hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi son derece başarılı bir hanım kızımız herhalde. tebrik ederim. umarım gider istediği yere.

    buraya kadar tanımdı, tırıydı, vırıydı.

    şimdi esasa gelelim. bu tip videoları izlerlerken yerin dibine geçen sessiz binlerden biri olarak söylüyorum. yapmayın böyle şeyler lütfen. ortalık gerekli gereksiz yüzlerce başarı hikayesi kaynıyor. çoğu pek çok kişi için herhangi bir anlam ifade etmiyor. dolayısıyla bir bağ kurmak zorlaşıyor. nihayetinde kimse böyle postmodern dilencilik zırvalarına maruz kalmak zorunda değil. kazanıp kazanmayacağı belli olmayan eleme için new york'a gidip oldukça külfetli masraflara katlanabilen biri burs bulmak için de daha asil yollar arayabilir. sıkıldım. bitti.

  • her tokattan sonra elemanın yüzündeki maskeyi bildiğin televizyon üzerindeki dantel örtü gibi düzeltmesi ile türk kızı olduğu kesinlik kazanan insan evladıdır.

    edit: ayrıca videoyu çeken üçüncü kişi ne ayak lan?

  • istanbul'da bostancı ile küçükyalı arasında kıyı şeridinden yaklaşık 700 metre uzaklıkta bulunan, bizans döneminde din adamları ve sürgüncülerin yaşadığı, istanbul'un 10. adasıdır. dönem içerisinde birbirine rakip olan patriklerden önce aziz ignatius, sonrasında ise aziz fotios patrikliğin başına geçmişlerdir. ortodoks ve katolik kiliselerinin ilk ayrışma süreci, bu dönemlerde vordonisi adası'nda yapılan görüşmeler neticesinde başlamıştır.

    vordonisi adası'ndaki manastırın ismi ise satyros manastırıdır. adını ise kehanet, büyü ve doğa olaylarını kontrolü altında tuttuğuna inanılan pagan tanrısı satir'den almıştır. 1010 yılındaki istanbul depreminde granit kayalıklar üzerinde yer alan diğer 9 ada hasar almazken, alüvyon bir tabakaya sahip olan vordonisi batmıştır. bu adanın zamanının büyü ve maji merkezi olduğu söylenmektedir.

    son zamanlarda ada çevresinde kuzey atacan ve ekibinin yürüttüğü çalışmalarda, iletkenliği çok iyi bir derecede olan altın,bakır ve bilinmeyen bazı metallerin alaşımından oluşan yaklaşık 10 kilogramlık bir başlık bulunmuştur. yine kendi araştırmalarına göre insan melezi bir varlığa ait olduğunu düşündükleri bu garip başlık, o zamanlarda esir olarak alınan melez bir varlığın etrafına zarar vermesini önleyici bir nesne olarak kullanılmıştır. bu melez varlığın da büyü işlerinde kullanıldığı tahmin edilmektedir.

  • kadın çığlık atarak “telefonu alsana” dediğine göre konu gene aynı.
    yalanarak milletin karısını, kızını çekip, sağda solda yayınlıyorlar ve yetkili hiç kimse bundan rahatsız olmuyor.

    sadece oy kaygısı vs değil bu kadar göz yumulması.

  • acı, ağrı ve diğer işaret edilemez kavramlar gibi, umudun tasviri de epey zor.

    acıyan yerini gösterebilirsin, acını çeşitli benzerliklerle ifade edebilirsin veya belli davranışlar sergileyerek bu acını dışavurabilirsin. peki tam olarak acıyı nasıl işaret edersin?

    acıyı "bir şey" veya "işte bu" diyerek göstermenin zorluğu bir tarafa, onu "hiçbir şey" olarak nitelemek de yanlış olurdu. zira acı sadece tecrübe eden nezdinde kesinliğine sahip bir duygu olmakla kalmıyor, üstelik bu duyguyu yaratan koşulların ve hatta bu duygunun kendisinin çeşitli bilimsel açıklamarı da ortada.

    umut da gözümdeki bu resimde acıdan pek farklı bir yere oturmuyor.

    yokluğunu yutkunan bir boğazın düğümlenmesinden, varlığını ise sesin belli bir türde çınlamasından çıkarabileceğimiz umudun, muğlak fakat o ölçüde kesinliğe kaydolan veçhesini bir kenara bırakalım ve onu bilimsel olarak tasvir etme çabalarından birine odaklanalım.

    1950'de harvard üniversitesi'nde hipotalamus üzerine sağlam araştırmaları bulunan bir biyolog olan curt richter'ın gerçekleştirdiği acımasız, fakat bir o kadar da çarpıcı deney, umudun böyle bir bilimsel tasvirini sunma amacı taşıyor.

    deneyde fareler su dolu şeffaf bir kabın içine koyuluyor. deneyin amaçlarından biri, tırmanmaları imkansız gözüken bu kaygan ve su dolu kabın içinde yüzmeyi ne kadar süre sonra bırakıp boğulacaklarını tespit etmek.

    fareler büyük çoğunlukla 15, 16 dk civarı kafalarını su üstünde tutup yüzmeye devam ediyor ve ne yazık ki bu dakikalardan sonra teker teker kendilerini suya bırakıyor ve batıyorlar.

