hesabın var mı? giriş yap

  • a101'in bim'den daha ucuz olması lakin bim'in a101'den daha kaliteli olması. mesela a101'de plastik sucuk 3 lira ve bim'de plastik sucuk 5 lira fakat bim'deki sucuğun tadı daha çok plastiğe benziyor, yani yerken yemeğin tadını alıyorsun, ağzına bi' asfalt değmiş gibi oluyor. oysaki a101 sucuğunda ne bi' plastik kokusu ne bi' kıkırdak, dümdüz domuz etini dizmişler, bıçakla keserken bıçak bile tiksiniyor, yana kaçıyor bıçak.

  • uzaktan serbest vuruş denince akla gelen ilk isim değildir, akla gelen ikinci isim de değildir, binaenaleyh serbest vuruş denilince akla gelen bir isim de değildir.

  • apple'in cok bir sey yapmadan deli gibi satacagi telefondur ancak bu apple musterilerinin hemen 11leri eskidi diye 12 almasindan kaynaklanmayacak. yarin buralar bu tarz entrylerle dolar muhtemelen ama apple veya herhangi baska bir markanin surekli en son flagship modelini takip eden musteri kitlesi genelin kucuk bir yuzdesini olusturuyor. cok sik dalga gecilen bir konu olsa da iphone kullanicilarinin dahi ortalama kullanim suresi 3 senenin uzerinde.

    yeni bir telefonun basarisini degerlendirirken yaptigimiz en buyuk hatalardan biri urunu bir onceki versiyonuyla karsilastirmamiz. inovasyon anlaminda degerlendirirken elbette bir oncekiyle karsilastiracaksiniz fakat pazarlama anlaminda olay farkli. 2019'da cikan iphone 11 kullanicilari bu telefonun en buyuk musterisi degil, hatta 2018 yilinda cikan iphone xr ve iphone xs kullaniciilari bile degil. bu telefonun en buyuk musterileri 2016 yilinda cikan iphone 7 ve 2017 yilinda cikan iphone 8 ve iphone x kullanicilari olacak (ve ozellikle gelir seviyesi daha dusuk ulkelerde daha oncesinden kalan 6 ve 6s kullanicilari). bu 3 model satis adedi olarak apple'in gelmis gecmis en basarili modelleri. iphone 7 su anda aktif olarak en fazla kullanilan iphone modeli ve kullanim omrunun sonuna geliyor. benzer sekilde 6(s) ve 8 de ulkesine gore 2. ve 3. siradalar. telefonunu 4 sene once almis bir iphone 7 kullanicisi icin iphone 12 ile kendi telefonu arasindaki fark o kadar buyuk olacak ki 11 ile 12 arasindaki farkin kucuk mu buyuk mu oldugunun herhangi bir onemi olmayacak, iphone'da kalmaya kararliysa iphone 12'sini alip mutlu mesut hayatina devam edecek.

  • - ilkokulda iken ben; hani hep hayaller kurardin ya.. oglum yakisikli olsun.. kara kasli, karagozlu.. hafif bir sakal biraksin.. ben onu yolcu edeyim uzaklara diye.. kiyamadigin icin, beni paylasamadigin icin hic kiz arkadasim olsun istemezdin ya.. ama capkin olacagim ihtimali icinde hep bir tebessum dururdu dudaklarinin kenarinda.. o canlar yakacak kara oglani sen dogurdugun, senin bir parcan oldugu icin.. hatirliyorsun degil mi?

    hatta babam yatili okula gondermek istediginde beni "- ben oglumu gondermem o kadar uzaklara, ayrilamam ben ondan" demistin de gitmemistim bende.. hatta ben universiteye askere gittigimde sende ben nereye gidersem orada gelip ev tutacaktik.. hatta ben askere gittigimde de ayni seyi yapacaktin.. yine nereye gidersem ev tutup haftasonlari benim gelmemi bekleyecektin.. ya da aksamlari.. her yemegini sevdigim icin ozel bir sey bile yapmayacaktin.. ispanakli borek ve ayran haric tabi.. hatirlarsin..

