hesabın var mı? giriş yap

  • mi - askeriyede darbeci var, askeri okulları kapatın. o zaman neden hukuk fakültelerini de kapatmıyorsunuz? bir sürü fetöcü hakim var.
    gasteci - onların elinde silah var diye
    mi - hakimlerin elinde de kalem var. 3 sene 5 sene hapse tıkıyor.

    kaan kural ohoho'su çektim evin içinde. şa ha ne.

  • bahçede çalışan ya da sabahın kuru ayazında işe giden kadınlar değil de, işte, yurtta, kapalı mekanlarda yani, üşüdüğünü, çok soğuk olduğunu, ince narin yapısının buna dayanamadığını sürekli tekrarlayan kadınlar arasında var bu durum. ben hiç sıkıntı çekmedim, el üstünde büyüdüm, çok nazlıyım vs. bir sürü alt metni var bu çok üşümenin.

    edit: dolmuşlarda camı açma ceyran çarpıyor diyen teyzeler de bambaşka bir konumuz olacak.

  • vaktinde bir liseli kardeşimizden "çok güzel değil mi yaaa" nidalarıyla adını duyduğum, merak edip dinlediğimde sözlerinden hiçbir şey anlamadığım ancak "bu kadar manasız sözleri dünyanın sırrını çözmüş gibi sunan adamlar, nasıl olmuş da böylesine doğru bir melodiyi yakalayabilmişler acaba" dediğim şarkıyı seslendiren adam.

    o yüzden intihali duyduğumda hiç şaşırmadım. çalıntı iddialarının doğru olduğuna o kadar emindim ki, anlatamam.

  • grammer ile falan gereğinden fazla uğraşarak boşa kürek çekilmemesi gereken eylem.

    bu dili edinmek istiyor isek beynimizdeki "lad" (language acqusition device - dil edinim aygıtı) denen birimi harekete geçirmemiz gerekiyor. bu lad grammer çalışarak, kelime ezberleyerek devreye girmiyor. (kelime de ezberlenerek öğrenilmez zaten) lad'ı devreye sokan faaliyetler listening ve reading. evet, bu kadar net. temel seviyede ingilizceye sahipseniz bol bol okuyup dinleyeceksiniz. bu dili öğrenmeye ayırdığımız zamanın en az % 80 ini dinleme ve okumaya ayıracağız. sessiz dönem dediğimiz bu süreçte kendimizi konuşmaya ve yazmaya zorlamayacağız. denersek de grammer kurallarına uygun cümleler kurmayacağız; bu yarardan çok zarar getirecektir. sessiz dönemde dinleme ve okuma ile yoğun inputa maruz kalarak kullandığımız kaynaklardan sağlıklı bir şekilde bilinçaltı grameri alacağız zaten. zamanla konuşma ve yazmanız akıcı ve doğal hale gelecektir.

    to sum up,
    - belirli bir seviyeye gelene kadar konuşma ve yazma ile kendimizi zorlamayacağız.
    - zamanımızın büyük bölümünü dinleme ve okumaya ayıracağız.
    - okuyacağımız ve dinleyeceğimiz materyallere aşina olacağız, benzer konular hakkında veya aynı yazara ait materyalleri okuyacak/dinleyeceğiz (advanced seviyeye gelene kadar).
    - okuyacağımız ve dinleyeceğimiz metinlerin ilgi çekici olması gerekir. dil edinimi keyifli olmalıdır.
    - lad'ın fabrika ayarları dinleme üzerine kuruludur. kulağımızın boş olduğu hemen her anı dinleme ile doldurmaya çalışacağız. dinlemenin mümkün olmadığı zamanlarda da okuma yapacağız.
    - orjinal dilinde izleyeceğimiz ve orjinal dilinde altyazılı okuyacağımız filmler çok değerli kaynaklardır.

    not: okunulan kaynaklardan derlemedir.

  • o kadar şey oldu sokağa çıkmadılar bunun için mi çıkacaklar züktürüp otursunlar evde covid var yüzyüze eğitim yok size nah peyker!

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."

  • bi de böyle bir klişe var.
    en son dün gece alper kırşan, avanak kuzenler için söyledi bunu.
    '' biz çekerken çok eğlendik, izleyicilerin de eğleniceğini düşünüyoruz''

    yani her yeni filmde çekenler çok eğleniyor anasını satim. o değil, çekenler eğlendiği için, izleyicinin de eğlenmesi şart oluyor.

    arkadaşım 31 çekerken de eğleniyorsun oysa. senin 31'inin beni eğlendirmesi mi lazım şimdi.

    ayrıca başlık karakter sınırından böyle. ayrıca böyle daha fesat olduğundan hoşuma gitti.
    yazarken çok eğlendim, şukela verin o zaman, ne duruyosuuz.