    buraya kadar umut devreye ne ölçüde girdi belli değil. umudun buz gibi somut ve bilimsel tasvirini gerçekleştirmek adına bu kontrol grubu yetersiz. bir de deney grubu gerekli.

    bu aşamada yeni fareler boğulmaları üzere su dolu kapların içine atılıyor fakat farelerin boğulması beklenen süreye çok yakın bir zamanda bir hamle yapılıyor ve kapların birinin içindeki fare sudan çıkarılıyor.

    ona dinlenmesi, temizlenmesi ve kendine gelmesi için bir süre tanınıyor. ardından, tekrar su dolu kaba bırakılıyor.

    fare tekrar suya bırakıldığında boğulmadan bir 15 dk daha dayanmıştır değil mi? hatta dinlendiği için belki 30 dk daha sürmüştür... tahminleri alalım.

    deneye göre boğulmak üzere sudan çıkarılıp "umut aşılanan" fare tam olarak 60 saat daha boğulmadan su üstünde kalmayı başarıyor.

    hadi şimdi hazır modunuz düşmeden motivasyonel bir kıssadan hisse bırakayım ve yüzmeye devam edeyim: ümitvar olunuz, umudunuzu yitirmeyiniz. boğulmak mı üzeresiniz? bıçak kemiğe mi dayandı? biraz kafayı dağıtın, kendinize zaman ayırın, önünüzde dünyayı kurtarmak daha çok uzun zamanların bulunduğunu fark edeceksiniz.*

  • doğruysa bu parayla ülkeye 35 tane amerikan hastanesi yapılır.

    şimdi gittiğin devlet hastanesini düşün, bir de kapısından içeri giremediğin amerikan hastanesini.

    ha işte, bir düşün bunu. böcekliğini unutma.

  • başlık: marmarayın neden ilk 15 gün ücretsiz olduğunu

    1. açıklıyorum: ilk 15 gün fakirler binecek, eğer sağlam değilse fakirler ölecek.
    eğer sağlamsa parasıyla bineriz biz. ahahaha

  • üniversiteyi bitirdiğim sene bir tanıdığımız beni kanada'da yaşayan yeğeni ile tanıştırmak istedi. aracı ile tanışma ve kanada'nın uzaklığı vs. derken düşündüm taşındım aman alt tarafı bir tanışma diyerek kabul ettim. iletişim bilgilerimi verdim ve bana ulaşmasını istedim. ancak adamdan birkaç hafta hiç ses çıkmadı. sonra dediler ki bayram tatilinde geliyor arife günü kızılay'da buluşun. ok dedim.

    bir yandan hiç gidesim yok bir yandan adamı merak ediyorum. giyindim, hazırlandım ve buluşma yerine gittim. oturdum bir kahve söyledim bekliyorum derken telefonum çaldı, yurtdışı numarası. etrafa bakınıyorum geldi göremedi de arıyor diye. açtım telefonu bir kadın sesi, byk hanım siz misiniz diyor. ben ne oluyoruz yahu diyorum içimden. evet falan derken dedi ben x'in ablasıyım! neyse geldi karşıma oturdu. ben soruyorum x nerede diye. cevap şu: x hala kanada'da yarın gelecek!

    hemen o saatte kızılay'da olan ablamla kardeşimi aradım buraya gelin dedim. çünkü tek başıma bir yere kımıldayamayacak kadar şaşkınlık içerisindeyim. neyse bizimkiler geldi biz dört kadın oturduk sohbet ediyoruz ama bu işte bir yanlışlık var. en son dayanamadım ya dedim hayırdır ne oluyor burada. ablası dedi ki: x seninle önce benim tanışmamı istedi. bizimkilere dedim kalkın gidiyoruz. neyse kalktık biz mekandan indik aşağı.

    olay burada kapandı mı, hikaye burada bitti mi peki? hayır! bir baktık çıkış kapısının önünde orta yaşlı bir çift. kadın dedi ki: annemler de merak ettiler de seni görmeye geldiler! ablam kahkahayı patlattı, kardeşimin kolundan sertçe çektim hadi gidiyoruz diye. öylece ortamı terk ettik.

    biz eve ulaşmadan olayın haberi gitmiş. neymiş ben saygısızlık yapmışım bizim tanıdığın kanadalı akrabalarına. lan???

    randevulaşmayı umduğum kişinin bütün ailesi ile randevulaştım sözün özü. ik gibi çöktüler başıma. mülakata almaya gelmişler, açıkçası ben yazılı bir sınav da bekledim ama o kadar abartmak istememişler sanırım.

    yıllarca ailede alay konusu oldum, bir daha da hiç kimsenin beni tanıştırmak istediği birisi olduğunda ok demedim. ben o hatayı yaptım cicim thank you diyerek yolladım.

  • hede

    floyd'un istediği tarihte, yerde, kurallarla oynanacak maç.

    manny: tüm isteklerini kabul ettim çünkü bizde son isteklerin yerine getirilmesi adettendir.

  • bir galatasaraylı olarak, rte karşısında böyle omurgalı duruş gösteren kim varsa saygıyla selamlarım. var ol ali koç. kapitalizmin gücü falan diyecek suserlere cevabım ağır olur o sebeple hiç bulaşmayın.