hesabın var mı? giriş yap

  • ..seneler önce havalimanında çalışıyorum..20lerin başındayım..işim gereği de ya kodaman heriflerler ya da ünlülerle uğraşıyorum..bir gün bir hengame koptu dış hatlarda dediler ki tarkan geldi..koştuk gittik en yakın arkadaşımla..o zamanların yapıkredi lounge gelmiş oturmuş..ulan diyorum hayırdır vipe gitmemiş..neyse bir enerji,bir güzellik..dedim yok böyle olmaz gittim ben yanına dedim sarılalım mı tabiii kii dedi kalktı oturduğu yerden..sımsıkı sarıldık..sonra dedim bir de fotoğraf nolur..aldı benim telefonu kendi selfimizi çekti..o zamanlar selfi falan da yoktu..sonra gözü kolonun arkasından bize bakan görevliye takıldı..benden yaşça büyük bir kadındı,lounge temizlik görevlisiydi..sen niye uzakta duruyorsun gelsene dedi..kadın utandı sıkıldı..yetkilisini gösterir gibi oldu ki tarkan aaa ama lütfen dedi gitti kadının yanına..sımsıkı sarıldılar..herkes onları izledi..benim gözlerim doldu..çünkü bir kaç gün önce seda sayan'dan gerçek isminin aysel olduğunu bilmediğim için fırça yemişim..dedim ki evet sen gerçek bir megastarsın..
    aklımda, kalbimde tarkan'ın yeri bambaşkadır..onun gibisini görmedim..bir insan nasıl bu kadar alçakgönüllü,nasıl böyle güzel olabilir bana gösterdi..geldik 2022 yılına hiçbir şey değişmedi..gündemin berbatlığında konuşması gereken herkes kafasını gömerken ilk önce tarkan konuşuyor..yapmayın diyor,nolur kıymayın doğaya, hayvanlara,çocuklara, gençlere diyor..iyi ki varsın güzel insan,iyi ki..

  • zampara seyfettin, doksanlar neslinin unutulmaz filmlerinden biridir. yaza girmeye yakın, televizyon ekranlarında bu filmi defalarca kez izlemişizdir. kazık kadar olmama rağmen geçenlerde oturup filmi bir kez daha seyrettim ve çocukluğumda olduğu gibi yine fütursuzca eğlendim.

    doksanlarda malumunuz türk sineması çok zor yıllar geçirdi. "yeşilçam öldü, yaşasın yeni türk sineması" sloganları altında hiç de kolay bir doğum anı yaşamadık. doğum oldukça sancılı geçti. ve bu sancılı dönemde yapımcılar, pahalı filmler çekip filmlerinin gişede batışını izlemek yerine ucuz televizyon filmleri çekmeye yöneldiler. masraftan kısabildikleri kadar kısıp çektikleri bu filmleri, sinema salonları yerine televizyon ekranlarında seyre sundular.

    bu minvalde çekilen ve ismini anabileceğimiz birkaç film olmakla birlikte "zampara seyfettin" filminin yeri her zaman ayrıdır. tam bir çöp film olmasına rağmen nasıl olur da bu denli sevildi insan gerçekten hayret ediyor. senaryo deseniz kötü, kurgu deseniz yalapşap, oyunculuklar osman cavcı dışında dökülüyor. gerçi dilek pamirtan'ın da hakkını yememek lazım. o da elinden geleni yapmaya çalışmış. ancak kalan oyuncular için aynı şeyi söylemek mümkün değil. filmi izlerken bilerek kötü oynadıklarını düşünmeden edemiyorsunuz. çünkü bilerek ve isteyerek bu denli kötü oynayabilirsiniz anca. yönetmen ünal küpeli, cavcı ve pamirtan dışındakilere "ne kadar kötü oynayabiliyorsanız oynayın" demiş sanki.

    fakat mucizevi şekilde bunca ucuzluğun, basitliğin ve kalitesizliğin içinden harika bir film ortaya çıkmayı başarıyor. bunun birkaç sebebi var aslında. birincisi, başta da dediğim gibi osman cavcı'nın canlandırdığı "acıbademli seyfi" karakterinin muhteşem keyifli bir karakter olması. bu karakterin güzelliğinde, cavcı'nın payı yadsınamaz zaten. karşısında dökülüp giden oyunculara rağmen tüm ciddiyetiyle ele almış karakterini. ve cavcı, her haliyle sempatik, ara sıra itici ama itici olduğunda bile sevimli, temiz kalpli ve her daim yanınızda olmasını isteyeceğimiz saflıkta bir karakter sunmuş bize. yani filmin en büyük artısı, acıbademli seyfi karakterinin ta kendisi.

    bunun dışında filmin oldukça akıcı bir kurgusu var. hatta ders niteliğinde bir akıcılıkta ilerliyor film. gereksiz detaylarda boğulmadan bam bam konuya giriyor ve başladığı gibi ilerleyip gidiyor. filmde izleyeni boğmayacak düzeyde sürekli bir hareket var. zaten kısa olan süresi boyunca filmden bir saniye bile sıkılmıyorsunuz.

    ve filmin hala seviliyor olmasının en büyük sebebi de bize çocukluğumuzu hatırlatıyor oluşu. daha filmin jeneriği akar akmaz ve grup vitamin'in bu filmle iyice özdeşleşen zonta isimli şarkısı çalmaya başlar başlamaz aklımıza, okulların kapanmasını iple çektiğimiz ve yaz tatiline girmeyi heyecanla beklediğimiz o güzel günler düşüveriyor.

    yazlığa gidiyor zonta
    dondurması elinde
    çorap üstü sandaletler
    ...

