hesabın var mı? giriş yap

  • twitter, elon musk’ın yönetimine geçtikten sonra mavi tik için aylık 8 dolar istemeye başladı. normalde mavi tik sadece onaylı hesaplara verilirdi ama son değişikliklerden sonra 8 dolar ödeyen herkes mavi tike erişip onaylı bir hesapmış gibi görünebildi.

    sahte hesapların mavi tik alıp resmi bir hesapmış gibi davranması farklı sorunlara sebep olmaya başladı. bu sebeple twiter, resmi hesaplara mavi tik yanı sıra resmi olduğunu bildiren ayrı bir sembol eklemeye başladı.

    ama bu kısa sürede yaşanan sorunlar sebebiyle bazı firmaların hisse değerleri hızlı bir şekilde düşüşe geçti.

    eli lilly hisseleri atılan bir tweet sebebiyle %4.5 oranında düştü. tweet resmi bir hesaptan atılmış gibi görünse de aslında firmayla ilgisi olmayan ve 8 dolar karşılığında mavi tik almış birisinin gönderisiydi. gönderide insülinlerin ücretsiz olduğu söyleniyordu.

    sermayesinden yaklaşık 7 milyar dolar kaybeden firmanın üst yönetimi resmi hesaplarından özür mesajı yayınlayarak twitter üzerinden verdikleri reklamları da askıya aldıklarını belirttiler.

    aynı gün, silah üretimi yapan lockheed martin firmasının hisseleri sahte hesaptan atılan tweet sebebiyle %5.5 oranında düştü. gönderide “suudi arabistan, israil ve amerika birleşik devletlerine yapılan silah satışlarımızı insan hakları ihlalleri araştırmaları bitene kadar askıya alıyoruz.” yazıyordu.

    bu yaşanan olaylar sebebiyle musk bir tweet atarak twitter’ın yakın zaman içerisinde firmalarla ilişkili hesapların resmi olduğunu belirtecek ayrı bir yöntemi devreye alacaklarını söyledi.

    eli lilly

    lockheed martin

    pepsi

    nestle

    bp

    amerikan federal ticaret komisyonu twitter’da yaşanan bu olayları endişeyle takip ettiğini belirtti. twitter’ın avukatları ise bu olaylar sebebiyle firmanın büyük cezalarla karşılaşabileceğini düşünüyor.

    bu olaylar bir tarafta, musk twitter aktif kullanıcı sayısının en yüksek olduğu zamana ulaştığını belirtti. ayrıca musk, twitter’ın gelecek aylarda yine benzer şekilde saçma işler yapacağını ama neyin işlevsel olduğunu bu yöntemle bulacaklarını belirtti.

  • uzun dönemli yatırımlar yapmayı düşünenler için "yapmayın" demenin bir yolu.

    diyelim türkiye'de bir iş kurdunuz ve başarılı oldunuz. günde 15 saat çalışmanız, sinir stresle/belirsizlikle boğuşmanız, bir dönem sürünmeniz ve biraz da şansla güzel bir birikim yapabildiniz. bunu enflasyona kurban gitmeden bir şekilde değerlendirip yaşlılığınıza doğru birikim yapmak ve enflasyonun üzerinde gelir kazanmak istiyorsunuz. türkiye'de yaşıyorsanız geçmiş olsun, fazla seçenek yok. seçenekler benim gördüğüm kadarıyla şöyle:

    1) emekliliği üstten yatırmak: dönemin ülke patronu kimse "şaaaaak" diye enflasyona ezilebilirsiniz, allah yardımcınız olsun.

    2) türk borsa/fon: kumarhaneye hoşgeldiniz, uzun vadede "gerçekten" enflasyon üstü kazanabilir misiniz, mümkün müdür bu? parayı 30 sene atayım buraya biriksin, emeklilikte yaşarız hehe diyebilen var mı? varsa helal olsun

    3) ev almak: bir gece ansızın %25 kira artış engeli gelebilir, birden fazla evi olana vergi gelebilir, yarın "abi naber" vergisi çıkabilir... yeni kumarhanemiz.

