hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.

  • https://i.hizliresim.com/lby2or.jpg

    bakın bu arkadaş benim özbeöz kardeşim. 18 yaşında. anaokulundan beri kalburüstü okullarda okuttuk bunu. babasına, yıllar önce bizi okutmak için sattığı mercedes marka araç aldık büyük kardeşler olarak, adam bir gün süremedi. soruyoruz, "emre kaçırdı." diyor.

    emre de şunun aynısı, https://pbs.twimg.com/media/cqcxvqrxeaayyil.jpg

    edit: soran arkadaşlara toplu cevap vereyim. boşuna, anlatın eğitin falan demeyin. çocuk yalnızca, "sıkıntı yok." diyerek üç ay yaşayabiliyor, adaptasyonu tek hücreli canlılar gibi çok güçlü. kendi habitatında olsa, "aynen" diyerek üç sene de yaşar. başka ne yapabiliriz ki? benim gençliğimde bunun gibilere zihinsel engelli raporu verilirdi, kömürlüğe kitlerdik, sorun kalmazdı. kömürlüklü ev de kalmadı artık.

    debe edit: pandemide yapımcı ülkeyi terk edince sefil olmuş, ortada kalmış bir romantik komedi senaryosu var elimde. ben netflixe okuturum bunu diyebilecek yürekli bir yapımcı aradığım bilinsin lütfen. aramızda yayalım bunu arkadaşlar.

  • çok yakın zamanda yaşadığım bir anımı anlatayım.
    bayramdan iki ay önce bulaşık makinesi bozuldu. su almamaya başladı.
    musluk filitrelerini temizledim sorun devam etti. sonra araştırdım yanında su cebi varmış açtım onu da temizledim yine işe yaramadı.
    geriye bir tek ventil kalıyordu onu değiştirmek baya sıkıntılı makineyi ters çevirip parçayı bulup değiştirmek gerekiyor.
    tek başıma yaşadığım için pek önemsemedim elimde yıkadım.
    bayramda yatılı misafirler geleceği için makine elzem oldu.
    bende şehir dışındaydım bayramdan iki gün önce eve gelebildim. hemen armut.com dan ilan açtım işte makine su almıyor acil tamir olması lazım falan yazdım.
    daha ilan yayınlanmıştı ki biri aradı aman efendim hemen yaparız biz bu işin uzmanıyız diye.
    dedim usta filitreler, su cebi temiz sadece ventil değişecek! adamın ses tonu değişti!
    hmm emm kem küm.
    abi dedim fiyat ne tutar.
    adam fiyat veremedi!
    gelelim dedi. gelin dedim.
    öğlene randevulaştık. akşam oldu gelen giden yok ben evde mal gibi oturuyorum.
    aradım abicim çocuklar kaza yaptı yarın sabah geleceğiz, peki dedim. ertesi gün öğlen oldu aradım abicim araba serviste yarın geleceğiz peki dedim. ertesi gün oldu akşama kadar evde bekledim ne gelen var ne arayan.
    servisin adını yazdım birde ne göreyim o bana gelmedikleri sürede başka arızalara gitmişler güncel müşteri yorumları var.
    dedim yapacağınız işi s...
    gittim yedek parçacıdan malzemeyi aldım kendim değiştirdim.
    özeti şu; müşteri makineden, parçadan anlıyorsa tamirci gelmiyor abi. düdükleyeceği müşteri arıyor.

  • linkedin'den baktığınız zaman 6 yıl tecrübeli bir arkadaş olduğu gözüküyor. project & knowledge management bölümünde çalışmış mersedes'te, sonra da kendi küçük işlerini kurmuş 2 yıldır da türkiye'de. pillerin geri dönüşümü konusunda çalışmış.

    gelsin tabii de bu kadar heyecan yapacak ne var o belli değil

  • futbolu zerre takip etmeyen şahsım tarafından daha iki gün önce öğrendiğim gerçektir.

    slaven bilic'in gelişini de ligin 3. maçında öğrenmiştim.

    her neyse, lan adam roberto carlos, sivas'ta oturuyor şu anda. brezilya'nın kumsallarından sivas'ın soğuğuna bir hayat hikayesi. kangallarla dans.

    her şeyi geçtim, bu adam nereye sıçacak lan!

    not: insanın aklına ilk "ağzına sıçsın amua goduum" demek geliyor, biliyorum.

