hesabın var mı? giriş yap

  • aynı ilçenin bir başka semti olan moda boyunca bunun masalı versiyonunu yapan, üstüne üstlük bir de fahiş fiyat ödeyenlere göre daha akıllı bulduğum genç arkadaşlardır. afiyet olsun.

  • f klavye hakkında bir başka yanlış anlayış da: "q klavye dilimize uygun değil o yüzden diğer toplumlardan geride kalıyoruz".

    oğlum q klavye hiçbir dile uygun değil zaten. anlatmadılar mı size? q klavye dile uygunluk gözeterek değil, tam tersine ingilizce'de sık kullanılan harfler daktiloda aynı anda birbirine çarpıp takılmasın diye uzak dursun diye tasarlanmış, "yavaş olsun" diye. ingilizce'ye uygun klavye q klavye değil dvorak klavye.

    amerikalı da biliyor "dilimizi daha hızlı yazacağımız bir klavye olsa çok süper oluruz lan" demeyi ama kalkıp dvorak'ı zorlamıyor standart haline getirmiyor. niye? çünkü benim gibi sorgulayabilen bi kafaya sahip: (bkz: #27901261)

  • aslında bilmeseniz çok da şey kaybetmeyeceğinizdir çünkü galaksimizin adı galaksidir.

    galaksi eski yunanca'da sütlü demek (galakt, glakt gibi kelimelerle laktoz, laktik asit gibi terimlerin nereden geldiğini görebiliriz)

    romalılar galaxias kyklos (süt çemberi) şeklinde almıştır. latincesi de via lactea yani süt yoludur. aynı sebepten ingilizce'de de milky way (sütlü yol) denir.

    peki türkler neden samanyolu demiştir? çünkü farsçada 'kahkaşan' saman kubbesi demek olduğu için. çoğu asya ve afrika ülkesi saman çemberi, saman yolu der. en eski kaynak bir ermeni miti olan saman hırsızının samanları çalarken gökyüzüne saçtığı inancıdır.

    kuzey ülkelerinin bazılarında 'kış yolu' denir. uzak asya'da 'gümüş dere' denir vs.

    dolayısıyla 'bizim' türklerin galaksi adıyla norveç galaksisinin adı aynı değildir. galaksimiz derkenki 'biz' insanlık olarak galaksimizin adı anlamında sorulmadığı için doğru soru: "bizde galaksiye ne isim verilmiştir?" olmalıdır. diğer türlü computer'ımızın adı nedir gibi bir soruya bilgisayar cevabı vermek gibi oluyor.

    neyse, bana niye denk gelmiyor bu sokak röportajları ağzının payını vermek istiyorum herkesin.

  • vaktiyle bir amca vardı tanıdığım. o kadar cimriydi ki, anlatamam.
    -mercedes, audi alacak parası vardı. parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi o arabaya, benzini gidecek diye. her tarafa yürüyerek giderdi.
    -üzerindeki tişörtler 10 yıllıktı, rengi solmuştu ama yinede giyerdi.
    -12 yıldır kullandığı ayakkabıları vardı.
    -ölene kadar dışarıda yemedi pahalı diye.
    -karısına bir kez olsun dışarıda lokantada akşam yemeği ısmarlamadı, çok pahalı diye.
    -ramazanda yoksullar için yapılan iftar yemeğine katılırdı. evde yemek bitmesin diye.
    -yazın sıcaktan ölürdü antalya'da klimayı açmazdı. elektrik gidecek diye.

    sonra her fani gibi bu dünyadan göçtü. öldüğünde bıraktığı miras 20 trilyon'du, eski parayla. şimdinin parasıyla 20.000.000 tl'si. ne mi oldu? o kadar parası 2 damadıyla bir gelinine kaldı. damatlarıyla gelinin altında son model bmw, mercedes, audi var. damatları öğlen yemeğini bodrum'da akşam yemeğini paris'te yiyorlar. gelini 2500 liralık çanta alıyor. damatları 1000 tl'lik takım elbise giyiyorlar. o parayla günlerini gün ediyorlar. krallar gibi yaşıyorlar.

    birkaç ay önce damadını gördüm dışarıda altında 200.000 liralık bmw'siyle. o cimri amca geldi aklıma, parçası ucuz diye tofaş şahin almıştı ama binmezdi benzin parası gidecek diye.

    o cimri amca ömrünün sonuna kadar varlık içinde yokluk çekti. şimdi ise eloğlu zevk-u sefa yapıyor.
    demem o ki gençler hayatınızı yaşayın şu kısa dünyada.