    4) altın alıp yatmak: enflasyona göre eskiden 1 çeyrek ile alabildiklerimiz şu andaki 1 çeyrekle alabildiklerimize göre çok farklı. bu da nanay.

    5) kripto, yılan yağı, zart zurt: allah kurtarsın kardeşim

    alternatif yatırım önerileriniz varsa yeşillendirin üstatlar.

    abd'de yaşıyor olsaydınız ev fiyatları düştüğünde ev alıp, ev fiyatları şiştiğinde satıp voo etf alıp uzun vadede enflasyon üstü kazançlarınızı hüpletebilirdiniz. ancak türkiye'de finansal geleceğiniz muamma be dostlar.

    son 5 senede abd neden bu kadar büyük bir ülke. hür düşünce, hukukun gerçekten uygulanması, sermayeye rahat ulaşım ve insanların parasını dilediği gibi kullanabilmesi nasıl ekonomiye etki ediyor uygulamalı öğrenmiş oldum. çok net bir şekilde anlamış oldum. sanıyorum günümüzde en güzel yatırım tavsiyesi green card almak. ama adettendir, yatırım tavsiyesi değildir.

  • inanmayacaksiniz ama ben bu eylemi gerceklestirdim. o, ıs ustundeyken degil tabii asdjkldsa:

    lise 3'teyim, kurban bayrami sebebiyle evden ayrilmistik. dondugumuzde gecirdigimiz soku, 3 gun ustumuzden atamamistik, evin alti ustundeydi, polisleri cagirdik hemen, dediler bu "balkoncu" bilmemkimin isi. bu ara cok dadanmis bizim semte, siz bilmemkacinci evsiniz hatta falan dediler, iyi.

    sonra, aradan bir hafta gecti, evde yalnizim, annem babam isteler, polis aradi, dedi sizin hirsizi yakaladik, olay yeri tatbikati mi dedi ne dedi oyle bisey yaptirmaya gelmemiz gerekiyor. ıyi dedim, buyrun gelin.

    annemi aradim hemen gel diye, o gelemeden, bizim polisler ve hirsiz da gelince, onlari misafir odasina aldim, oturduk bekliyoruz. e bu arada napicam, tabii ki icecek bisey ıster misiniz diye sordum ve zahmetsiz diye meyve suyunda anlastik. ve evet... evet... haliyle, o an, iki buklum salonumuzda oturan, daha dun biz yokken evin icinde kendi mulku gibi calip cirpip cirit atan hirsiza da gercekten "ayip olmasin" diye sordum, ikramimi yaptim, aldi utanmadan bi de pezevenk ve ustune meyve suyumuzu da icerek o gun evimizden ayrildi.

    evet.

  • 80 milyona dayanmış nüfusu olan ülkede kitap okuma alışkanlığı olan kişi sayısı kırk bin, bir de bu yavşaklara dil beğendiremiyoruz anasını satayım. dedirten fışkı. yetersiz dil yoktur, az dil bilgisi vardır. votka. nokta.

  • reuters'ta çıkan haber doğruysa yakında normalleşmenin gerçekleşme ihtimali yüksek olan olay. link

    öncelikle ikinci el otomobil fiyatları ne oldu da fiyatlar uçtudan başlarsak;

    1- 2018-2020 arası kümülatif olarak ~%40 olan enflasyon sebebiyle doğal olarak araç fiyatları ciddi şekilde yükseldi ve motorlu taşıt pazarı bütün dünya olduğu için bizim halkımızın alım gücünün azalması fiyatları sınırlı şekilde düşürebiliyor. sıfır araçlara göre alım gücümüzle daha güçlü etkileşimde olan ikinci el araçlara talep arttı.

    2- bahsettiğim enflasyonu önlemek için para politikasının sıkılaşması piyasayı ayrıca olumsuz etkilemişti çünkü otomobil piyasası, konuttan sonra krediye en bağımlı piyasa. finansman şartlarının iyileşmesi ile geçmişten ertelenmiş talebin etkisi ile güçlü talebe şahit oluyoruz.