  • bir iki istisna hariç hiçbir işe yaramayan kitaplardır.

    kişisel gelişim kitapları, gençlik serileri ve romantik romanlar yayınevlerinin üç temel lokomotifidir. bu kitapların satılacağı hedef kitle bellidir. bu popülaritenin bir getirisi olarak geçtiğimiz yıllarda özellikle abd'de bu kitapların arkasında gerçek yazarların olup olmadığı tartışıldı. "ghost writers" dediğimiz "hayalet yazarlar" tarafından yazılıp yazılmadığı gündeme geldi. burada asıl vurgulanmak istenen bu kitapların masa başında kitlelere neyi satacağını iyi bilen profesyonel ekipler tarafından yazıldığı ve uydurulmuş sahte bir kimlikle yayımlanmasıydı. hatta bazı yayınevleri bunu hiç saklamadı. dizisiyle meşhur olan vampir günlükleri serisinin son kitapları yazarın ismi adı altında hayalet yazarlar tarafından yazılıp piyasaya sunuldu.

    kişisel gelişim kitapları da bu sürecin bir parçası. neyi, nasıl satacaklarını çok iyi biliyorlar. kişisel gelişim kitabına ihtiyaç duyan birine satılacak en önemli şeyin umut olduğunun farkındalar. tabiri caizse bu umut tacirleri, güya okuyucuya rehber olması için yazılmış kişisel gelişim kitaplarında sizi "kimse beni anlamıyor" hissinden kurtaracak ve özgüveninizi tazeleyecek cümleleri alt alta diziyorlar. bir de eskiden bu kitapların dili az çok belliydi. negatif olanı bertaraf et, pozitif olana odaklan, kendi yapabileceklerine inan gibi özetlenebilirdi. artık teknik taktik olayını bayağı ilerletmişler, direkt okuyucuya hitap ederek sanki o kitap özel olarak onun için yazılmış gibi hissettirebiliyorlar. özüne baktığınızda ise bu kitapların çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmadığını görürsünüz. "e, hani beni değiştirip daha iyi hale getirecekti?" dediğinizde ise cevap hazırdır:

    "siz okuduktan sonra oradakileri uygulamıyorsanız kitap size hiçbir şey yapamaz."

    bu duyup duyabileceğiniz en basmakalıp cevaptır. en iyi kaçış yoludur. bir insanın yaşama biçimini ve düşünce yapısını değiştirmek inanılmaz zordur. çok az insan bu değişimi yaşar. eğer bir kişi bu değişimi yaşayacak noktaya gelmişse o ilhamın ya da motivasyonun ne olduğu önemli değildir. bazen ailede ya da çevrede yaşanan bir olay, unutulmayan bir anı, bir hikaye, bir şarkı, bir tablo ya da böyle bir kitap. değişime hazır biri herhangi bir şeyden ilham bulabilir. bu değişimin tesadüf eseri kişisel gelişim kitaplarına denk gelmesi bu kitapların başarısını ispatlamaz.

    aynısı bu kişisel gelişim kitaplarının iş versiyonları için de geçerlidir. iş hayatında başarılı isimler uzun uzun nasıl zengin olduklarını yazarak daha da da zengin olmanın yolunu bulurlar. siz "x iş adamının kitabını okuduktan sonra hemen piyasaya atılıp onun yaptığı gibi zengin oldum" diyen kaç kişi duydunuz? zaten zenginler, bir de bu kitapları başkalarına yazdırıp milyonlarca satarak zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

    hayatlarımızı etkileyen milyonlarca değişken varken insanları ve insan davranışlarını kategorize edip sınırlandırmaya çalışan, formüllere döküp çıkış yolu sunan bu kitapların birini değiştirebilme ihtimali ne kadar gerçekçi? her hayat kendine özgüyken birinin kendi tecrübelerini evrenselmiş gibi addetmesi ne kadar mümkün? doğal olarak bu kitaplara karşı birçok yazı ele alınıp yararları ve zararları tartışılıyor. hem akademik hem köşe yazılarında birçok eleştiri yöneltiliyor. forbes popülaritesine rağmen bu kitaplara yöneltilen eleştirileri üç gruba ayırıyor.

    kötü etki: ilk grup bu kitapların yanlış ve zararlı tavsiyeler vermesine, sahte umut aşılamasına, insanların kendilerini daha kötü hissetmesine ve hatta profesyonel yardım almalarının önüne geçmesine yönelik sorunları gündeme getiriyor. psikolojik destek alması gereken kişilerin bu kitaplarla vakit kaybettiğini belirtiyorlar.

    plasebo etkisi: bir şeylerin yoluna girmesi ya da sizin öyle hissetmeniz okuduğunuz kitaplardan dolayı değil, daha önce böyle olduğuna dikkat etmediğinizden. sadece siz o ana kadar fark etmediniz. şimdi ise bir şeylerin değiştiğini ya da iyiye gittiğini yeni fark ettiniz ve bu da o kitabı okuduğunuz döneme ya da sonrasına denk geldi. değişim zaten vardı ama fark edilmesi zaman aldı.

    sıfır etki: bu kitaplardaki tavsiyeler o kadar basit ya da günlük hayatın bir parçası ki zaten bildiğiniz/benimsediğiniz şeyler, o yüzden okunan kitabın hiç etkisi olmuyor. sağduyu ile rahatlıkla tahmin edebileceğiniz tavsiyelerle dolu kitabı okumanın size hiç faydasının olmamasını ifade eden bir kavram.