  • bir defasında içinde para dolu zarfları dağıtan bir düğün arabasının önüne atlamıştım. yağmada güç bela bir zarfı kapıp güvenli bir noktada açtım. herkese bir şeyler çıkmıştı. herkes deli gibi seviniyordu. ama benim zarf boştu. tek boş zarfı kapmıştım. kampanya çekiliş filan değildi ama geleceğim hakkında çok net bilgiler vermişti.

  • öyle bir noktada geliyor ki hayatınıza bu, ya kabul edip yaşıyorsunuz ya da daha fazlasını isteyip risk almaya devam ediyorsunuz.

    yaş ve yaşanılan hayal kırıklığı yüzdesine göre risk alma toleransınız düşüyor, bakıyorsunuz ki küçük şeyler de sizi mutlu etmeye başlamış, kıyıya vuran dalga sesi, oturulan bir koltuğun yarattığı rahatlık hissi huzur kaynağınız olmuş, "e böyle de güzelmiş ki hayat?" derken yakalıyorsunuz kendinizi.

    bu düşünceye bir de ortağınız varsa ki bu sevdiğiniz kişi olur, ev arkadaşınız olur, olay daha anlamlı oluyor, fikirler uyuşuyor, çatışma yaşanmıyor ve "less is more"u düstur kabul etmiş hale geliyorsunuz.

    mutluluk o kadar uzakta değil aslında, hırs denen şeyin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor sadece.

  • askerde sık sık parti yapardık. parti dediysem askeriyenin yanındaki lojmanın marketine belli saatlerde girme iznimiz vardı. oradan cipsler kolalar alıp gazinoda toplanıp yer içer eğlenirdik. o markette kiloluk çiğ köfte, lavaş falan da olurdu. haliyle partimizin starı da çiğ köfteydi. genelde de lavaş yetmezdi. tabi o zamanlar böyle doritoslu dürümler ortada yok. arkadaşlardan birisi lavaş bitince doritosun üzerine koyup yemeye kalktı. tadının harika olduğunu söylese de hepimiz iğrenir gözle izledik onu. sonra birisi daha cesaret etti. o da çok beğendi. birisi daha birisi daha derken hepimiz bu eşsiz tadı denemiştik. artık partilerimizin starı doritoslu çiğ köfte olmuştu.

    zaman böyle akıp gitti biz terhis olduk. terhisten bir kaç ay sonra gördüm ki komagene bu doritoslu dürümleri listesine eklemiş. o yüzden hiçbir zaman kim olduğunu bulamadım ama bu fikri komagene'ye veren kişinin benim devrelerden birisi olduğuna eminim.

  • tepkilere alışmış artık şaşırmayan insanlardır. çünkü bizim ülkemiz böyledir. bir şeyi doğru yapıyorsan hakarete mahkumsun. kitap okursun otobüste kitap okuyan artist tip derler. konuşmana, oturuşuna, davranışına dikkat edersin (ki bu sadece karşıdakine değil kendine de saygıdandır.) kasıntı derler. kibar olursan aptalsındır mesela. kurallara uyarsan korkak. olması gereken budur çünkü. bu kadar insan haklı da bir biz mi haksızız?

  • şu donlu gömlekli halimle beni bile sevindirmiş kutlu olay. helal olsun sana coni dep. yediğin ekmek, içtiğin su bal olsun şeker olsun dirhem dirhem et olsun, tereyağlı bal tahinli pekmez dolsun bünyen. helal süt emmiş adammışsın koç yumurtası. inan şu an seni övmeye doyamıyorum coni dep. şu cumartesi sabahında valla duygulandım, billaha duygulandım. vidyodaki yancılara da ayrıca helal olsun. onlar da okulun müdürüyle müdür yardımcısı herhal (hayat bilgisi: müdür yardımcıları müdürlerden her zaman daha kısa, daha tombik ve daha aktiftir). sevap için korsan olmuşlar, gemici olmuşlar.

    ben ilkokuldayken müdür yardımcısı bizi yangın söndürme küreğinin sapıyla döverdi. okulumuza gelen tek ünlü de o zamanki belediye başkanı aytaç durak'tı. hepimize kuru üzümle fındık verip gitti. millete coni dep, bize aytaç durak. ecnebiye keptın sıparov, bize kuru üzüm fındık.

    zalımsın dünya.

  • durup durup zaytung'un esprilerine hislenen, ağlak duygusalları ortaya çıkaran espridir.

    sloganı dürüst, tarafsız, ahlahsız haber olan bir yerden ne okumayı bekliyordunuz? okuma kardeşim adamların tarzlarını beğenmiyorsan. oturup sözlükte başlık açıp duyarlı vatandaş numarası yapmak niye?

    çatır çatır gülümsediğimiz espridir. anlayamazsınız.

    not: bir kanser hastası yakınıyım. dergiyi beraber okuduk ve güldük. zira, adamların mizah tarzlarını biliyoruz. biz alınmıyoruz, size ne oluyor?

  • inanılır gibi değil. 1 yıl çalışarak felipe melo alabiliyorlar.

    debe editi: ekşi sözlük'te günde ortalama kaç adet entry giriliyor? bilen varsa yeşillendirebilir mi? istatistikler fasilitesi eskiden ne güzeldi, şimdi bakmak bile istemiyorum.

    bu arada günlerden cumartesi, hava güneşli, burayı okumak yerine dışarı çıkıp iki arkadaşınla buluşsana dostum :)