    3- fiyatlardaki artışın en önemli sebeplerinden biri merkez bankası munzam karşılık kararı.

    mb munzam karşılık oranlarında yeni düzenlemeye gitmişti ve düzenlemeye göre bankalar kredi hacimleri kıstasına göre munzam karşılık ayıracaklar. bankaların mb'nin teşviğinden yararlanabilmesi için kredi hacmini artırması gerekiyor ve genel anlamda bankalar ticari kredilere kıyasla bireysel kredi vermeyi tercih ediyorlar. ( bireysel kredilerde artış %30'lara yaklaştı.)

    mb'nin finansal istikrar raporunda bireysel kredilerin çok ciddi oranda taşıt kredilerine aktığını görüyoruz.

    mb daha sonra munzam karşılık kararında yeni düzenlemeler ile bahsettiğim tercihin cazibesini azaltmaya çalıştı ama munzam karşılık teşviğinden öte bankalar artan kredi verme kapasitesini kullanmak için bireysel kredi vermeye çok meyilli.

    bireysel kredilerin anormal artması sadece ikinci el araç piyasasını olumsuz etkilemiyor, ekonomimiz üzerinde de olumsuz etkileri var, bu sebeple reuters'ın iddiasına göre ekonomi yönetimi tedbir alacak ve doğal olarak bu durum ikinci el otomobil piyasasında normalleşmeyi beraberinde getirebilir.

  • 1991 yılında gerçekleşen büyük madenci yürüyüşü sırasında birol üzmez tarafından çekilen harika fotoğraf.

    https://i.redd.it/a2xgdnad4zjx.jpg

    (bkz: 4-8 ocak 1991 büyük madenci yürüyüşü)

    "30 kasım'dan yürüyüşün başladığı 4 ocak 1991 tarihine kadar, genel maden- iş'e bağlı 48 bin işçi yekpare halde greve katılır ve çevre il/ilçelerin de zonguldak'a gelişiyle şehir türkiye tarihinin en büyük işçi hareketlerinden birine sahne olur. o dönem zonguldak, bugünkü karabük ve bartın illerini de içermektedir. yani bugünden bakılarak o günün tanıkları dinlendiğinde; üç şehrin tek merkezde toplandığı ve sokaklarda konuşulan tek konunun grev olduğu anlaşılmaktadır.

    peki; üç şehrin işçileri nasıl hep bir arada kalır, örgütlülük nasıl sağlanır? şehrin megafon sistemlerinin yetersizliğine rağmen kabloların neredeyse tüm sokaklara döşenerek şehre kurulan bir hoparlör sistemiyle işçilerin hareketin her anından haberdar olması sağlanır. bugünden bakıldığında, 1991'in twitter'ı sendika binasına gelip söz alan işçilerin hoparlörlerdeki sesleridir.

    3 ocak 1991 tarihi geldiğinde, sendika yetkililerinin hükümetle görüşmelerinden sonuç çıkmamıştır, zonguldak işçileri 1 ayı aşkın süredir maaşlarını alamamaktadır, kış çöker, eylemlere katılan işçilerin bir kısmı işyerinden kovulur; ancak erzak yardımları ve halkın grevdekilerle dayanışması hareketin yarım kalmayacağının habercisidir. dünyanın uzak uçlarındaki işçiler dahi zonguldak'taki greve sessiz kalmaz. öyle ki, hükümet kömür ihtiyacını karşılamak için yurt dışından kömür ithali yapmaya karar verir; ancak avustralya ve güney afrika'da kömür gemilere yükleneceği sırada liman işçileri dayanışma içinde yüklemeye direniş gösterir ve gemiler türkiye'ye boş döner.

    genel maden-iş'in bağlı olduğu türk-iş 3 ocak 1991'de türkiye çapında 1 günlük genel grev kararı almıştır. zonguldak'ta sendika, genel grevi sürdürebilmek amacıyla 4 ocak'ta toplu halde ankara'ya gitmeye karar verir. ancak ankara'ya gitmek için istanbul'dan beklenen 1150 otobüs hiç gelmeyecektir. şemsi denizer 4 ocak sabahı 10.30'da madencilerin toplandığı meydana bakar ve : "arabalarımızı engellediler. arabayla gidemiyoruz. ama ayaklarımız var. yürüyeceğiz." açıklamasını yapar.