    saclarimi uzattim.. taa belime kadar hemde.. 5 yil hic kestirmedim.. sakalda biraktim hafifinden..belki bir iki can yakmisimdir senin tebessumumun hatirina.. belki benimde canim yanmistir bilmiyorum ama olsun.. onemli degil hayatin yaninda..

    gecen gun yine fotograflarina baktik.. babamla cekildiginiz var sahil kenarinda.. bas basa vermissiniz.. bir digerinde babam omuzlarini sikarken cikmis :) ..

    aradan gecen 13 yil sonra ne mi hissediyorum... bunlari yazarken ellerim titriyor.. bogazimdaki dugumu anlatabilmem beni cok zorluyor.. babam... hepimiz ....
    gozlerim yaniyor simdi.. kapatmaliyim.. parmaklarim biraz daha fazla titremeye basladi..

    kalbimde huzur icinde uyu.. bende seninle uyurum.. seni cok seviyorum..
    kara oglun..

  • kimileri akabinde hoş bir anıya dönüşen garibanlık durumlarıdır.

    marmara'nın henüz kirlenmemiş ve yazın rahatça girilip yüzülebildiği zamanlarda, yaz tatilinde aileye rica minnet yalvarılıp o zamanlar daha anlamsızca kalabalıklaşmamış çınarcıkta, ben yaşlarda oğulları olan yakınlarımızın yazlığına bir haftalığına gitmek için izin koparılır.
    cebe, gidiş dönüş yol parasından az hallice üç kuruş konulur ve yola çıkılır.

    plan basittir: evin sahibi aile istanbul'a dönecek, biz de 15 yaşlarında üç velet bir hafta evde kalacağızdır.
    en başta her şey güzel gider.
    evde büyükler olmadığı için, yapıp bıraktıkları yemekler acele biter, cepten harcanan para ise, dönüş için ayrılan kısmı dahil olmak üzere üçüncü günde tükenir.
    dördüncü gün, parasızlık ve açlıkla yüzyüze gelinir.
    arka taraftaki tepelere meyve toplamaya gidilir. bir köylü halimize acıyıp bir de koskoca kabak verir bize. biz kabağa bakarız, kabak bize bakar. tamam, kabak tatlısı yapılabilir en nihayetinde, ama aç karnına adamı allah bilir ne eder o kabak tatlısı.
    elde kabak, poşette meyveler tepelerden dönerken, aşırı hızlı giden bir kamyona takılır gözüm.
    elimden sadece "yemek" diye bağırmak gelir. bağırmamla birlikte o koca kamyon, yolun ortasında eğleşen bir tavuk sürüsünün içine dalar. tavuklar sağa sola kaçışır, kamyon fren yapar, ortalık toz duman olur, ardından yolun ortasında yatan o beyaz tavuğu görürüz.
    koşa koşa gideriz yanına. biz oraya varana kadar tavukların sahibi de yola çıkar. adamın hafif bir tiksinti ile baktığı tavuğa biz de bakarız, durup dururken "helal eder misin?" derim. adam, evet şeklinde kafasını sallar.

    tavuğu hemen oracıkta kesip, tüylerini denizde yıkaya yıkaya ayıklarız. akşama ziyafet olur bize.

    ertesi gün, aklıma arkadaşımın babasının sandalı gelir. sabah erkenden balığa çıkarız. amaç, sabahtan o gün bize yetecek kadar istavrit tutup yemeği garantilemektir.
    istavrit tutmanın ne kadar bereketli olabileceğini o gün orada çarşaf gibi denizin ortasındaki sandalda sap gibi ayakta durup çapari sallarken öğrendim ben.
    akşama doğru iki kova ve bir büyük leğeni tepeleme doldurmuş dönerken, fazlasını komşulara mı versek diye tartıştığımızı hatırlıyorum.

    sahile varıp sandalı çektiğimizde ise, yan siteden bir hanım, tüm parasızlığımızı ve açlığımızı unutturacak o inanılmaz soruyu sordu bize: kaç para istavrit evladım?
    o anda beynimizde çakan şimşekleri tahayyül dahi edemezdiniz...

