hesabın var mı? giriş yap

  • bizim sinirlerin 17 yıldır anası sikildi binali efendi, biraz da siz sinirlenin. kaybedince sinirlenmek doğal ayrıca, dinç tutar.

  • bir tek benim başıma mı geldiğini merak ettiğim olay. bim'e girdiğimde daima kasalar boş oluyor zira kasiyerler birçok işle ilgileniyorlar, ürün yerleştirme vesaire. o sırada siz boş olan kasalardan birine yönelirsiniz ve ekseriyetle kasiyer sizi diğer kasaya çağırarak ''buyrun böyle alayım.'' der.

    hayır %50 şansım var zaten neden hiçbir zaman tutturamıyorum ya da işin ucunda bir ibnelik mi var bilemedim.

  • bizim evin salonundan aktarıyorum. bir saat yirmi dakika önce izlemek üzere bir film açtık. sevgili kişisi yeni edindiği strateji oyununa gömmüş burnunu. ayıp olmasın diye filme razı oldu, belli. filmi başlatmadan önce tuvalete gittim niyetini anlamak için. oyunu geri başlatmış aynı benim sabahları beş dakika daha uyumak için her fırsatı ganimet bilmem gibi. hır çıkarmadım tabii. du bakali modundayım başıma geleceği bildiğim halde. sonra düşündüm. strateji oyunları oynamaya bayıldığım dönemlerde anama ettiklerim geldi aklıma. filmine tüküreyim dedim, ona bi şey olmasın. yan yana oturuyoruz, huzursuz olduğumu anlamasın diye bücürük tableti kaptığım gibi kozmetik, entari artık ne kadar karı-kız işi incik mıncık satan site, tanıtan blog varsa açtım önüme. halbuki çok sıkılıyorum sözlük, bildiğin gibi değil. bi de özledim mi ne. ağzını burnunu mıncırasım var ama kıyamıyorum. ellemeyeyim istediği şeyi yapsın dedim. o bilgisayarda galaksiler arası dalgadan bi savaşta dünyayı kurtarırken ben bebeği gözünün önünde dünyadan bi haber oyuncaklarıyla uslu uslu oynayan bir anne gibi oldum. öyle, garip bir his. sevginin aşkla usulca, güvenle yer değiştirdiği anlardan birinin tadını çıkarıyorum.

    birden ayaklandı az önce, geldi ayağımı öptü ve sonra ellerimi. dondum kaldım öyle sözlük. teşekkür etti, başımı göğsüne bastırdı. günlük hayatın içinde eriyip gidebilecek ufak bir jesti görmezden gelmeyip mutluluğa dönüştürebildiği andır. şimdi ben bunu sevmeyip ne yapayım!

  • i-ching öyle bir oluşumdur ki alışılmadık sonuçlara bilgelikle varan bir kehanet sistemidir. eğer kahine soracağınız soruyu bilerek ve kahine güvenerek sorarsanız neler yapılması gerektiğine ulaşabilirsiniz.(hem olumlu hem olumsuz yönlerini tesadüfi olmayacak şekilde gösterir)

  • eskiden ne kadar pis oldugunuzu gosterir. nedendir bilinmez ama bir toren seklinde pazar gunleri anne sinirli bir sekilde eline gelen herseyi bir daha yikar, banyoya girilir, daha gunes batmadan isik acilir; ki igrenc bir duygudur, banyodan cikilir, kardesl/abla ile kavga edilir, sonra "olacak o kadar" izlenir ailecek, gulunur. ne aciklidir bunlar simdi dusununce, biraz da ic kararticidir. (bkz: anılar)

