hesabın var mı? giriş yap

  • "ya bu futbolcuların benimle derdi ne?" diye sormuş hanım ablamız. neden olacak cern'de atom üzerine yazdığın makalelerden etkilenmiş onunla ilgili görüşmek istiyordur büyük ihtimal.

  • oyuncak dinozorlar plastikten yapılmaktadır.
    plastiğin ham maddesi ise petroldür.
    petrol ise fosiller yardımıyla oluşmaktadır.
    bütün bu bilgiler ışığında plastik dinozorlar aslında gerçek dinozorlardan yapılmaktadır.

  • yıldızları süpürürsün , farkında olmadan
    güneş kucağındadır, bilemezsin
    bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür
    ciğerinde kuruludur orkestra , duymazsın
    koca bir sevdadır yaşamakta olduğun ,
    anlamazsın uçar gider , koşsan da tutamazsın

    w shakespeare

  • hayatımın en hızlı ve en uzun koşusunu yaptığım otobüs türü.

    sanırım lisede falandım, dedem vefat edeli çok olmuş, babaannem yalnız yaşıyor, ben de tek torunum. hem yalnız kalmasın hem de rahat rahat sigara içebileyim diye sık sık babaannemde kalıyorum. bu yüzden, hafta sonlarımın büyük bir kısmı babaannemin evinde geçerdi. ona gideceğim zaman annem elime sürekli bir şeyler tutuştururdu ki, sağa sola takılmadan direkt babaanneme gideyim diye. yine böyle bir gün, elime beşer litre çiğ inek sütü verdi. toplamda on litre! yoğurt yapacakmış pamuk kraliçem. sanki nereye gidiyorsam, o dönemin modası olan apartman topuklu ayakkabılarımı giyip, şıkır şıkır da süslenmiştim ama kombinime hiç yakışmayacak olmasına rağmen aldım sütleri ve gittim otobüs durağına.

    orta kapı yerine arka kapıdan inerseniz, kendinizi yan mahallede bulacağınız kadar uzun olan körüklü otobüs çok geçmeden geldi. babaannemin evi ve bizim evin arasındaki güzergah sakin olduğu için ayakta yolcu pek olmazdı. ön kapıdan otobüse bindim ve kendini formula 1 pilotu sanan şoför aniden gaza bastı. ne olduysa ondan sonra oldu.

    zaten iki elimde beşer litre süt, ayağımda topuklular var, şoförün gaza basmasıyla otobüsün arkasına doğru depara kalktım. nereye takılacağım endişesi ve sütlere bir şey olmasın paniği yüzünden bitmek bilmeyen koşuya, bir de arka camdan uçup gitme korkusu da eklenince çığlık bile atamadım. sütlerin eşit ağırlığının bedenime kazandırdığı dengeyi topuklu ayakkabılar bozsa da nihayet otobüsün arkasına vardım. daha doğrusu kapaklandım. siz hiç ayağınızda topuklu ayakkabı varken elinizde on litre sütle otobüsün koridorunda istemsizce koşup arka cama sinek gibi yapıştınız mı? canımın çok acıdığını ve otobüsteki insanların “kızım bıraksana sütleri!” diye bağırdıklarını çok iyi hatırlıyorum ama sütleri elimden asla bırakmadım. bir de ayağımdaki ayakkabıların otobüsün içinde çıkardığı o korkunç takırtıyı unutamıyorum.

    yani demem o ki, nakliyede üstüme tanımam. canım pahasına malınızı korur kollarım ve size sapasağlam ulaştırırım. fiyatta anlaşabilirsek, kırılacak, dökülecek ve sizin için değerli olan her türlü eşyanızı itinayla taşırım.

    rainbow chaser güvencesiyle.

    malınız malımdır.

  • - alooov! mahmud!!!
    - yanlış numara beyefendi...
    - mahmudu ver.
    - mahmut yok, yanlış numara.
    - sen kimsin?
    - yanlış numara beyefendi yanlış yeri aramışsınız
    - haa. *çat*

    ..

    - aloo! mahmud!!!
    - ...mahmud yok beyefendi
    - mahmud nerde? işe mi çıktı?
    - yok beyefendi tekrar yanlış aradınız
    - neresi orası?
    - yok burda mahmut filan... yanlış aramışsın işte
    - *çat*

    ...

    - mahmud!!!
    - beyefendi hep aynı numarayı ararsanız hep yanlış olacak, düzelmeyecek ki...
    - kaç orası?
    - 021228339**
    - eee tamam... mahmudun numarası
    - hayır beyefendi son 9 yıldır benim
    - sen kimsin?
    - sana ne be!
    - *çat*

    ...