    peki bütün bunlara rağmen kişisel gelişim kitapları yazılmaya ve satılmaya neden devam ediyor? umut. bu kitaplar umut pazarlıyor. şu makaleye göre sadece 2018'de insanlar kişisel gelişim için 10 milyar dolar harcamışlar. burada çok büyük bir piyasadan söz ediyoruz. ilk aşamada umut aşılıyorlar. ikinci aşamada da buna inandırıyorlar. geriye "hayalet yazarlar" dediğimiz masa başındaki ekibi gizleyip ortaya tek bir yazar ismi atmak kalıyor. o tek isim kitabın inandırıcılığını artırıyor. anlatılan şeylerin gerçekten o kişi tarafından yaşanmış olabileceğini ve doğrudan okuyucuya seslendiği hissini veriyor. kitapları daha samimi, daha gerçekçi kılıyor. bilimsel makale gibi her cümlesi ölçülüp tartılarak yazılmış bir kitap okuyucuda "benim duygularımı anlayamaz" hissi uyandırabilir. oysa bir kişi size yaşadığı tecrübelerini aktarıyorsa sizinle empati kurduğunu hissederseniz.

    bir de türk yayınevleri bu kitapları çevirme konusunda hiç zaman kaybetmiyor. new york times çok satanlar listesine ucundan kıyısından giren her kitabı hemen çevirip iç piyasaya sunuyorlar. okuyuculara da abd'li ekiplerin abd'liler için yazdıkları tavsiyeleri türkiye şartlarında kendilerine uydurmaya çalışmak kalıyor.

    bu kitapların bize verdiği naçizane tavsiye şudur: kişisel kitapları okuyan değil, yazan taraf olun. yazabiliyorsanız yazın. okumakla elinize bir şey geçme ihtimali %1 falan. oysa yazarak zengin olabilirsiniz.

  • babama, imleci kastederekten, mouse'u yukarı çek dememle mouse'un tabanını bilgisayar masasından keserek havaya kaldırmasıdır.

    şimdilerde kendisi mynet king odalarında fırtına gibi esmekte, hey gidi.

  • 2013'te new york'ta 5.caddedeki apple store'dan iphone 5s satın almıştım. gün boyu bir sürü fotoğraf çektim. akşam olup da otele döndüğümde çektiğim fotoğraflara bakarken her yeni fotoğrafı görüntülediğimde ekranda incecik kırmızı bir çizginin belirip kaybolduğunu fark ettim.
    bu çizgi loş bir ortamda çok dikkatli bakınca gözüküyordu.
    oldukça canım sıkılarak ertesi sabah yine mağazanın yolunu tuttum.
    bir sonraki gün dönüş uçağım var ve telefonun arızalı olduğunu kabul edip tamir edeceklerine olan inancım sıfır.

    mağazadan girdim, frank adlı bir müşteri temsilcisi beni karşıladı.
    durumu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. oldukça gergin ve endişeli görünmüş olmalıyım ki çocuk beni sakinleştirdi. ''şimdi telefonunuzdaki sorunu bulmaya çalışacağım dedi ve gitti''.
    frank müdürüne gidecek, durumu anlatacak, müdürü inceleme formu oluşturun diyecek, formu doldurup bana imzalatacaklar, sonra da bir hafta on gün sonra telefonunuz tamir edildi, gelin alın diyecekler ama ben ertesi gün dönüyorum nasıl olacak bu işler diye düşünürken frank geldi,
    öncelikle böyle bir alışveriş deneyimi yaşadığım için çok üzgün olduğunu belirtti. sorunu zor da olsa tespit ettiğini ve ilk yazılım güncellemesiyle muhtemelen problemin giderileceğini ancak yine de riske atmamak için ürünü yenisiyle değiştireceklerini tane tane anlattı.
    benim telefonumu kutusu ve fişiyle birlikte lastikleyip bana yeni sıfır kapalı kutu iphone verdi. çektiğin bir sürü fotoğraf vardır, onları da yeni makineye aktarayım deyince gerçekten frank'ın elini saygıyla sıktım.

    bunu neden bu başlıkta anlattım. adamların yarattığı bir müşteri memnuniyeti düzeyi var. türkiye'de yaşandığında genpa'nın kollarında ordan oraya heder olurken adamlar sorunu 15 dakikada en alt kadrodaki elemanlarıyla çözüp size 5 yıl sonra bile saygıyla hatırlayacağınız bir anı bırakıyor.

    amazon'un türkiye'ye gelmesi harika bir haber. ama buradaki apple ile oradaki apple arasındaki fark neyse aynısı amazon türkiye için de korkarım geçerli olacak. çünkü gelen markanın bizi yukarı yükseltmesi gerekirken biz markayı aşağı çekiyoruz.
    edit: kitaptan tablete yaptığım pek çok alışverişten oldukça memnun kaldım. kolay gelsin’le anlaşmaları büyük isabet.