  • içimi her seferinde cız ettiren bir anı, hayatta kırıp da kırdığımı fark ettiğim zannederim ilk pottur. 1988 yılında, öyle çok küçük de değil, dokuz yaşında olduğum ve oturduğumuz ikinci eve taşındığımız sonbahardı. oturma odasına halı döşemek üzere eve iki usta gelmişti ve ben annemle beraber hayatımda ilk defa bir halının nasıl döşendiğini gözlüyor, adamların hareketlerini ilgi içinde izliyordum.
    aptallık, cehalet, belki korunaklı hayat denebilir, ama o yaşımda değil nasıl olduğunu, neye benzediğini bilmek, ayak kokusu diye bir kavramın varlığından, ayakların kokabileceği gerçeğinden dahi haberdar değildim. işte bu yüzden ki, ustaları seyretmeye başlamamdan bilmiyorum kaç dakika sonra etrafı pek yabancı ve tahammülü pek güç bir koku sardığında içten bir merak içinde anneme dönüp “ya anne, burası ne koktu?” diye sormaktan hiç çekinmedim. annemin o anda bir cevap verip vermediğini, kaş göz edip etmediğini, benim orayı terk edip kokunun olmadığı bir yerlere kaçıp kaçmadığımı hatırlamıyorum. ortamdaki yeni kokuyu ortamdaki yeni insanlara bağlamak gibi basit bir zihinsel işlemi gerçekleştirememiş olduğumu görmek apayrı bir utanç kaynağı bugün bana, ama annemin adamlar gittikten sonra beni çekip, içten içe saflığıma gülse de üzgün bir şekilde “kızım ne yaptın öyle, adamların ayağı kokuyordu tabii ki, başımdan aşağı kaynar sular döküldü” demesini takip eden utanç kadar değil.
    beni çok etkilemiş, çocukluğuma damgasını vurmuş bir anı olduğunu iddia edemem bunun, abartı olur. ama uzun ve düzensiz aralıklarla da olsa, kimi zaman sebepli, kimi zaman sebepsizce aklıma düşmüş ve her defasında içime hicapla hüzün karışımı hisler salmıştır. şimdi hiçbir şeylerini hatırlamadığım, halı döşedikleri o evden on seneden çok oluyor ki ayrıldığımız bu adamlar sözlerimi duymuşlar mıydı o gün işleri güçleri içinde, duydularsa bir şey hissetmişler, canları acımış mıydı, evden çıktıktan sonra bunu aralarında konuşmuşlar mıydı, yoksa hakkında bir söz edilemeyecek kadar ağır mı gelmişti onlara, ve eğer ki hala yaşıyorlarsa, benim gibi onlar da arada bir geri dönüyorlar mıdır zihinlerinde bu buruk hatıraya? bilemiyorum.
    asla duyamayacak olsalar ve o özür hiçbir şeyi değiştirmeyecek de olsa o salak, densiz kız çocuğu adına defalarca özür dilemek istiyorum. bana insanları hiç bilmeden, hiç istemeden, üstelik de geri dönüşü olmayan bir şekilde kırmanın ne kadar mümkün, mümkünden de öte, kolay olduğunu belletmiş bir çocukluk lekesidir.

  • sahte parfüm hapşırmaya yol açar, orijinal açmaz gibi şeyler doğru değil. cilde zarar konusu da doğru değil. bu sizin bünyenize bağlı alerjik bir reaksiyondur.

    mesela bende amouage jubilation böyle bir şeye neden oluyor. yine costume national markası da nedense genelde bu tarz sorunlara bünyemde neden oluyor.

    kokunun kalıcılığı da alakalı değil. hatta genelde sahte parfümler daha kalıcı olur. iki saat kalan yüzlerce orijinal parfüm vardır. zaten 6 saati geçenler tüm parfümlerin belki yarısı dahi etmez.

    aynı zamanda bir kokunun iki farklı batch’i farklı performanslara sahip olabilir. ya da üretim yılı farklıdır ve arada çeşitli nedenlerle reformüle olmuştur. bu nedenle sadece performans değil koku profili dahi değişmiş olabilir.

    işin özünde orijinal sahte arasında farkı şuradan anlayabilirsiniz:

    1) fiyatı

    sephora, boyner gibi yerler bir parfümü genelde daha pahalıya satarlar. genelde güvenilir başka yerlerden %20-30 daha ucuza bulabilirsiniz. lakin (kimsenin almadığı, satılmayan, stoklardan çıkarılmaya çalışılan bir parfümü indirimli almıyorsanız) daha yüksek oranda bir indirim varsa oradan hızla uzaklaşın.

    2) şişe ve sprey.

    bunu anlaması çok zor. kimi zaman orijinal parfümlerde dahi şişe ve kutu tasarımları az da olsa değişiyor. yine de sahte parfümler genel bir kalitesizlik hissine sahip oluyorlar.

    3) koku

    başladığı gibi biten tek boyutlu derinliğe sahip olmayan orijinal parfümler söz konusu olsa da genelde açılış, orta ve dip notaları hissedersiniz.

    tabii, herkes hissedemez. burada en kolay anlayacağınız nokta açılış notalarından orta notalara geçerken yaşanan koku değişimi.

    genelde sahte parfümler burada çuvallar ama hepsi değil!

    4) tester

    tester bir ürün alıyorsanız %99 sahte parfüm alıyorsunuzdur.

    5) satıcı

    bunun dışında demek gerekir aslında ilk başta kaynağın güvenli olması gerekir. geçen sene elime iki “moschino toy boy” geçti.

    biri orijinal diğeri ise sahteydi. eminim ki sahte olanı bu konuda fikir veren hemen hemen herkes orijinal zannederdi.

    şişesi sorunsuz, nota değişimleri beklendiği gibi, koku güzel. yani her şey olması gerektiği gibiydi. ama koku sahteydi.

    yine de bırakın forumu, parfüm forumlarında on binlerce liralık koleksiyonu olanlar dahi sahte olduğunu anlamadan aynı parfümü kullandılar.

    benim anlama nedenim ise bu kokuyu daha önce koklamış ve uzun süre kullanmış olmam sayesindeydi.

    orijinal parfüm açılışta daha yoğun baharatlı bir gül ile açılırken sahte parfümde yine aynı açılış olmasına karşın gül olması gerektiğinden biraz daha öne çıkıyordu.

    bu da sadece yirmi dakikalık bir açılışı işaret ediyor. sonrasında zaten neredeyse aynı kokuyorlar.

    bu kokuyu daha önce denememiş birisi istediği kadar tecrübeli olsun sahte olduğunu anlayamazdı.

    bu nedenle daha ilk anda nereden aldığınız da önemli.