hesabın var mı? giriş yap

  • direksiyon başında sakın yanınızdaki eşiniz olur kız / erkek arkadaşınız olur kavga etmeyin sözlü münakaşaya girmeyin. sağdan sille atayım derken bir bakmışsınız direksiyonu kırmış şarampole uçmuşsunuz. sağa çekin öyle dövün.

  • valla bu boku yedim ben. zamanında italya bağlantılı bir şirkete internet üzerinden cv göndermiştim. yani cv'de atomu parçalamaktan uçak aerodinamiğine, akışkanlar mekaniğinden new york borsasına , mısır hiyeroglif yazısından aborjini diline kadar yok yoktu. tabi cv'yi doldururken mal mal kıkırdıyorduk geçmişi at pazarından olan arkadaşlarla. neyse zaman geçti unuttuk olayı. birgün garip numaralı telefon geldi normalde açmam digiturktü yok bankaydı diye açtık bunu niyeyse. bir kadın ''efendim şurdan arıyorum başvurunuz değerlendirmeye alındı bla bla şimdi sizi bilmemkime bağlıyorum'' dedi. adam başladı italyanca ettore la gazetta demeye benim aklım hala digiturkten arıyorlar dikkatli olmak lazım kutu kitleyecekler de. ya yok istemiyorum rahatsız etmeyin falan diyorum adam scilachi cavani diyor. hani çok zekiyim ya bunlar italyanca konuşup kutu kitleyecek şuan kayıda alıyorlar hiçbir şekilde olumlu bir kelime çıkmasın ağzımdan diye kurgulardayım. baktım olacak gibi değil yürü git diye telefonu kapattım. nasıl iş bu yermiyiz biz bunları diye kendimi tebrik ettikten sonra etrafıma da bakın böyle böyle yapıyorlar taktik değiştirmişler kitlerler valla kutuyu, kredi kartını diye öğütler veriyorum. millet aaa öyle mi? falan diyor bende evet öyle aman dikkat hata olmasın diyorum. aradan bir süre geçti tuvaletteyim aklıma geldi lan sen cv verdin italyan şirketine onlar da geri dönüş yaptı diye. utandım yemin ediyorum cv göndermekten değil işin içine digiturku karıştırmaktan ulan ne digiturku hay allah. bu da mallıkta sınır tanımayan bir anım.

  • elenmemiz aslında çok da kötü olmadı. bakanlıktan uçaklar dolusu bürokrat katar gezisi yapacaktı, futbolculara sonuncu olmalarında bile 50 milyon dolar prim dağıtılacaktı...

    her hanenin 150 tl vergisi israftan döndü.

  • ne bos insanlar var. insan gercekten hayret ediyor. 80 yasina gelmis adamin ugrastigi seye bak.
    liseli muhabbeti

  • kişinin günlük yaşamına kara bulutlar dolmasına sebep olan, aynı zamanda da safi düşüncenin sebep olduğu en tehlikeli rahatsızlıklardandır. kişi, kendi kurduğu kısır düşünce zincirinden kurtulamaz. çoğu zaman kurtulmaya çaba bile gösteremez.
    kendi yaşarken bunun farkında değildir. ama en yakınızdaki insan bu hastalığın kontrolünde ise "hayır hayatım o öyle değil bak" cümleleri hiç bir işe yaramaz. ilaçla tedavi zorunludur. ilaç prospektüslerinde yazan hastalık isimleri sizi korkutsa da, zorunludur.

    hastalar için yapılması gerekenler, atılması gereken adımlar günümüzde az çok netleşmiştir. internet araştırmaları bu cevapları bulmanızda yardımcı olacaktır. nedir bunlar? güvenilir, işinde uzman, ama en önemlisi hastanın rahatlıkla iletişim kurabileceği, gerektiği yerde profesyonel, gerektiği zaman da hastaya huzur verebilecek bir doktor takibinde olmak.

    doğru reçeteyle tedavi olmak.

    piyasadaki anti-depresanların etkileri kişinin yapısına, hastalığın doğru tanısına bağlı olduğundan, doğru reçete hayati önem taşır. unutulmamalıdır ki bu konuda her ilaç her hastaya iyi gelmeyebilir.
    bilinmesi gereken; ilaç prospektüslerinde yazanların her zaman doğruların tamamını yansıtmadığı gerçeğidir. o bilgiler çoğu zaman ilaç firmaları tarafından ruhsat alınma kaygısıyla yazılmış "yeterli" bilgilerdir.ancak bundan fazlası da vardır. örnek olarak eğer hastaya anti-psikotik bir ilaç veriliyorsa, bu hastanın psikozda olduğuna bir kanıt değildir. bazı vakalarda klinik deneyimler bu tarz ilaçların düşünce üzerinde engelleyici etkilerinden dolayı depresyonun ilerlemesini de engellediğini de göstermiştir. çoğu zaman hekimler böyle durumlarda hastaların prospektüslerden uzak durmalarını tavsiye ederler, çünkü hasta psikoz, şizoid, halüsine olmak gibi kavramları okudukça "ben de mi böyleyim?", ya da "böyle olacağım" kaygısı ile kendisini daha da kötüye çekebilir.

    asıl bahsetmek istediğim konu ise böyle vakalarda hasta yakının nasıl bir yol izlemesi gerektiğidir. çünkü söz konusu insan psikolojisi olunca tüm çevreniz bir anda psikolog hatta psikiatrist kesilebilir, size yardım etmek adına hayati hatalar yaptırabilir.