    yürüyüşün tanıkları 300 km'lik yolu yürümeye saatler içinde karar verildiğini, sendika dahil hiçbir kurumun veya işçinin yürüyüşe yönelik örgütlenmediğini belirtmektedir. 4 ocak öğleden sonraya kadar, zonguldak'taki birçok evden işçilere battaniye, ayakkabı gibi ihtiyaçlar sağlanır. şemsi denizer, yürüyüşe katılmaya kararlı olan madenci eşlerine zonguldak'ta kalmalarını söyler, ancak kadınlar bu öneriyi dinlemeyecek ve yürüyüşün en önemli aktörlerinden biri haline gelecektir. yürüyüş başlar ve kitle çevre ilçelerden geçtikçe katlanarak büyür. yaklaşık 100 bin kişi ankara'ya yürümektedir...

    1. gün (4 ocak 1991)

    genel maden-iş yöneticileri, kitleyi hızla konvoylara ayırır, her madenci kendi ocağındakilerle yürüyecektir. her konvoya sorumlular atanır ve gruplara, tanınmadığı kişileri aralarına almamaları uyarısı yapılır. bu şekilde yürüyüşte herhangi bir provokasyon olmaması sağlanır ve kortej, hiçbir karışıklık çıkmadan 5 gün boyunca yürür.

    madenciler, şehre 15 km uzaklıktaki karamanlar köyü'nde ilk molasını verir. mola bitip yola devam edilirken ilk barikatla karşılaşırlar ancak bu barikat, madencileri durdurmaya yetmeyecektir. akşam saatlerinde 10 km daha yürüdükten sonra, devrek'e ulaşır ve geceyi burada geçirirler. devrek halkının büyük çoğunluğu evlerini madencilere açarak yürüyüşe büyük destek verir. bu sırada ankara'nın çankaya'sında madencilerin geldiği haberinin ardından, olağanüstü güvenlik önlemleri alınır.

    türk-iş ve başkanı şevket yılmaz, yürüyüşe ilk etapta tepki verir. denizer, "türk işçi hareketinin önündeki en büyük engellerden birisi şevket yılmaz'dır." der. yılmaz'ın cevabı ise yürüyüşün, 3 ocak genel grevi sonrası hükümetle pazarlığa gölge düşürebileceği olur.

    2. gün (5 ocak 1991)

    5 ocak sabahı şemsi denizer, kendi aracıyla başbakan yıldırım akbulut'la görüşmek üzere bolu'ya gider. görüşmede akbulut, madenlerin işçilere devredilmesini önerir. sendikanın devir konusundaki şartları ise şöyledir:

    türkiye kömür işletmeleri'nin bütün borçlarını devlet üstlenecek.
    kıdem tazminatlarını devlet bir hesapta bloke edecek.
    madencilerin koşullarını iyileştirmek için devlet, harcama yapacak.
    madenden çıkan kömürün tonu 30 lira yerine 100 liradan satılacak.
    hükümet şartları kabul etmez ve görüşme tıkanır.

    madencilerse devrek'ten çıkarak yollarına devam eder. birkaç kilometre sonra dorukhan tüneli'ne ulaşan madenciler, bir barikatla daha karşılaşır. vali ve kolluk kuvvetleriyle görüşmeler sonucu bu barikat da aşılır.

    başbakanla görüştükten sonra korteje geri dönen denizer, işçilere toplantıyı şöyle anlatmaktadır:

    “görüşme falan yok... görüşmek için ön şart öne sürdüler... yürüyüşü bitirin gelin dediler... para filan vermeyiz, teklif de sunmuyoruz; yürüyüş sırasında olabilecek her şeyden siz sorumlusunuz dediler."

    yürüyüş mengen'e ulaşmıştır. 5 ocak salı günü 40 km daha kat edilmiştir.

