hesabın var mı? giriş yap

  • pandemi, zamlar, ekonomik durum böyleyken 7.2'lik bir deprem ülkeyi bitirir, bağımsızlığımız bile tehlikeye girer.hele bu depreme bir de akp yönetiminde yakalanırsak bittik demektir.

  • edit: diyen gitti arkadaşlar, uçuruldu.

    böyle olunca bize de tanım yapmak düştü. bi hikaye var bilen var mı? o geldi başlığı görünce aklıma, durun anlatayım;

    şimdi almanya'da iki tane türk çok sıkılmışlar türk olmaktan, itilip kakılmaktan, barbar/hor görülmekten. düşünmüşler taşınmışlar alman olmaya karar vermişler. ama nasıl alman olacaklarını bilmiyorlarmış. başlamışlar her önlerine gelene sormaya 'nasıl alman oluruz' diye. en son biri bakmış bunlar saf, dalga geçmek için almış bunları karşısına, başlamış sallamaya;

    - bakın demiş, şu dağı görüyor musunuz? adamlar görüyoruz deyince devam etmiş. işte o dağın tepesindeki büyük kayayı görüyor musunuz? görüyoruz deyince adamlar, yine devam etmiş bizimki. bakın demiş o kayanın tepesine çıkıp 3 kez 'ben almanım' diye bağırırsanız alman olursunuz.

    bizimkiler daha adamın lafı bitmeden fırlamışlar dağa. tırmanmışlar, tırmanmışlar kayanın dibine kadar gelmişler. bakmışlar bu kayaya birbirlerinin yardımı olmadan çıkmanın imkanı yok, biri demiş ki sen eğil, ben senin üstüne basıp çıkayım, sonra da seni yukarı çekerim. peki demiş öbürü ve eğilmiş. ilki basmış alttakinin sırtına ve çıkmış kayanın tepesine. ve hemen 3 kere bağırmış ben almanım diye. aşağıdaki heyecandan duramaz olmuş, hadi demiş kardeş beni de asıl yukarı, ben de alman olayım deyip uzanmış yukarı doğru. yukarıdaki buna tekmeyi bastığı gibi ''de amina goduumun türkü'' deyip yuvarlamış arkadaşını aşağı.

    şimdi bunu niye anlattım. başlığı açıp giden arkadaş da yazar olunca kendisini adamdan saymış ve çaylaklara basmış bu başlıkla tekmeyi. ama bu sefer kayadan uçan kendisi olmuş.

    vayy bea ne bağladım amma!!!

    edit: orjinali türk/kürt şeklinde idi ve çok ırkçıydı. komik mi evet, lakin içeriği dolayısıyla hem kürtlerden hem türklerden özür dilerim. hatta dur bunu türk ve avrupalı diye değiştireyim...

  • tv8'de bir yarışmacının nereye gidiyorsun sorusuna 'nihat odabaşı'nın çekimine gidiyorum' diyeceğine 'nihat hatipoğlu'nun çekimine gidiyorum' dediği yarışma. ahahahahahaha.

    benim neden işim gücüm yok.

  • çalar saat gibi olabilir, dakika şaşmaz. her sabah kalkış saatim 6:20. zaten kuş gibi erken yatıp erken kalkmayı seven biriyim ama bazen zor gelmiyor da değil. olsun, sıcacık bir mırlama seansı için her şeye değer.

  • çocukları bile emellerine alet etmeye çekinmeyen insanların eline düşmüş sabi. ailesinin izni olduğu kesin. nasıl ödeyecekler hakkını çok merak ediyorum.

  • 1150 oda yaptırdım altından
    içini döşedim iran halısından
    o da benim değil milletin malından
    bana ne lan çıkmam saraydan

  • "sanat bizim kendimize bile itiraf edemediğimiz duygularımızın, özelliklerimizin, hallerimizin tercümanıdır.
    bir romanda, kendimize dair bir hali görür, yalnız olmadığımızı hissederiz.
    bir şarkıda, derinlere gömdüğümüz duygularımızı duyar, kendimizle barışırız.
    bir resimde, farkına bile varmadığımız bir yönümüzü görür, kendimizi tanırız.
    bir fotoğrafta, başka hiç bir şeyin, bir cümlenin hatta koskoca bir romanın anlatamayacağı bir hali görür, duygulanırız.

    sanat bizim insanlığa karşı umudumuzu yitirmememizi sağlar. hayata karşı umutlu olmamıza yardım eder. bazen kimsenin bizi anlamayacağı hissine kapıldığımızda yanımızda olup bizi anlar; kimi zamansa yoğun duygularımıza teselli verir."