    öncelikle bu bir hastalıktır. benim annem, benim eşim nasıl olur da? diye başlayan sorulardan uzak durmak gerekir. içinizi rahatlatacak kısmı ise %100 tedavisi olan bir hastalıktır. bunu unutmayın. nasıl diğer hastalıkların tedavisinin planı, programlaması ilgili hekimler tarafından yapılıyorsa, bu hastalığın tedavisi de ilgili hekim tarafından yapılmalıdır, sizin değil. ancak doğru hekim tarafından. bunu hastayla kurduğunuz iletişimle anlayabilirsiniz. hasta eğer doktoruyla güven ilişkisi içerisindeyse sorun yoktur. ama böyle kırılgan konularda güvensizlik, kendini anlatamama ya da yanlış aktarma, hastalığın ilerlemesine sebebiyet verebilir. tedavinin başlangıcında araştırma gücünüzü, enerjinizi doğru hekime gitmek konusuna yönlendirebilirsiniz.

    hekim konusunda doğru adresi bulduğunuz andan itibaren ise sizin yapmanız gereken tek şey sabırlı olmak, bu hastalığın geçeceğine inanmak ve hastaya, bunun geçeceğinin telkininde bulunmaktır. cümle basit ve nettir. "bu bir hastalık. hepsi geçecek, tüm bu kötü düşünceler gerimizde kalacak" hasta, gözünüzdeki en ufak bir kara bulutu görebilecek algıda seçiciliğe sahip olabilir. en küçük bir anda bile bu inancı kaybetmemek gerekir. bu noktadan sonra tedaviyi sorgulama, ilaçları sorgulama, tedavi şeklini sorgulama yanlışına sakın düşmeyin. ilaçlar onu bir robota çevirse de, doğru düzgün konuşamıyor, yürüyemiyor olsa da sabredin. bilin ki kendine zarar verecek şeyler düşünmesindense, düşüncesinin susması daha iyidir.

    sizin hastayla kurduğunuz ilişkiye gelince...bu zordur. handikapları olan bir konudur. terazinin iki tarafında şu iki düşünce bulunur:

    birincisi ve en mühimi, onu anlamak. sıkıntılarını anlamak. "olur mu hiç öyle şey." dememek. çünkü inanın ki "olur".
    düşündürüyor işte bu hastalık. bu noktada yapılması gereken böyle düşünmesini sağlayan şeyin hastalığın ta kendisi olduğuna onu inandırmaktır. çünkü hasta bunun bir hastalık olduğuna inandığı sürece bundan kurtulacağına da inanır. depresyon, özellikle de major depresyon hastaya, ben bundan kurtulamayacağım, ben hep böyle kalacağım, zaten hep böyleydim dedirtir. buna izin vermeyin. sıkıntılarını dinleyin, anlayın, ve bunların kaynağının bu hastalık olduğuna onu inandırın.

    ikincisi ise kendi yaşamınızla ilgili bu konudan bağımsız ve güzel şeylerden bahsedin. bu biraz daha güçtür. sizin ondan bağımsız bir hayatınızın olduğunu görmek ona iyi gelecektir. sizin üzerinizden de olsa yaşama tutunabilmesini sağlar. ama bu konu ilkine göre biraz daha muğlaktır. çünkü hastaya "bak işte sen ne güzel yaşayabiliyorsun ama ben yapamıyorum" hissiyatını da verebilir. zamanını iyi kollayın, gözünüz açık olsun.

    ve onu yalnız bırakmayın. çünkü düşüncenin kötüleşme ivmesi çok yüksektir. evet sizin için yorucu olacak, evet en sevdiğinizi böyle görmek sizi çok üzecek, ümidinizi yitireceksiniz ama geçecek.

    buna inanın. önce siz inanın.

    edit: geçti.