    3. gün (6 ocak 1991)

    madenciler ankara'ya yaklaşmaktadır, gerilerinde 70 km yol bırakırlar; ancak bir gün öncesinde zonguldak'tan gönderilen ilaç, battaniye, gıda gibi ihtiyaçların madencilere ulaşması kolluk kuvvetleri tarafından engellenir.

    hükümetin denizer'e çalışma ve sosyal güvenlik bakanı imret aykut aracılığıyla gönderdiği not nettir: "yürüyüşü bitirmezseniz, sizinle görüşmeyeceğiz." aynı anda turgut özal, denizer'i kast ederek "o zatla görüşülmez" açıklamasını yapar.

    sendika bürokratları toplanır ve yürüyüşün geleceğine dair kısa bir toplantı yapar. saat 10.00 sıralarında eyleme katılan kadınlar mengen'deki bir düğün salonunda toplanır. denizer, kadınlara zonguldak'a dönüp dönmeyeceklerini sorduğunda aldığı cevap "ölmek var, dönmek yok!" sloganıdır.

    aynı anda meclisteki anap sıralarından türk-iş'in 3 ocak grevi'nin toplu iş sözleşmesi kanunlarına aykırı olduğu için sendikanın kapatılması gerektiğine dair sesler yükselmektedir.

    4. gün (7 ocak 1991)

    mengen'den sonraki durak gerede'dir; ancak ilçeye ulaşmadan üçüncü barikatla madencilerin önü kesilir. bu kez çıkan arbede de barikat önünde bekleyen işçilerden 201'i göz altına alınır.

    öte yandan bakanlar kurulu toplantısında imren aykut, başbakan'ın aksine yürüyüş devam etse dahi denizer ile görüşebileceğini beyan eder.

    madenciler mengen'e geri dönerek; sendika, partiler ve hükümet arasındaki görüşmelerin sonucunu beklemeye koyulur.

    5. gün (8 ocak 1991)

    madencilerin mengen'deki bekleyişi, ankara'ya gitmek üzere yola çıkacak olan denizer'in konuşmasıyla son bulur. denizer, karşısında ankara'ya yürümeye kararlı duran kitleyi görür ve belediye binasının balkonuna çıkarak işçilere seslenie. her zaman yaptığı gibi işçilere "canlarım, ciğerlerim" diyerek söze başlar ve devam eder:

    "işçiler hak arama mücadelesinin dışına çıkmazlar. aralarına kışkırtıcı sokulsa da. … işçi-sendika bütünlüğü içinde, disiplin kurarak kenetlendik. … başarı, disiplin, güven, bunu siz yarattınız. türkiye işçi sınıfı, emekçi halkı, sizinle övünüyorum. eylem amaçlıdır. yürüyüş planımız, anlaşma ortamı yaratmaktı. bugün yönetim kurulu ile ankara’ya gidiyorum. üç gün zonguldak’a gelemiyorum.

    denizer: "şimdi biz önceden planladık. işareti ben veririm demiştim. bana inanıyor musunuz?"

    işçiler: "evet."

    denizer: "bana güveniyor musunuz?"

    işçiler: "evet. gemileri yaktık, geri dönüş yok."

    denizer: "yürüyüş eylemi bitmiştir. sizler zonguldak’a dönüyorsunuz."

    bir kadın: "hayır başkan, hayır, geri dönüş yok."

    işçiler: "geri dönüş yok. başkan ne derse onu yaparız."

    denizer: " ben böyle istiyorum. suçlayacaksanız beni suçlayın. genel başkan olarak konuşuyorum. … anlaşma ortamı yarattık. (eliyle geri dönüş yok diyenleri işaret ederek) kışkırtıcılar seslerini kessin. maden işçileri oyuna gelmez."

    işçiler: "başkan ne derse o olur.”
    konuşmanın ardından denizer ankara'ya yola çıkar, madenciler ise zonguldak'a döner. büyük madenci yürüyüşü, kesin kazanımlara ulaşamamıştır; ancak türkiye tarihinin en geniş çaplı işçi yürüyüşü olma özelliğini koruyacaktır."

    yazının tamamı için:

    http://www.hafizakaydi.org/…madenci-yuruyusu/hikaye

    edit: bir ihtimal daha mumkun uyardı, fotoğraf mehmet özer'e değil de birol üzmez'e aitmiş. düzelttim.