hesabın var mı? giriş yap

  • şu anda "emekli" olan kişi, çalışmaya başladığı tarihte devletle bir anlaşma yapar. her ay maaşının belli bir kısmı kesilerek devlet hazinesine aktarılır. işveren de devletin hazinesine işçi adına olacak şekilde bir pay daha yatırır. neticede bu insan adına her ay "iki" pay devlete verilir. bu 25 yıl boyunca (en az) devam eder.
    devlette, "sen bana bunu veriyorsun ya ben de sana 25 yıl-5400 iş günü - 65 yaş olunca şimdi aldığından az ama sonuçta bir maaş bağlayacağım der ve anlaşma devreye girer.

    bu verilen maaş, devletin bana verdiği bir sadaka değildir. en az 25 yıl çayır çatır maaşımın bir kısmını devlete vermişimdir.

    bu maaş devleti yönetme iddiasındaki kişilerin bana bahşettiği bir armağan değildir. 25 yıl ben bunun karşılığını fazla fazla ödemişimdir.

    ben ölünceye kadar bu maaşı yaptığımız anlaşma gereği bana ödemek zorundadır. her yıl bu maaşa kendi sebep olduğu enflasyon kadar zam yapmak zorundadır.

    bu sürede bana ücretsiz sağlık hizmeti vermek zorundadır ki bu da anlaşma gereğidir.

    işin daha da ilginç tarafı fikir yürütmekten bile aciz üç yüz küsür yazarda bu başlığın saçma olan ilk mesajını favlamıştır.

    yazıktır.

    edit : @cakura adlı yazar arkadaşın bir mesajı üzerine, "devletle yapılan anlaşma" diyoruz ama, aslında bu devletin zorunlu tuttuğu bir anlaşma. anlaşma yapmazsan sen ve işveren bir de ceza yiyorsun. yani emekli aldığı maaşı kuruşuna kadar hak ediyor. üstelik ödediğinden eksik bir miktarı. hakikaten bir "söğüşleme" söz konusu burada, bir yazık da devlete.

  • voyager 1'in 6.4 milyar km uzaktan cektigi dünya fotografina ithafen:

    "uzayın derinliğinden bu resmi çekmeyi başardık. eğer bu resme dikkatlice bakarsanız, orada bir nokta göreceksiniz. o noktaya tekrar bakın. işte o nokta burasıdır. evimizdir. o nokta biziz. sevdiğiniz herkes, tüm tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, gelmiş geçmiş tüm insanlar hayatlarını o noktanın üzerinde geçirdiler. türümüzün tarihindeki tüm sevinçlerimiz ve acılarımız, kendinden emin bin çeşit inancımız, ideolojimiz ve ekonomik öğretimiz; her avcı ve her yağmacı, her kahraman ve her korkak, uygarlığımızın mimarları ve tahripçileri, her kral ve her köylü, birbirine aşık olan her genç çift, her anne ve her baba, umutları olan her çocuk, her mucit ve her kâşif, ahlak değerlerini öğreten her öğretmen, yozlaşmış her politikacı, her bir "yıldız", her bir "yüce önder", her aziz ve her günâhkar işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinde.

    dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün... şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün... anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar yoğun!

    bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. içinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur.

    dünya... şu ana kadar, yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. en azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. evet, ziyaret ediyoruz. ama henüz yerleşemiyoruz. beğenseniz de beğenmeseniz de şu an için dünya yaşadığımız yer.

    gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor."

    carl sagan, 1994

    voyager'in fotografi, çeviri ve kaynak için:
    http://www.bulutsu.org/smn.php

  • sevgilisiyle 792 saat konuşan erkekle çıkmaktadır. arkadaş, şu cinsiyetçiliğinizden gına geldi.

  • ülkede bunları gören durduran ceza kesen hesap soran polis yok mu dedirtmiştir artık. trafik polisi olan sözlük yazarları yok mu? yeşillendirsin yahu. toplu halde bakanlığa yazalım birşeyler yapalım arkadaşlar. her gün bıktım artık ağzım yamuldu bunlara sövmekten. dün birtanesi ile kavga ediyordum uzunları yaktım diye. adamlar bunun kanunsuz yanlış bir şey olduğunun bile farkında değil. artık iç işlerinin, emniyetin buna bir dur demesi lazım.

  • --- spoiler ---

    lady stark'in turk oldugunu kanitlayan dizi olmustur kesinlikle.
    kapi actiricam size bahanesiyle gitti ogluna kizina kismet buldu, evlendirdi, geri dondu. bu kadin sadece turk olabilir, iddia etmeyin.

    --- spoiler ---

  • http:www.guzelsozler.com da kendisinden yapılmış alıntılar şöyledir:

    "bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir."

    "haksizlik yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır."

    "yalnız işsiz olanlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur."

  • ceyrek kampanyasi oldugu icin tutmaz.

    sesege'ye takma imkanim olsa tam takarim.

  • antik yunan'da işini seven bir heykeltraş.
    birgün bir kadının heykelini yapar ve yaptığı heykele aşık olup ona "galatea" (uyuyan aşk) ismini verir, giysiler ve mücevherlerle donatır. bu sırada sık sık afrodit'in tapınağına gidip tanrıçaya dua etmektedir, evindeki heykele benzeyen bir karısı olsun diye.
    afrodit sonunda heykeltraşın dualarını duyar ve heykel biraz da kendine benzediğinden dolayı heykeli canlandırmaya karar verir. bundan sonraki kısım iki şekilde anlatılır:
    1- pygmalion eve döndüğünde heykeli canlanmış bulur ve ayaklarına kapanır, galatea'da ona bakarak gülümser.
    2- pygmalion heykeli öperken heykel birden canlanır ve onun öpücüğüne karşılık verir.

    sonra evlenirler, afrodit'e şükranlarını sunmayı unutmazlar ve afrodit de karşılık olarak onlara mutluluk, sevgi ve sıcak bir yuva bağışlar.

  • eksisozluk'te son zamanlarda gordugum en yararli filtre... bu varliktan sonunda kurtulabilmek harika olacak.. virus gibi kadindi, covid bile masum kalir insanlarda olusturdugu kin ve nefretin yaninda.

    edit: tekrar tesekkurlerimi iletiyorum, ublock'ta da ise yariyor filtre.
    edit 2: nasil ekleniyor diyen arkadaslar icin. ublock ayarlara girip my filters'a ekliyorsunuz yukarida arkadasin verdigi satiri ve bilgisayarda bu sahsin gectigi basliklar gorunmez oluyor. görsel

  • hâlâ 10-15 gigabyte gibi 20 sene öncede kalan kota miktarlarını sattıkları yetmiyormuş gibi fiyatlarını da 300 liralara kadar çıkarmışlar. lan instagram reels'tan bir video açıyorsun herif hem 4k yapmış hem de hdr. sadece 1 videoda neredeyse 100 megabyte kota gidiyor. 15 gb neyime yetecek benim hiç mi utanmıyorsunuz? yüksek kotalı tarifeler 600 liradan başlıyor. yüksek dediğim de 30-40 gigabyte.

    5 gigabyte kotalı tarife bile var sene olmuş 2024. reziller. en büyük rezaletse hâlâ istanbul'un göbeğinde çekmeyen mahalleler var. altyapı yatırımı diye bir şey yok.

    edit: hâlâ 10 euro ucuzmuş diyenler var. lan tamam 10 euro'mu al ama karşılığında çağımıza uygun kota ver. 15 gigabyte nedir.