  • geçen sene bu zamanlar kız arkadaşım yeni bilgisayar almıştı. ben de tesadüfen bilgisayarı aldığı ilk gece onda kaldım. ama o gece kız arkadaşımın uykusu geldiği için erken yatmıştı. ben de onun bilgisiyarı alıp youtube’da biraz takıldıktan sonra uyuyakalmışım. ertesi sabah kız işe giderken bilgisayarını da almış lazım olur diye. bu arada sevgilim ana okulunda öğretmen. 5 yaş altı çocuklara eğitmenlik yapıyor. her neyse ders sırasında çocuklara youtube’dan bir çizgi film izletmek istemiş. ancak şansa bakın ki o gün de okula milli eğitimden müfettişler gelmiş dersi izlemek için. sevgilim youtube’a girdiğinde otomatik olarak ana sayfasına düşen videolara bakın;

    - kurtlar vadisi kahvehane baskını
    - laz ziya’dan testere necmi’ye racon
    - masonların karahanlı’yı infazı
    - testere’nin eroin profesörlerini öldürmesi
    - ezel ramiz dayı’nın gençliği
    - ezel cengiz kumarhane sahneleri

    meğer pc yeni olduğu için izlediğim her şey ana sayfaya kaydedilmiş. sevgilim youtube’a girdiği an müfettişlerin hepsi kahkahalarla gülmeye başlamışlar. allahtan olumsuz bir rapor falan tutmamışlar. ama o gün bayağı bir gülmüşler kızcağıza. tabi intikamı fena oldu. tam 1 hafta konuşmadı benimle. ben terkeder diye bekliyordum ama etmedi. sonunda da affetti.

  • piyasada neredeyse tekel olduğu için istediği gibi at koşturan ismi türk aslı arap olan bu firmaya karşı (bkz: türk telekom yeni kotasız internet tarifeleri) yüzünden başlaması gereken protestolardır.

    tüketici olarak onların istediği fiyati ödemediğimizde davalık oluyorsak onlar da parasını ödediğimiz hizmeti bize sunmadıklarında buna karşı bir yaptırımla karşılaşmalı normalde ama şimdiye kadar hiçbirimiz sesimizi çıkarmadık.

    türkiye şartları demekten hizmet alamamaya göz yumduk ama şimdiye kadar hiç kimse düzgün hizmet alamamışken hükümetin çıkardığı yasa sonrası böyle fahiş fiyatlar çekebilme lüksüne sahip olan bu firmaya tüketici olarak tepkimizi en güzel şekilde dile getirmeliyiz.

    öncelikle türk telekom telefon hattı kullanan bütün arkadaşların bunu iptal edip turkcell veya vodafone alternatiflerine yönelmesi (ki hizmet kalitesi olarak en kötü operatör türk telekom)

    ardından çağrı merkezleri ve sosyal medya hesaplarını yağmura tutmak ve tepkimizi en ağır şekilde dile getirmeliyiz.

    başka fikri olan yazarlar da belirtmeli ki bu haklı protestomuzda artık hakkımızın yenmesinden ne kadar bıktığımızı bilsinler!

    bu bardağı taşıran son damlaydı!

    edit:

    (@pasolog) da özel mesajdan her eyleme destek olacağını belirtti ve bu yüzden ona da teşekkür editi yapmak istedim

    (#84274661) toplu olarak rekabet kuruluna şikayet etme fikri geldi ancak bu tepkimiz sadece fiyatlara değil, fiyatlardan önce altyapıya herhangi bir yatırım yapılmamış olması ve istanbul'da dahi hala 8 mbps internet satıp 4 mbps hizmet verilen yerlerin çoğunlukta olmasınadır. ancak yine de bu fikrin de değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum

    edit2: banka araplar sualtı kabloları tartışmalarına kaymayalım diye o arkadaşların yazdıklarını kaldırdım.

  • ortak acılar.

    ortaokulda aynı anda iki kuzene aşık olmuştuk eminle ben. tabi yaş o zamanlar 12 13 falan. (hayır 12,5 değil.)

    o kavuştu, ben kavuşamadım ama olsun, hala dünyada kendisinden daha dost tanımam.

  • bir golf klübunun soyunma odasında bir sürü adam
    giyiniyormuş.ortada duran bir cep telefonu çalmış,
    yakınındaki bir adam hands-free konum düğmesine
    basmış ve giyinirken konuşmaya başlamış.
    adam: alo
    kadın: merhaba şekerim, kulüpte misin?
    adam: evet.
    kadın: ay ben burda süper bir deri ceket gördüm.
    1000 dolarcık. alabilir miyim?
    adam: oluur, madem çok sevdin, al tabii.
    kadın: aslında buradan önce de galeriye uğradım.
    2015 modelleri gelmiş, tam istediğim renkte birini
    buldum.
    adam: ne kadar?
    kadın: 250 000 dolarcık.
    adam: o parayı vereceksem bütün aksesuarlarını
    isterim ama...
    kadın: yaşasınnn! bir şey daha var, geçen sene
    beğendiğimiz ev yine satılık ve 550 000 dolar
    istiyorlar.
    adam: tamam, ama 520 000 dolardan fazla verme sakın.
    kadın: oldu şekerim. sonra görüşürüz. seni
    seviyorum.
    adam: ben de seni...görüşürüz.
    adam telefonu kapatıp afallamış şekilde onu seyreden
    topluluğa döner ve sorar:
    "bu telefon kimin, bilen var mı?