    elime geçen, o bildiğiniz eskiden lokantalarda filan bulunan plastik ekmek sepetini doldurup, 5 lira deyiverdim. balıklar hala canlıydı. (yetmişli yıllarda milyon filan da yoktu)
    ilk satışımızı o hanıma yaptık böylece.
    ertesi gün, ve arkasından bir sürü ertesi gün, sabahın köründe balığa çıkıyorduk. normal çapari 7 iğneli olur. biz üçer çapariyi birleştirip 21 iğneli yapmıştık gelen balığa yetişebilmek için. akşama kendimiz için bir kısmını ayırıp kalanını en yaratıcı yöntemlerle satıyorduk.
    sitelerde misafir gelen evlerin kapılarını çalıyorduk. kimse canlı balığa hayır demiyordu.
    ceplerimizde tomar tomar para ile gezer olmuştuk. çınarcık'ta dondurma ısmarlamadığımız kız kalmamıştı.

    benim bir haftalık tatilim istavrit sayesinde neredeyse bir ay süren vur patlasın, çal oynasın bir tatil oldu bu sayede.

    dönüşte, babasının sandalı olan arkadaşımın on vitesli sarı peugeot yarış bisikletini dahi satın aldım. hayallerimin bisikleti idi.
    eve de, kartal'dan selamiçeşme'ye kadar bisikletle gittim tabi. yarış bisikletiydi hem de.

  • beşiktaş başkanı ahmet nur çebi'nin itirafı.

    demiş ki;

    "200 milyon tl'lik vergi borçlarını 16 milyon tl'ye indirdik." git-gel ankara... yalvardık, yakardık. allah yapanlardan da razı olsun. çoğu da beşiktaşlı dostlarımızdır."

    https://twitter.com/…zun/status/1530536333848059905

    bir türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak bu kepazeliğe vesile olan, uygulayan, o parayı çatır çatır yiyen herkese haram olsun o para.

    sadece beddua değil, vatandaş olarak yasal yollar da neyse gerekenin yapılması için herkes adım atmalı.

    bu işin takım rengi ile vs'siyle alakası yok.

    devlet, vatandaşın cebindeki parayı vatandaşından habersiz şekilde alıp milyar dolar borcu olan kulübün borcunu indiremez kardeşim.

    beşiktaş, galatasaray, trabzonspor, fenerbahçe, o, bu, şu fark etmez.

    millet kirasını ödemek için, yemek için para bulamıyor ama milyar dolarlıklık şirketlere parasını hibe edecek öyle mi?

    lan siz kimsiniz de 80 milyon vatandaşın cebindeki parayı kafanıza göre şirketlere vergi indirimi olarak dağıtabiliyorsunuz?

    ben vergimi 2-3 ay ödemeyemediğimde devlet evime haciz gönderiyor. öğrenci çektiği krediyi ödeyemediğinde devlet maaşına haciz koyuyor.

    ama aynı devlet milyar dolarlık şirketler ferahlasın, yayıla yayıla daha çok borçlansın diye elini 80 milyon vatandaşın cebine atıp oradaki parayı bu milyar dolarlık şirketlerin kasasına koyuyor?

    lan siz kimsiniz ya?

    kimsiniz kardeşim kimsiniz?

    kahvede çay ısmarlar gibi milletin yüz milyonlarca tl'sini alıp nasıl

    "tamam hadi iyisin senin 184 milyon tl borcunu sildim birader, ben de beşiktaşlıyım zaten"

    diyebiliyorsunuz?

    bu cüret, genişlik hali, "zaten kimseye de hesap vermiyoruz" rahatlığı nereden geliyor?

  • "cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi hiçbir zaman özgur bir seçim yapamaz. sadece seçim yaptığını zanneder. cahil toplumda seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacagını sormak kadar ahmaklıktır! böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!"

  • tüikin yaptığı araştırma sonucu 2013 yılının en mutlu ili sinop'muş, haber ,,

    dünden beri haritada sinop'a bakıyorum neden neden diye... bugün keşfettim ve gizli resmi gördüm, ukrayna'ya en yakın il lan burası, ayrıca yıllardı feribot seferleri yapılıyormuş, mayısta da katamaran seferleri başlıyormuş,, haber

    evet sinop bilinmezliği çözüldü, artık en mutsuz il seçilen bingöl denklemini de başkası bulsun..