  • yazı, satranç sporu baz alınarak hazırlanmış olsa da bilgiler birçok spor dalı için geçerli olacaktır..

    rakipten korkmak, başarısızlığa odaklanmak, tur öncesi huzursuz hissetmek…

    birçok sporcu, önemli turnuvalar ya da turlar öncesinde yüksek kaygıya kapılmaktadır. kaygı düzeyi farklı parametrelere bağlı olsa da genel olarak dört faktör (4u) etkilidir:

    bir şeyin öngörülemez olması (unpredictable)
    bir şeyin kontrol edilemez olması (uncontrollable)
    bir şeyin tanıdık olmaması (unfamiliar)
    bir şeyin kesin olmaması (uncertain)

    satranç oyuncularının harcadığı enerjiyi ölçme amacıyla yapılan araştırmalar göstermiştir ki; sporcuların stres seviyesinin en yüksek olduğu kısım oyun ortasıdır. çünkü oyun ortası konumları açılış ve oyunsonu bölümlerine göre ‘’tanıdık olmayan’’ ‘’öngörülemeyen’’ ‘’kesin olmayan’’ ve ‘’kontrol edilemeyen’’ karışık pozisyonlardır.

    görsel

    yüksek kaygı nasıl azaltılabilir?

    rakiplerine nazaran kaygı seviyesi düşük olan profesyonel sporcuları incelediğimizde ortak özelliklerinin yüksek özgüven olduğunu görmekteyiz.

    23 defa grand slam’i kazanan serena williams‘ın ‘‘rakiplerimin güçlü tarafı neresiyse (backhand, forehand) ona yönelik oynarım ki en güçlü silahıyla dahi beni yenemeyeceğini anlasın”

    ya da

    tüm zamanların en iyi satranç oyuncularından biri olarak kabul edilen bobby fischer‘in ”satranç dahisi olarak adlandırılmaya itiraz ediyorum. çünkü kendimi bir şekilde satranç oynamış olan genel bir dahi olarak görüyorum.” , ”dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusunu getirin bir at eksik oynarım” açıklamalarını örnek olarak gösterebiliriz.

    bu yüksek özgüvenlerinin altında yatan temel faktörün olağanüstü bir çalışma temposu içerdiğini unutmamak gerekir: williams, yükseltilmiş kort, basınç ayarları değiştirilmiş toplar ve ırkçı tezahüratlar eşliğinde antrenmanlar yaparken fischer yemek yerken dahi satranç çalışıyor, bir başka dünya satranç şampiyonu botvinnik ise yüksek müzik eşliğinde yüzüne sigara dumanı üfleterek (1950’li yıllarda maç esnasında sigara içmek yasak değildi) pozisyonlara odaklanıyordu.

    görsel

    bilgi seviyesiyle birlikte paralel olarak artan özgüven, kaygı seviyesini azaltsa da tek başına yeterli değildir. efsanevi tenisçi nadal ”dünya sıralamasında ilk 500’de olan sporcuların antrenmanlarını izleyin.hiç kimsenin birbirinden bir farkı yok ama maç esnasında izleyin.herkesin birbirinden çok büyük bir farkı var.büyük sporcuların kim olduğunu orada anlarsınız.” diyerek mental hazırlığın önemini vurgulamıştır.

    birçok defa yükselmesine rağmen final maçlarında nadal ve federer’e kaybeden djokovic turnuvaları kazanmaya başladığında neyi farklı yaptığı sorulmuştur. ”fiziksel olarak yaptığım bütün antrenmanlar aynıydı.sadece mental olarak kendimi geliştirdim” açıklamasıyla s. williams’ın ‘‘tenis’in %70’i mentaldir” açıklaması nadal’ı destekler niteliktedir.

    turnuva esnasında korkuyla nasıl başedilebilir?

    korku, geçmişten bu yana insan doğasında yer alan en temel özelliklerimizden birisidir. sihirli değnek ile bir anda silinemez. örneğin, daha önce hiç kavga ortamında bulunmamış ”a” bireyi, böyle bir ortamda kalması durumunda yüksek seviyede adrenalin-noradrenalin salgılayarak korkup, eller titrer şekilde donakalabilir. sürekli kavga ortamlarında büyümüş ”b” bireyi ise aynı durumda daha rahat davranacaktır. artık beyin adaptasyon sağlamıştır.

    satranç özelinde düşünürsek; belirtilen mantık dahilinde turnuva esnasından ziyade turnuva öncesi çalışmalara dayandırmak gerekir. küçük sporcular, büyük sporcularla oynamaktan korkuyorsa daha fazla büyüklerle oynamalıdır. ilk kez oynadığında, çekinip kendi gücünün altında performans gösterse de belli sayıda oyun oynayarak tecrübe kazandıktan sonra beyin süreci normalleştirecektir.

