hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    “benim bir dinim yok, bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını arzu ediyorum”

    --- spoiler ---

    o yıllarda şunu diyebilecek adama ben saygı duyarim. görüldüğü üzere, atatürk'ün derdi sadece islam'la değil, tüm dinlerle. gelip buraya yok atatürk islam'a saldırıyor, yok ingiliz uşağı falan diye ağlamayın yani.

    ayrica adam müslüman olmadığı halde cebinden verdiği parayla kuran'ı türkçe çevirttirdi, bence sözde müslümanim diye gezinenlerden daha hayirli bir iş yapmış.

  • netflix üyeliği şart, netflixdeki diziler bir harika, netflix bir efsane, hatta netflix mutluluk kaynağıymış..

    netflix onlar için adeta bir medenilik göstergesi, kültürün olmazsa olmaz üstün bir parçası, orta sınıflığın vazgeçilmez sınıfsal bir sembolü haline geldi.

    peki neden böyle oluyor? çünkü bu sınıfa dahil erkekler, kadınlar vs. kendilerini toplumda hem kültürel hem üretim ilişkileri içerisinde tüm küresel tekeller ve şirketlere rağmen belirleyici zannediyor. görece üstün gelirleri ve eğitimleri onları benmerkezci kılıyor. ve esasen eğitimleri esnasında haiz oldukları pozitivist bilimsel süreçlerle törpülünen dini veya manevi boşluklarını maddeci bir anlayış çizgisinde ileri taşıyamadıkları için temelde düştükleri manevi boşluğu netflix gibi küresel yapım şirketleri ve onun dizilerine çarpık bir zihniyetle kutsiyet atfederek gideriyorlar. esasen bu bir boşluk doldurma, yerine koyma ve ikame etme işlemi. sadece biçim farklı ama öz aynı. netflixi veya küresel tüketim ağı içerisindeki herhangi bir ürün onlar için adeta yeni bir dine dönüşüyor. fakat bu sefer birer mümin değil ama küresel kapitalizm tüketim kültürünün birer müridi olarak fan'lara dönüşüyorlar. tabii bu boşluk doldurma işlerinin tarihsel olarak farklı biçimleri de mevcut. ama günümüzde bu mekanizma işliyor.

    tabii ülkemizde işin farklı bir boyutu da var. eşitsiz gelişmeyle batının endüstriyel gelişimini geriden takip eden bizim gibi kapitalizm taklitçisi bağımlı ve geri kalmış kısa bir kentleşme tarihi olan ve hala büyük oranda feodal zihniyetin izlerini barındıran bir ülkede, kökenleri taşraya ve köye dayanan yeni orta sınıflar, batı tüketim kültürünün ürünleriyle haşır neşir olmayı kendilerince bir batı temsiciliği, quality, seçkincilik hatta üstünlük göstergesi olarak da algılıyorlar. bu bir nevi ulus olarak geri kalmışlığı bireysel olarak aşma hezeyanını, toplum genelinin alışılagelmiş feodalist kültürel kalıplarının dışında burjuvaca bir kültür temsilcisi olarak hizip alma pozisyonunu, kendilerinin de birer ortadoğulu olduğu gerçeğini psikolojik olarak yadsıma anlamını da içeriyor aynı zamanda.

    orta sınıflar kendilerini de oradan oraya sürükleyen covid-19 güncelinde de şatafatlı maskesi düşmüş, sadece bir avuç zümreye fayda sağlamaya devam eden asalak kapitalist sistemi sorgulamak veya bir şekilde bu sisteme son vermek düşüncesini önlerine koymak yerine, onun ideolojik duvarları içinde hapsolmaya devam ediyorlar. çünkü onlar hırsla, kariyer aşkıyla, toplumsal piramit basamaklarını tırmanma güdüsüyle motive edilmişler ve taptıkları bir şey de bu netflix gibi.

  • bana entry sildiren, taraftarı olduğum kulüptür. son süreçte didier drogba ile alakalı yazdığım entry'leri sildim. sildim çünkü haksızmışım. tribünlerde hakikaten bahsedilen ırkçılığı yapan pislikler varmış ve benim taraftarı olduğum, çocukluğumdan beri desteklediğim kulübüm bu pislikler hakkında gerekeni yapmak yerine, türlü türlü sözde video/fotoğraf kanıtlarıyla bu adamları savunur duruma geçmiştir.

    benim kulübümün savunulacak bir yanı yok. yok çünkü yönetenler, 3-5 çapulcunun yaptığı pisliğin 106 yıllık bir tarihe leke sürmesine göz yummakla kalmayıp, bu lekeye alet olmuştur.

    tükürdüğümü yalıyorum arkadaş. didier drogba; sesli isyan ettin ya, helal olsun.

  • o anın ayrıntılarını pek hatırlamıyor olsam da babam şöyle bir anımızı anlatırdı hep;
    ''sen 5 yaşlarındasın, elinden tuttum bakkala gittik. yoğurt, ekmek falan aldık. bizim de durumlar iyiyken sana sürekli aldğım bir çikolata vardı, kinder sürpriz mi ne işte... senin gözün ona takılmış ama almıyorsun. ben de cebimdeki parayı hiç düşünmeden sen üzülme diye onu da almak için bakkala uzattım, sen elimden tutup yerine koydun ve şöyle dedin ''istemiyorum o çikolatayı, ben artık onu sevmiyorum '' öyle bir söyledin ki almadan çıkmak zorunda kaldım, çok sevdiğini biliyordum ama çikolatayı, o gece uzun zaman sonra ilk defa ağlamıştım...''
    herhalde benim fark ettiğim ilk an bu olsa gerek. bu anımı da neredeyse hiç kimseye anlatmamışımdır sevgili sözlük.

    3 yıl sonra edit: bu hatıranın da yer aldığı bir öykü kitabım çıktı aylar önce, -affınıza sığınarak- okumak isteyenlerle paylaşıyorum (bkz: sürünün dışında)

    4 yıl sonra edit2: güzel mesajlar atıp babama selam söyleyenler oluyor arada, sağ olsunlar ama o selam yerine gitmiyor. çünkü ben 17 yaşındayken bizi terk etti. herkese sevgiler.

  • ben yeni atanacak kişinin yerinde olsam enflasyonu ve diğer araştırma sonuçlarını olduğu gibi açıklardım. ne yaparlarsa yapsınlar görevden alınıyorlar çünkü. bari halk gerçekleri öğrenmiş olur.