    - alooov!!
    - yahu beyefendi... yok işte... olmuyor... yanlış not almışsınzı numarayı!
    - ben hasan!!!
    - aferin. eee?
    - mahmudu ver!
    - gidin fihristten bakın... 118 'den sorun numarasını arkadaşınızın. internetten bakın dicem de, pek sanmıyorum
    - ne internedi?
    - offf... yanlış numara arkadaşım, yeter
    - yaauu... yavvv... üfff.... *çat*

    ....

    - alooov!
    - yeter be öööfff.
    - yine mi sen?
    - heralde ben! hep aynı numarayı arıyorsun... nasıl doğru düşsün?
    - ama orası mahmudun
    - değil ulan değil.
    - yok mu şimdi?
    - vardı da kalmadı elimizde. yarın gelir. daha yeni bitti stokta.
    - ne?
    - yok bir şey
    - *çat*

    ...

    - alooov, mahmud???
    - mahmut nişanlısıyla galapagos'a kaçtı.
    - nereye? işe mi?
    - yok... evrim geçirip gelecekmiş. sıkılmış maymunlarla yaşamaktan.
    - evrim kim?
    - sen tanımazsın. darwin var ya, zeytinburnunda... onun dayı oğlu.
    - mahmut'un dayı oğlu musun?
    - hayır ben mahmutumun geyşasıyım.
    - ayşası mı? ayşaaa?
    - böğürtlen be böğürtlen... su aygırları. traleybüs.
    - *çat*

    ...

    - aloov! mahmud?
    - mahmut işe çıktı hasan abi.
    - ne zamana gelir?
    - valla gelmez heralde bugün
    - haa.. *çat*
    - *oh bee*

  • bi keresinde bir kiza tanismak amaciyla yanasmistim, "sik gelirmisin bu bara? seni daha once hic gormemistim" demistim.. kiz da bana "hayir, bir daha goremiyeceksin tadini cikar" deyip arkaasini donup gitmisti...
    benimde bir kedim var...

  • devlet böyyüklerimizin fon vurgununu unutturmak için " bisüre ortadan kaybol!" demiş olmaları ihtimalini yadsımayalım lütfen

    edit: bide kaçak fetöcü hakan şükürün fatih terim'in yardımıyla kaçabildiği iddiası daha bir ürkütücü değil midir ??

    fatih terimin hikayeden ifadesini bile almadı devletimiz ve şimdi gidiyor öylemi :/

  • sorun doktorun uygulamasında değil sağlık sistemindedir. mesai süresince 8:20'den 16:30'a kadar her 10 dakikada bir hasta veriliyor. tahlil istenen, film istenen, önceki gün veya günlerden sonuç getiren hastalar için herhangi bir süre ayrılmıyor. zaten 10 dakika bir hastanın hakkıyla değerlendirilmesi için yeterli değilken üstüne sonuç ve kontrol hastalarına da bu randevulu hastaların süresi içinde bakılmaya çalışılıyor. ek olarak her gün hastane çalışanlarından randevu alamayanlar ricacı oluyor. randevu almayı başaramamış engelli ya da çok yaşlı hastalar geliyor.
    bazen bir hasta dışarı çıktığında muayene bulguları, tetkiklerinin sisteme işlenmesi henüz bitmemiş oluyor dolayısıyla hasta çıkınca hemen bir sonraki hastayı çağrı butonuna basamıyorsun. sen çıkan hastanın işini bitirmeye çalışırken ya da başka poliklinikte muayene olmuş bir hastanın raporunu e-imza ile imzalamaya çalışırken birileri kapıyı açıp randevusuz bakılmak için ricada bulunuyor. her hastaya yukarda bahsettiğim şeyleri anlatmak da neredeyse muayene kadar sürdüğü için bir yerden sonra kısaca randevusuz bakamayacağınızı randevu alıp gelmelerini öneriyorsunuz.
    tabi hasta da kendi penceresinden bakınca “içerde kimse yok, boş boş oturuyor bize bakmıyor” diyor. hatta bazen “iki dakka baksanız ne olur “ diyorlar. iki dakikada ayak üstü bakılınca aslında çok şey oluyor. mesela basit bir bel ağrısı diye düşünüp yeterince zaman ayırıp muayene edemediğiniz hasta verdiğiniz ağrı kesici ile biraz rahatlayıp, bittikçe eczaneden tekrar tekrar alıp. sonrasında artık o ilaçlar etki etmediğinde geldiğinde yayılmış bir rahim kanseri olarak çıkabiliyor karşımıza. sonrasında “2 dakika baksanız ne olur” diyen hasta yakınları “anneme geç tanı koydukları için kanseri ilerledi , tedavi şansını yitirdi “ diye size dava açıyorlar, hasta da yeterli muayene edilmediği için tedavi şansını yitirmiş oluyor.