hesabın var mı? giriş yap

  • gerçeği tam olarak yansıtmayan beyan.

    öncelikle bu verinin içinde tüm federasyonlardaki lisans sayıları vardır. okul sporları federasyonu'nun ve üniversiteler spor federasyonu'nun da. örneğin eskrim sporcususunuz hem eskrim federasyonu lisansınız hem de üniversite maçına girecekseniz üniversite lisansınız olur. bu sebepten tekil kişi değildir. sonraki aşama faal sporcu veya düzenli spor yapan müsabakalara katılan sporcu sayısı değildir. örneğin çocuğunuzu bir kulüpte yüzmeye gönderirsiniz ilk yıl lisanslı yarışır sonra sporu bıraksa bile sonraki yıllarda da lisans sayısının içerisinde yer alır. son olarak şişirme lisanslar. sporcu değildir düzenli antrenman bile yapmaz ama spor lisansı çıkartılır. gerçek rakamın 1.500.000 civarı bile olmadığına inanıyorum. antrenörlerin, spor kulüplerinin açlıktan nefesi kokuyor 6 milyon sporcumuz varmış. olmaz mümkün değil.

  • bitirdiği bölümle alakalı bir işte çalışamayan onlarca insandan biriyken, tam da deneyimsiz insanları işe alıp eğiten bir seyahat acentası bulmuştum ikda. hemen başvurdum tabi. görüşmeye çağrıldığımda elime o sayfalar uzunluğundaki başvuru formlarından biri sıkıştırıldı.
    formu doldurup bekleme odasında diğer insanlarla kanka olacak kadar uzun süre oturup, yaklaşık 8 ayrı görüşmeden geçtikten sonra; genel müdürün karşısına çıkmaya hak kazanan sınırlı sayıdaki insandan biriydim.
    müdür sıfatını taşıyan adam, önce uzun uzun başvuru formumu inceledi. 3-5 genel sorudan sonra sordu:
    "baban ne iş yapıyor"
    kitapçık halindeki başvuru formunda tabii ki aile fertlerinin adları, meslekleri, bitirdikleri okul gibi sorular da mevcuttu ki; o zamanlarda takriben 8 sene önce ölmüş babamın adından başka bişey yazmak saçma olurdu forma.
    "babamı 8 sene önce kaybettik efendim"
    "hmm. başınız sağolsun.ne iş yapardı"
    "heykeltraştı"
    "nerden mezundu peki"
    "tatbiki güzel sanatlar"
    "deden ne iş yapardı "
    (allah allaahh. adam sülalemi araştırmaya başladı...)
    "ressamdı efendim"
    "tabii yaa. doğru"
    (ne ki şimdi bu?)
    "vay bee. vefat etti demek.
    (nası yani??)
    ...biliyo musun biz senin babanla arkadaştık. hatta bi ara beraber bir serigrafi atölyesi bile açmıştık"
    !!! (dumur)
    "ciddi misiniz? ne zaman?"
    "78-79 seneleriydi. daha bitirmemişti baban okulu. sonra çok iş yapamadık kapattık. nası vefat etti peki?"
    " şimdi şööle ki...."
    muhabbet burdan sonra uzar, gider. işle ilgili tek bir cümle bile kurulmaz. ne nerde okuduğumla ilgilenir, ne amaçlarımla ne de ideallerimle - babamın eski arkadaşı. iş görüşmesi yerini eski günlere yapılan bi yolculuğa bırakır. gitme zamanının geldiğinin hissedildiği anda iki tarafın da gözleri yaşlı, sesleri tirektir.
    teşekkür edip ayrılmak için kalktığımda gözünden sevinçle karışık üzüntü okunur müdür insanın. bense çıktıktan sonra muhasebesini yaparım babamın o eski ama hayatını kariyer uğruna sanatından mahrum bırakmış arkadaşıyla; istediği gibi yaşayıp bu dünyadan göç etmiş sevgili babamın hayatının...

    yıllar sonra gelen edit: arada hikayenin sonunu merak edip işe başladın mı diye soranlar oluyor. cevabım hayır çünkü mevzu bahis yerden haber geldiğinde, başka bir yerde çalışmaya başlamıştım bile çoktan..

  • burda 120 liraya masa donatacağını sanan bir genç ile karşı karşıyayız. o paraya bir porsiyon pattes tava yersin delikanlı

  • kadını tanımadan teklif eden erkeğe müstehaktır. senin amacın belli zaten pezeveng sseni. sen gel gece bana gelir belki diye yanaşmaya çalış, sonra reddedilince buraya gelip ağla. sonra kadın tabii tipini beğenmedim diye reddeder. sen sırf tipini beğendin diye bir kadına yanaşıyorsan bunu hak ediyorsun. kusura bakma bu işler böyle. tek akıllı sen değilsin.

    debe editi: silinmiştir.

  • çoğu kişide olduğuna inanmak istediğim korku çeşidi. bende de mevcut tabii ki. eğer en önde duruyorsam sarı çizginin gerisinde yanlamasına durup ağırlığımı içeri doğru veriyorum ki itilme kakılma gibi bir durum olursa dengemi kaybetmeyeyim.

    hafif şizofrenlik iyidir hem, aklı dinç tutar.