hesabın var mı? giriş yap

  • ülkenin en büyük sanayi şehirlerinden biri olmasına ve nüfus olarak da 4. en büyük olmasına rağmen 2013 yılında hala demiryolu bağlantısı olmayan şehir. inanılır gibi değil.

  • bazı "patron şirketleri" tarafından asla tercih edilmeyecek uygulamadır. neden mi? çünkü o eski kafalara göre işyerinde değilseniz çalışmıyorsunuzdur. sırf bu sebeple, ego tatminleri için çalışanlarını ofislere getirtmeye devam edeceklerdir.

  • ağrı dağı'nın 1840 yılında patlamış olması.

    çok yeni lan. yani "sönmüş yanardağ" diyoruz ama daha 1840'da patlamış olum dağ. yani jeolojik zaman gözü ile baktığımızda dün patlamış. hatta ne dünü bir kaç saat önce patlamış. hatta ne saati, bir kaç dakika önce...

    ve ülkede yakın zamanda patlamış daha bir sürü volkan var. ve ne millet ne de devlet olarak, volkan felaketlerinde ne yapılır, nasıl ekipler ve ekipmanlar gerekir ne biliyoruz ne de hazırız. allah göstermesin bu yanardağlar bir aktifleşirler, sığır gibi ölür gideriz. pompei'deki gibi eli s.kinde taş olur kalırız aq.

  • kim yönetiyor bu koyduğumunun şirketlerini, nasıl becerebiliyorsunuz zarar etmeyi yahu.

    en temel zekayla, kahvede bardak çay satan kahveci bile bu işten para kazanabiliyorken, koca koca fabrikaları kimler yönetiyor da, hakikaten milli içeceğimiz olan ve en fakirinden en zenginine neredeyse herkesin günde 3-5 bardak tükettiği çaydan nasıl zarar edebiliyorsunuz? delireceğim yemin ederim yahu.

  • bir türk dili bilimcisi olarak olaya bil- tasvir fiili üzerinden yaklaşmayı öneriyorum. nitekim abilmek- ebilmek müstakil bir yapı değildir.
    bu fiilin yapısı nedir, onu inceleyelim:

    dilimizde tasvir fiilleri dediğimiz yapılar vardır. bunlar yardımcı fiiller gibidirler. fakar tasvir anlamı katarlar. türkolojinin ünlü dilbilimcisi zeynep korkmaz “esas fiilin gösterdiği oluş ve kılışın
    tarzını tasvir etmek suretiyle ona bazı anlam incelikleri katar" şeklinde açıklar.

    formulü şudur: esas fiil + zarf fiil+ tasvir fiili

    yani; abilmek- yapısını tek başına cümlede kullanamazsın.
    yap(esas fiil) + a (zarf fiil eki) + bil(tasvir fiili)
    ayrıca anladığınız üzere bu yapı sadece -abil formunda değildir. ü-bil, e-bil, u-bil şeklinde kullanımları da mevcuttur.

    en önemli kısma geçelim. bu fiili yazar arkadaş cümleye kattığı anlam bakımından ability ile benzeştirmiş. fakat göz ardı ettiği husus şudur ki, türkçe'de cümleye aynı anlamı katan tek tasvir fiili bil- değildir. bil- fiili modern türkiye türkçesi standart dilinin bir öğesidir. eğer söz konusu bir ability, abilmek benzeşmesinden bahsedeceksek bu durum standart tt'sinin geçmişini aşar. en az bin yıllık bir süreç ister. bu bin yıllık süreç içerisinde ağızlarda ve diğer türk lehçelerinde aynı anlama gelen kaç tasvir fiili kullanılmış bakalım:

    ağızlarda;

    geli ver-
    söyle yaz-
    gide dur-
    yapa gel-
    ola git-
    baka kal-

    diğer lehçelerde;

    aydıp bil ( esas fiil+ zarf fiil(ıp) + tasvir fiili)
    köre aldım ( görebildim anlamında, bil yerine al kullanılmış)
    körsetip bil ( gösterebil anlamında)

    vs vs. türkçe'de aynı anlama gelen çok fazla yapı vardır, kullanılmıştır. bu yüzden yalnızca standart türkiye türkçesinin sık kullandığı ebil-, abil yapısını ability ile bağdaştırmak asla mantıklı olmayacaktır.

  • açılıyor diye dünyayı ayağa kaldıran andavalların neden anlamadığını anlayamadığım durumdur. 1.3 km'lik tünel için dünyada ilk muamelesi yapıp somali'den başbakan getirteceksin, arızalanınca biz demiştik diyenlere andaval diyeceksin.

    andavalın bayrak taşıyanı sensin be arkadaşım.

  • atatürk döneminde kurulmuş tüm cumhuriyet şirketlerini "devlet şirket sahibi olmaz" argümanı ile satıp bitiren siyasal islamcılar ın domates, biber, ucuza peynir, soğan, patates satma girişimlerine bir örnektir.

  • the last dance gibi türünün belki de en değerli örneklerinden olan ve nakış gibi işlenmiş bir belgeseli, cahil oğlu cahil bir çevirmenin eline teslim edip, çıkan ürünün nasıl bir facia olduğunu algılayamayan cahil oğlu cahil bir denetim mekanizmasına sahip kişi, kurum ya da kuruluş. ya hep kendimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum ama gerçekten vasatlık bizde ata sporu. tüm genetiğimize sirayet etmiş.

    televizyon sektöründe çalışmaya başladığım ilk yıl boyunca yaptığım diğer işlerin yanında altyazı da yazıyordum. hata yapmamak için o kadar çok kontrol ediyordum ki yazdıklarımı, hakim olmadığım bir alanda yazıyorsam en az 2 gün ön çalışma yapıp, her tereddütümde de arama motoru üzerinden çevirilerimi teyit etme ihtiyacı duyuyordum. az izlenen ve görece değersiz projeler olmasına rağmen verilen emeğe olan saygımdan dolayı bunu yapmak zorunda hissediyordum.

    arkadaşım eline the last dance altyazı çevirmeni olma fırsatı geçmiş, be cahil oğlu cahil, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken bir adet basketbol terimini bile nasıl doğru çeviremezsin. hadi diyelim bu adam/kadın içerikle alakalı cahil, tamam denetim mekanizması da basketbol topunu görse bomba zannedecek tipler, abicim ilk iki bölümün ardından bir sürü eleştiri ve uyarı gelmiş size. 10 saatlik bir içeriğin altyazısını küçük bir ekiple yazmak 2, bilemedin 3 günlük iş. ver parasını, al danışmanlığını, tekrar yazdır. eminim ki sözlükten bile bu işi bedavaya yapmaya gönüllü pek çok insan çıkar.

    ben belki 2-3 kişinin okuyacağı şu yazıyı yazarken bile en az 5 defa kelimelerin doğru yazılışını aratıyorken, her ay belli bir miktar para karşılığında bana sunulan bu vasatlığa tahammül edemiyorum.