    turnuva esnasında stresle nasıl başedilebilir?

    yakın güçteki oyuncular arasında büyük farklar yaratan en önemli kavramlardan birisi strestir. üzerindeki beklentilerin farkında olan sporcu tur esnasında ”ya kaybedersem?” korkusuna kapılabilir. kayıp sonrasında, çok istediği turnuva ödülünün ulaşılamaz olması, ailesinin vereceği tepki gibi farklı unsurlar sporcunun stres seviyesini yükseltir.

    bu tip durumlarda aşağıdaki tekniklerin uygulanmasını öneririz:

    imgeleme tekniği
    sporcu; maçta duygu kontrolü yaparak harika oynadığını, tüm turları kazanarak kupayı kaldırdığını annesinin gurur dolu gözlerle onu izlediği gibi güzel şeyleri zihninde turdan önce canlandırır.

    içsel konuşma
    bilinçaltı; gerçek ile hayal arasındaki farkı ayırt edemez. ”ben dünyanın en iyi satranç oyuncusuyum” denildiğinde dahi bilinçaltı bunu doğru olarak kabul eder ve bu doğrultuda çalışır. haliyle tur öncesi; ayna karşısına geçerek ”çok iyi satranç oyuncusuyum. sonuna kadar mücadele edeceğim. yenebilirim. başarabilirim” tarzı cümleler olumluya odaklanarak sporcu motivasyonunu arttırır.

    nefes teknikleri
    stresli ve gergin anlarda nefes teknikleri kasları gevşeterek vücudu rahatlatır. sporcu; tur öncesinde wayne cook ya da otojenik gevşeme egzersizlerini uygulayabilir.

    son tavsiyeler

    motivasyon, teknik anlamda kendini geliştirmiş sporcunun var olan potansiyelini tahtaya yansıtabilmesi amacıyla kullanıldığında etkilidir.

    doğru eğitmenler eşliğinde istikrarlı bir şekilde çalıştıktan sonra turnuvaya katılan sporcu, rakiplerini ne kaf dağında görmeli ne de çok küçümsemelidir. rubinstein‘ın yarın kimle oynuyorsunuz sorusuna ”siyahlara karşı oynuyorum” cevabı benimsenmelidir. (rakipten bağımsız elinden geleni yaparak kendi oyununu oynayacağını vurgulamak istemiştir)

    olası yenilgiler başarısızlık olarak değil, sporcuyu geliştirecek bir adım olarak görülmelidir. (sometimes you win, sometimes you learn)

    oyun esnasında geçmişte yaşanılan değiştirilmesi mümkün olmayan hatalar ya da gelecekte kontrol edilemeyecek durumlara kafa yormak yerine sadece var olan pozisyona odaklanmalı, geride kalan her şey masa dışında bırakılmalıdır. düşünceler; duyguları, duygular ise davranışları etkiler.

    henüz ülkemizde spor psikolojisinin önemi yeteri kadar anlaşılmamış olsa da (sadece bayern münih takımında 60’dan fazla spor psikoloğu bulunurken, tsf dünya yaş grupları turnuva kafilesinde 1 psikolog dahi görevlendirmemiştir.) tüm takipçilerimize, satrançta mental hazırlığın normal hazırlık kadar önemli olduğunu hatırlatıyor satranç kariyerlerinde canı gönülden başarılar dileyerek yazımızı riga sihirbazı mikhail tal‘ın güzel tespitiyle sonlandırıyoruz:

    görsel

    kaynakça

  • hakim der ki: sarhoş bir kadına tecavüz etmenin kabul edilebilir bir şey olduğunu bir an için bile söylemiyorum.

    sözlükte başlık açılır: sarhoş kadın tecavüzü hakeder.

    (bkz: sen yazma ulan ayı)

    edit: başlık ilk açıldığında sarhoş kadın tecavüzü hakeder şeklinde idi.

  • ben daha deneyimsizken, hakkinda babamla aramda gecen bir diyalog:

    -aman evladim korun bak bidi bidi. korunuyosun di mi ?
    + e yani iste kem kum..
    - ne demek e yani iste?
    +bazen kullanmadigimiz oluyo
    - geri cekiliyosun yani?
    + evet
    - dogum kontrolu olarak geri cekilme kullanan ciftlere ne denir biliyo musun?
    +ne?
    - ebeveyn.