    demiştim birbuçuk yıl önce yazdığım bir entry'de. sanatın seyirci, dinleyici, okuyucu için böyle işlevleri var.

    peki sanatı yaratan kişi için, sanatçı için sanat ne ifade ediyor. hissedilen, bilinen ama kavranamayacak olanı alıp, farklı forma sokarak, kendi içinde işlenebilir hale getirmesini sağlıyor bence sanat. deleuze kişinin kendi nevrozlarıyla yazmadığını, dünyanın hastalığın insanla karıştığı belirtiler bütünü olduğunu ve edebiyatın bir tedavi girişimi olarak karşımıza çıktığını söyler.

    ona hem katılmıyorum hem de katılıyorum. kişi nevrozuyla yazar, nevroz bizim dışına çıkabileceğimiz içsel bir oda değildir. sanatçıyken nevrotik değilim, ama hayatımda nevrotiğim; sana karşı nevrotiğim, ona karşı değilim gibi bir hâl söz konusu değildir. çünkü bunlar bilinçdışı mekanizmalardır. nevroz aklı kapsar. insan nevrozuna dair bazı şeyleri sezer ama bunlar, uyanınca bir anlık anımsanıp sonra hemen unutulan bir ruya kadar gerçek gelir insana.

    üstelik herkes bir ölçüde nevrotiktir. nevrozun şiddeti ve insan ilişkilerine yansıma düzeyi, bunu büyük bir sorun olarak yaşayıp yaşamayacağımızı belirler. bence sanatçı nevrozunu, sanat üzerinden sağaltmaya çalışır. nevrozuyla yazar yani, ve burada deleuze yanılır bana kalırsa.

    ama şurada haklıdır. sanat bir tedavi girişimidir, gerek sanatçı için gerekse eserin içinde kendine ayna bulacak bizler için.

    orhan pamuk okurken, onun yarattığı obsesif dünyalarda yazarın kendisinden bir iz olmaması mümkün müdür? kendi obsesyonunu ve belki mimetik arzusunu okuruz satırların arasında. ve tam bir nevroz öyküsü gibi birçok kitabında yineler bu pattern. ne de olsa nevroz yinelemenin hikayesidir.

    martin gore dinlerken şarkılarının sözlerinde sadomazoşist öğeler kulağımızda çınlar. acı çeker, eteklerin katları arasında kaybolur, günaha girer, suç işler, cezasını çeker, psikoza bu obsesyonu ile direnir o sözlerde. bunu yaşamayan birinin bu hikâyeyi böyle anlatması pek güçtür.

    dostoyevski kumarbaz isimli romanını, kumar borcunu ödemek için yazmıştır. romanı otuz günde bitirirse var olan borcu silinecek, bitiremezse tüm kitaplarının telifini borçlu olduğu kişiye devredecektir. dostoyevski büyük bir kumar bağımlısıdır. romanıyla borcunu ödemesinin yanında belki kendini sağaltma çabası içindedir. nitekim kumarbazın özünü en iyi anlatan romanı yazmış, tasviriyle okuyacak tüm kumarbazlara ayna tutmuştur.

    özetle sanat ilkin sanatçının kendi devasıdır ama bunu paylaştığı insanlar yani biz okuyucu, dinleyici ve izleyiciler bu eserlerin kiminde kendimizden bir şey buluruz, eser bize göremediğimiz bir açıyı sunar, bazen teselli verir, bazen yarenlik eder.

    sanatçının devası, toplumun devası oluverir. böylece sanatçı toplumun, toplum sanatçının parçası olur, sanatçı ve okuyucu birbirinin içine geçer, birbirinin farklı görüntüleri olur, sanat hepimizi kapsar, yaramızı sarar, bizi birleştirir, sağaltır.

  • depremde imajları sarsılmış beylerin, mahkeme kararı olmadan kapatmışlar. böyle açıklama mı olur? devlet aciz kalmadı mı? yalan mıydı burada yazılanlar? faşistsiniz. güçlü imajınızdan başka bir bokunuz yok. o da çizildi depremde. iş bilmez bir grup ruhban olduğunuz anlaşıldı. ağlamanız bundan. tüm muhalefet bir olup sizi sileceğiz.

  • rüyamda 1-1 biten maç. beşiktaşım 2. dakika da demba ba ile öne geçiyordu. maçın son dakikalarında galatasaray sow ile beraberligi yakalıyordu. evet bildigin sow. düşün adam ne kadar meraklı derbilerde beşiktaşa gol atmaya.