hesabın var mı? giriş yap

  • boyum 176 cm olduğu için içime su serpildi. balkona bayrak astım, şuan ailemle birlikte 10. yıl marşı söylüyoruz.

  • eminim çokça yazılmıştır ama malum ben de aynı şekilde iletişim kurduğum için mecburen yazacağım.

    daha cep telefonları çıkmamışken ya da yeni yeni zenginlerin erişebildiği zamanlarda ev telefonundan ya komşu kızına kız arkadaşımızın ev telefonunu aratırdık ya da biz erkek halimizle kız sesi çıkarıp , telefona sevgilimizi isterdik.

    +alo damlayla görüşebilir miyim ben ayça*

    bunu yaptığım kız arkadaşımın annesi numaramı hiç yememiş ama bir şey de söylememişti.

    sonra cep telefonları yaygınlaştı. ama bu sefer de pahalılık sorun oldu. çözüm klasik ama;

    1 çaldırma aklımdasın
    2 çaldırma seni seviyorum
    3 çaldırma ve üstü aç ulan o telefonu ben arıyorum.

    daha sonra cem uzan sağolsun telsim' i çıkardı da 250 kontör karşılığı sınırsız sms ve konuşma hakkımız oldu. bir dönem (bkz: aycell) de buna benzer bir şey yapmıştı ama çok hatırlamıyorum.

    sonrasında bilgisayar çağına girdik. msn girdi hayatımıza. titreşimler, ne dinliyorum özelliği vs altın çağdı ama bu söylemeden geçemem.

    derken blackberry telefonlar moda oldu. bbm pin'i paylaşıp sohbete başladık. bu aynı zamanda twitter'ın yayılmaya başladığı zamanlardır.. yavaş yavaş facebook'u dedelere teslim ettiğimiz zamanlar

    en sonunda iphone 3, ardından da 4'ün çıkmasıyla whatsapp çıktı ortaya. herkes bir anda aaa whatsapp diye bir uygulama varmış, bedava konuşabiliyorsun diyerek birbirine sms atmaya başlamıştı.

    zaman tüneli gibi yemin ederim yaa. hepsini yaşadık iyisiyle kötüsüyle.

  • guzel bir mimari eser ve bir muhendislik harikasi.

    constantinapol sehrinde (gunumuz istanbul'unda), roma'nin ihtisaminin, bizans imparatorunun gucunun ve otoritesinin simgesi olarak, donemin en buyuk klisesi olmasi amaciyla insa edilmistir. nika ayaklanmasının bastirilmasinin ardindan, sehir buyuk olcude yakilmis ve bircok onemli mimari eser de yikilmistir. eski katedral yok edilmistir. bu donemin hukumdari justinyen icin bu olay cok buyuk bir firsat olmustur ve artik imzasi olabilecek ihtisamli bir eser yaptirabilecektir. bu insaatta calisan halkin isyan etmeye vaktinin olmayacagini ve kendi kudretine inanclarini da saglamlastiracagini dusunmustur.

    532 yilinin subat ayinda insaati baslamistir. 537 yilinin aralik ayinda hizmete acilmistir. bu eserin mimarlari ise, aslinda mimar olmayan, donemin onemli mekanik bilimcisi, matematikcisi ve fizikcisi tralleisli anthemios ve miletoslu isidoros'tur. anthemios 534'te vefat etmistir ve isidoros, hem yapim asamasindaki problemlerle tek basina ugrasmak zorunda kalmis, hem de ic dekorasyon ile tek basina ilgilenmistir. justinyen bu insaat, illa ki 5 yilda bitecek dediginden, dekorasyon aceleye getirilmis ve ozensiz bir sekilde yapilmistir. gunumuzde gordugumuz mozaik islemelerin ve resimlerin pek cogu, daha sonraki donemlerde eklenmistir.

    anthemios ve isidoros'un projeleri ve ortaya cikardiklari eser, bir hayli hata ve kusuru olmasina ragmen, ayasofya'nin gunumuzde hala depremlere dayanikli olmasinda ve saglamliginda da katkisi olan, bircok yenilikci cozumu de icermektedir. ornegin, o buyuk kubbenin yillarca saglam bir sekilde durmasi icin, ucgen koseliklerle desteklenmistir ve bu yontem o donem ilk defa kullanilmistir. bu koselikler ile dortgen bir yapi, dairesel bir bicim almistir. olusan silindirin uzerine de devasa, o kubbe yerlestirilmistir. rodostan ozel olarak hafif tuğlalar getirilmistir. depreme dayanikli olsun diye, mermer sutunlarin temelinde ve tavaninda kursun kullanmislar ve sutunun belli bir dereceye kadar ileri geri esnemesini saglamislardir. catlaklar olusturulabilecek yerlere pencere yapmislardir. yapilan incelemeler ise, kullanilan harcin, tugla ile ayni malzemeden oldugunu ve farkli bir sekilde hazirlandigini gostermistir. birbirleri ile daha saglam sekilde kaynasan ve uzun zaman dilimlerinde olusan her catlagi kendi kendine tamir eden bir yapi insa etmisler. yani adamlar taa 1500 yil once depreme dayanikli cimento icat etmislerdi.

