hesabın var mı? giriş yap

  • felsefe yapmaya geldim acilin!

    kisilerin ic dunyasinda-bilincalti duzeyde- iki karakter var diyebiliriz. bu karakterleri “ezik karakter” ve “ideal karakter” olarak adlandiralim. alter ego gibi terimlere falan hic girmeyecegim

    kimse tarafindan gorulmesini, farkedilmesini bile istemedigimiz hatta kendimizin bile uzerine toprak atip yok etmek istedigimiz “ezik/karanlik karakter”imiz daha once yasadigimiz olaylarin bizde yarattigi olumsuz hislerden olusuyor. mesela abin ensene tokat attiginda, hoslandigin kiz/erkek seni reddettiginde, birine selam verdiginde o kisi sana selam vermediginde “acaba gormedi mi, tanimadi mi, yoksa beni sallamadi mi?” gibi dusunceler icine girip anlamak icin tekrar selam vermeye cesaret edemedigin anda hissettigin gorunmezlik duygusu gibi. bunlari yasayan “ezik karakter” sen olmamalisin cunku kendini gercekten kotu hissettin. bu hisleri surekli sindiren biri olmamak icin o hisleri yasatan olaylarin ustune gitmeden yasanmamis sayarsin. daha sonra sana bu hislere benzer hisler yasatacak durumlardan olabildigince kacarsin. belki de sana kotu hissettiren kisi sana naptiysa sen de aynisini baskasina yaparak bu histen siyrilmaya calisirsin ama konumuz bu degil.

    gel gelelim bir de kisinin surekli ulasmak icin cabaladigi, her gun kendini asmaya calismasindaki en buyuk motivasyonlardan biri olan “ideal karakter” var. bu karakter etrafindakiler tarafindan saygin, komik, sanat anlayisi yuksek, kulturlu, zeki, muzik zevki iyi, mutlu, guzel/yakisikli veya saglikli benzeri sifatlardan olusuyor ve hayatimiz boyunca potansiyelimizi kullanarak bu kisi olmak icin ugrasiyoruz.

    bir insan kendisinin zeki, yakisikli vb. gibi olumlu sifatlari tanimlayabilmesi icin etrafindaki kisilerden onay alma ihtiyaci hisseder. aynada guzel oldugunu gorse bile yeterince inanmaz. dunyadaki tum kitaplari okusa da kendini kulturlu hissetmez. bu onaylanma ihtiyacinin nedeniyse kisinin kendinden surekli olarak suphe etmesine neden olan, icinden bi turlu sokup atamadigi “ezik karakter”inin ta kendisi oluyor malesef.

    instagram’in besin kaynagi da insanlarin kendi icinde yasadigi bu catismadan doguyor bence. mesela kendini guzel hissetmiyosun. belki bir de gunes isigi guneyden 25 derecelik aciyla gelirken hafifce gulumsediginde guzelsindir. 100 tane selfie cektin, 1’inde kendini begendin. ama o kadar da emin degilsin. koy bakalim instagram’a kac kisi begenecekmis senin dusundugun kadar var miymis hemen ogren. fotograftaki her sey, yanindaki herkes iyi gorunmeli. iyiden kastim karizmatik, komik veya en azindan yanindayken seni iyi gosterecek bir sifati olmali. cektigin objelerin hepsi otantik, gordugun manzaralarin hepsi paha bicilemez olmali mesela. bunlarin degerini likelarla olc bir bak. ya da sevgilin mi var? koy instagram’a bi fotograf insanlar senin ne kadar sevilebilir, ne kadar ozel, ne kadar mutlu oldugunu gorsun. belki inanirlar... sen kendin inandin mi ama? az like mi aldin? ideal
    karakterine ulasmak icin biraz daha cabalaman lazim.

    insan once dusununce oha yok artik bu kadari ruh hastaligi heralde diyor ama cogu hesapta durum bu bana kalirsa.

    ben hesabimi ani defteri gibi kullaniyorum mesela iyi ya da kotu, bir sekilde hatirlamak istedigim bi andaysam bi sey cekip koyuyorum sonra da album olarak instagram’i kullaniyorum. neden instagram? cunku filtre var anilarim canli gorunmeli tististis ^_^

  • bazen benim bu... eğer birşey yapmak istiyorsam, bunu yalnız da yapabilmem gerektiğini zaman içinde öğrendim, yoksa hayat hep birşeyler için birilerini bekleyerek geçiyor.