    ama zaman gectikce proje hatalari tek tek ortaya cikmaya baslamis. her turlu cabaya ragmen daha insaat asamasinda kemerler kubbenin agirligini tasiyamamis ve her cokme tehlikesine karsin yeni bir plan ile mudahale edilmistir. ama yine de kubbe agirligi, kemerlere ve sutunlara baski uygulamis ve sekillerini bozmustur. gunumuzde hicbir kemer, yarim daire seklinde degildir. her yeni yuzyilda eklemelerle ve yeni tekniklerle cokmesi engellenmistir, ozellikle mimar sinan'in bu esere katkisi yadsinamaz. ama, malesef yapisal bozukluk ve degisiklikleri onleyememislerdir.

    bu kubbenin bir diger mimari ise, isidoros'un yegeni genc isidoros'tur. 557 yilinda, cok buyuk bir deprem olmustur. deprem kubbeye cok ciddi zarar vermistir. isciler tamir ederken, 558 yilinda kubbenin guney kismi cokmustur ve daha kalici bir cozum bulunmasi gerektigi anlasilmistir. kubbenin planindaki onemli hata da o zaman ortaya cikmistir iste. cunku o donem silindirik bir yapinin uzerine yerlestirilmistir kubbe ve bu silindir kubbenin cokmesine sebep olmaktadir. iste bu silindiri ortadan kaldiran, hatalari duzelten de genc isidoros'tur. kubbe bu degisimden sonra artik tam bir yarim daire degildir. buna ragmen, kubbeyi depremlere dayanikli hale getiren iste bu cozumdur.

    tek bir kisinin eseri degildir aslinda, uzun bir zaman diliminde, birbirinden habersiz ama ayni amacla calismis uzmanlarin ortak calismasinin urunudur. deneysel mimarinin orneklerinden olup, gunumuze kadar gelen bir cok teknigin cikis ve bulus noktasidir. ve guzeldir... cok ozeldir...

  • hangi birine ne takayım? ne zaman yetişeyim? nerelerde kalayım? neyle gidiyim? ne giyeyim? diye sorular kafamı kurcalarken en sonunda çareyi hiç birine gitmemekle bulduğum olay. hepsine "canım çok istedim gelmeyi inan ama çok yoğundum" gibisinden bahaneler uydurdum ve uydurmaya da devam edeceğim. oturdum bu yaz ince ince hesapladım. anadolu'da arkadaş düğünü turnesine çıksam (hepsi ayrı ayrı memleketlerde düğün yapıyor) rahat cebimden 2500 lira para çıkacak. az para mı? benim için değil. hiç üzülmüyorum gitmediğime bu yüzden. vicdanım rahat.

    zaten bir de şöyle bir olay var: evlenen arkadaşların çoğu evlendikten sonra kendini evine adayıp eskisi gibi arayıp sormadığı için illa düğüne gideyim, vefalı arkadaş olayım diye paralamanıza hiç gerek yok. valla bak ne kadar samimi olursanız olun eskisi gibi olmuyor.

    hatta bazen sizi arasa da dinlemek istemeyeceğiniz zamanlar oluyor maalesef. çünkü bahsettiği tek şey aldığı beyaz eşyalar, görümcesinin hainlikleri, kocasının öküzlükleri, takılan altınları, kayınvalidesinin cimriliği gibi sizi hiç ilgilendirmeyen konular oluyor. en gotikinden enteline kadar hepsi tek tip insana dönüşüyor.

    o yüzden bu evlenme olayları olurken siz hala bekar yaşama planları yapıyorsanız kendinize yeni arkadaşlar aramanızda fayda var.

    not: tecrübe konuştu.

  • demokrasi istiyoruz yazan bir pankart yapıp ilinizin meydanına çıkın. pankart 100 tl tutar.

    en az 1 ay gözaltında tutulursunuz.
    yemek verirler heralde.

    10 kişi yapsanız da 2 kişi alıyolar gözaltına. yada 2 güne salıyolar diğerlerini.
    2 kişi yaparsanız ikiniz için garanti.

  • entel geçinen sonradan görmelerin zoruna giden söz. ya ne olacaktı, sizin gibi özenti olup kendimizi sadece bir müzik türüne mi mahkum edecektik? her müzik türünün (istisnasız her birinin) mükemmel örneğkleri vardır ve bunların arasından kulağa hoş gelenler, o an için insanın ruhuna hitap edenler elbette ki dinlenir. gerçi çakma entel zübükzadeler için de durum böyledir ama ezik oldukları için kabul etmeyi kendilerine yediremezler..

    not: ayrıca toplum içinde bir kimlik oluşturma çabasında olan ezikler de bu sözü sevmezler. ne yapsınlar adamlar özde birşey olmayınca popçuyum, rockçıyım gibi sıfatlarla toplumda sivrilmeye çalışıyorlar..

  • piero manzoni'nin 1961 tarihli yaramaz eseri. içine kendi dışkısını koyduğunu ima edecek şekilde "sanaçının boku" adını verdiği ürünü kutulara koydu, mühürledi ve sergiledi. her kutuya italyanca , ingilizce. almanca, fransızca dillerinde içeriğin okunabileceği bir etiket koydu. şöyle yazılıydı: "sanatçının boku, 30gr katkısız tazeliğini korunmuş, üretim ve ambalaj tarihi mayıs 1961". manzoni bu kutuları bir galeride gösterdi ve her birine altın ağırlığınca fiyat biçti. elbette bu çalışma bir şakaydı ve sanat piyasasını, sanatçının bir dahi olduğu inancını, tüketim kültürünü ve insnaların ürettiği atığı hicveder nitelikteydi. bir sanatçının imzasını taşıyan her şeyin, içeriğinden bağımsız olarak değerli hale geldiği fikrini vurguluyor ve eleştiriyordu.