  • ne yaşadığını bilen, bilinçli bir kişi için çok daha ağır bir deneyimdir ayrılık anksiyetesi. bilirsin ruhunu kalbini bölüp parça parça rondodan geçirenin bu şey olduğunu, aslında bağlandığin kişiyle zerrece ilgisi olmadığını ama bir şey gelmez elden.

    ayrılık anksiyetesi ille de ortada bir ayrılık tehditi varken çıkmaz ortaya. bu anksiyete hep vardır ama hayatına birini dahil etmenle tetiklenir. öyle bir yaptırımı vardır ki bu anksiyetenin, yapman gerekenin benlik saygini yitirmemek adına ayrılmak olduğunu bilirsin de elini kolunu kaldiramazsin. ilişki nasıl başlarsa başlasın, bir noktada terk edilme sıkıntısı baş gösterir. kişi mükemmel olduğunu bilse bile, yaptığı paranoyalar ve bitmek tükenmek bilmeyen sorgulayici tavirlar neticesinde karşıdaki insanın aklına hiç yoktan ayrılık fikrini dusurebilir mesela. evet potansiyeli vardır bu konuda. ben genel olarak bu anksiyeteyi kadınların gösterme prevalansinin daha yüksek olduğunu hatırlıyorum. sebebi saniyorum ki kadının doğasında varolan sorgulama ve irdeleme davranisinin bir erkeğe kıyasla hat safhaya ulaşabilmesi.

    yine bu kaygidan muzdarip kisilerin müthiş bir kısır döngüye girdiğini ve ayrılığın getireceği acıyı tatmaktansa birlikteliğin anlamsizligini yaşamayı defalarca tercih edebildiklerini söylemek mümkün. geleceği kaybetme korkusuyla binisik olarak gelen bu korku uzak yakın fark etmeksizin gelecekteki tüm olasılıkları tartmaya çalıştıkca daha da çok tetiklenir bana kalırsa. zira, geleceğin kendinden menkul bilinmezligi ve belirsizliği kişinin kendini her daim tehlikede hissetmesine sebebiyet veriyor ve ayrılığı da sevdaya dahil ediyor. ama bu kaygı türünü yaşayan bireylerin tek istegi gelecekte tutunacak bir dal ve stabil bir hayat. dengesizliklerin içinde bir denge ortamı arayip bulamamanin da neticesinde daha da çok sorgulayip "asla ayrilmayacagiz" minvalinde sözler duymak istiyor. tabi yeri geliyor, sakinlestirilmek adına duyuyor da bu sözleri, ama sonra an geliyor ve bu söz tutulamadiginda "ben biliyordum zaten" diyebiliyor bu kişiler. bir nevi kendi kendini gerçekleştiren kehanet. bir arkadaşım demişti ki "oluruna bırakmayı ogrenmelisin, hayatta senin kontrol edemeyecegin çok fazla bilinmeyen var, tüm ipleri elinde tutamazsin. sana çok sıradan bir öneri gibi gelebilir belki ama oluruna bırakmayı bilmelisin. sen böyle yaptıkça karşındaki insanın denklemdeki salt rolü değişir ve senin onun üzerindeki etkin oranında oynayacağı rol farklilasir." doğru galiba. insanları bizim gibiler değiştiriyor, sonra da "sen eskiden böyle degildin" deme hakkını kendimizde görüyoruz.

  • aşmış radyoculuk kariyeri, ilişki testi ile yakaladığı başarısı, rabarba'sı, stand-upları, komedyenliği, samimiyeti vesaire bunlar bir yana... yakınındaki tüm arkadaşlarına her zaman destek olmuş, ellerinden tutmuş ve başarılı olmaları için çabalamış bir adamdır. benim için bu yönüyle özeldir. abidir.

    sayesinde cem işçiler'i, kemal ayça'yı, fazlı polat'ı, firuze özdemir'i, ilker gümüşoluk'u, ibrahim türker nam-ı diğer anlatanadam'ı, erman arıcasoy'u tanıdım. bunlar mesüt süre ünlü değilken, ya da küçük bir kitle tarafından takip edilen bir "az ünlü" iken de yanındalardı, şimdi mesut süre tüm türkiye'nin tanıdığı bir adamken de yanındalar ve onlar da kendi komedyen kariyerlerinde ilerliyorlar. hiç birini yarı yolda bırakmadı, kendi kocaman yüreği ondan kocaman, güzel adam.