hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    ''belki de, seni az tanıyorum , demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. belki de az , her şey demektir. ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.''

    --- spoiler ---

  • ağır provokasyondur.

    hesabı sorulmalıdır.

    chp de kendini şamar oğlanına çevirtmesin iyice. namussuzca atılan iftiraların üzerine gidin, o soytarılara haddini bildirin artık! ne bekliyorsunuz?

  • asıl mesleği hakimlik ve sonrasında avukatlık olan, türk televizyon ve radyosunun trt'nin joker adamı sunucu-spikeri. herkesin sevdiği, saygı duyduğu insanlar vardır ya, halit kıvanç o insanlardan biriydi.

    sahnede adeta bir şovmen, maç anlatımı ise tadına doyulmazdı. boks maçından, futbol maçına, pazar eğlencesinden, yarışmaya, çocuk programından, haber programına görevini en başarılı şekilde ifa etmiş trt'nin koca çınarıydı.

    tarafsız spor yazarlığı, yorumculuğu ise eşi benzeri görülmemiş bir örnekti. cenk koray ile karşılıklı yaptığı programları izlemek büyük bir şanstı. türkiye'nin gülen yüzüydü.

    puskas, pele'ya kadar futbol dünyasında hemen hemen tanımadığı kimse olmayan gazeteciydi.

    macarların ünlü yıldızı ferenc puskas ile tuvalette, yan pisuvarda ihtiyacını giderirken tanışıp röportaj yaparak ne kadar mahir bir spiker olduğunu göstermiştir.

    1958 dünya kupasında kimsenin yüzüne bakmadığı, fakat o kupada yıldızı parlayan 17 yaşındaki pele ile yaptığı röportajla ismini dünyaya duyurmuştur. pele ise kendisine "sinyor istanbul" ismini takmıştır.

    bir önceki 1950 dünya kupasına maddi imkansızlıklar ve dişli rakiplere rezil olma korkusuyla katılmama kararı alan türkiye'nin ilk katıldığı 1954 dünya kupasını yazmakla görevli olarak gönderdiği ilk spor spikeri 29 yaşında henüz 2 yıllık spor spikeri olan halit kıvanç'tı.

    1966 dünya kupasında akreditasyon problemi yüzüne maçı türkiye'ye radyodan telefonla anlatarak bir ilke imza atmıştır. fifa dünya kupasını televizyonda anlatan ilk türk spikerdir ve bir sene kadar ingiliz yayın organı bbc'de çalışmıştır.

    türk radyo televizyonunun, basınının beyefendisiydi. trt televizyonu adeta o ve arkadaşlarının kucağına doğmuştur. türk sporunun yaşayan efsanesine tanrıdan rahmet, sevenlerine baş sağlığı diliyorum.

  • insan gibi "hayırlı işler" diyen sade vatandaşı da siklemeyen esnafın, bu sefer terse gelmesi hadisesidir.

  • bişey itiraf edicem.

    şimdi ben bu duyuruları her okuduğumda elimde olmadan bu çiftin ayrı ayrı başlıklarını inceliyorum "ulan acaba sözlükte nasıl tanışmışlar?" diye..

    kızın başlığına giriyorum önce, çocuğun ilk entrysini arayıp buluyorum hemen:

    bazen sonuç tamamen hayal kırıklığı oluyor tabi..
    sweetgirl
    1.hayatımın anlamı..ekşisözlüğe hoşgeldin bebişim!! (saykogitarist, 21.08.2003)

    al işte dünyanın en sıkıcı çifti bu..zaten çıkıyorlarmış sözlükten önce de..:((

    ama şöyle çiftler de olabiliyo:

    sweetgirl:
    5.entrylerinden anladığım kadarıyla bağımsız sinemayla ilgilenen yazar..(saykogitarist, 21.08.2003)
    8. gerçekten çok güzel tespitleri olan yazar..(saykogitarist, 24.09.2003)
    16.çukumel zirvesinde tanıştığım yazar, yanında erkek arkadaşı olduğu için fazla muhabbet edemesek de hoş sohbet bir insan izlenimi bıraktı bende..(saykogitarist, 11.10.2003)
    22. şu bunaltıcı final döneminde msn sohbetiyle beni neşelendirmeyi başarmış badim.(saykogitarist, 2.12.2003)
    27.bu zor günleri en kısa zamanda atlatacak olandır. sana erkek mi yok be süper badişim benimm:d:d(saykogitarist, 26.12.2003)
    32.küçük sırrımızı sonsuza dek saklı tutacak olan badim..(saykogitarist, 01.01.2004)
    36.biber kavanozum ;))) (aha bu noktadan sonra kopuyor zaten)
    45.düpdüpdübeleğim..
    60.pompiş yapmayı özlediğim..
    70.yumiyumum..
    75.hayatımı birleştireceğim insan!..

    ahanda böyle işte..
    ilişkilerini taa en başından itibaren tekrar yaşıyorum o entrylerde..çocuk kıza ilk nasıl yavşamış, kız ne tepki vermiş? sözlükte tanıştıktan ne kadar sonra buluşmuşlar? ne kadar sonra çıkmaya başlamışlar? ne zaman erkek/kız arkadaş yerine sevgililiğe terfi etmişler? sırf birbirlerine yazdıkları entrylerden o ana kadar ki ilişkilerinin soyağacını çıkarmaya çalışıyorum manyaklar gibi..

    edit: olm anında msj doldu "abi ben de aynısını yapıyom ehehe" diye..tek manyak benim sanıyordum ama buralar hep manyak doluymuş sevineyim mi üzüleyim mi kestiremedim..

  • muhaliflere inat başaracakmışlar.

    füzenin arge ekibi odtülü solcular mı yoksa imamhatipliler mi bir araştırın önce.

    siz hiçbir şey başarmıyorsunuz, sadece bize köstek olmadığınızda ortaya füzeler helikopterler tanklar çıkıyor.

  • şunun binde birini yapsaydım 50 kere lanetli çaylak olmuştum. diyeceklerim bu kadar.

    unutmadan! barda ölümüne darp edilen arkadaşın başlığı vardı. ekşi yönetimi mağdur yazarı entrysini sık güncelediği için direkt uçurmuştu. hatırlatasım geldi.

  • oturdugu semt ve bulundugu cevre boyunca hic suriyeli ile karsilasmadigi icin bu sekilde konusur tabi.
    1 hafta fatih'de yasasin bakalim ayni seyleri soyleyecekmi

  • bizim köpeğin kafasındaki oyun sevgisi ve oyuncak sevgisi eşit. en sevdiği oyun "çekiştirme". yani o ağzında bir şey tutsun sen çek, o da çeksin. oh bayılır. hırıl hırıl. ama öte yandan en sevmediği şey de "oyuncağını kaybetmek". oyuncağını eskaza sen önce eline alıp saklarsan geri istemek için yapmayacağı şey yok. hatta artık sen bir şey istemeden peşin peşin pati veriyor oyuncağını almak için. alıyorsun hemen patisiyle kolunu tutuyor. ortaya çıkan manzara daha çok "bak dostum istersen güzellikle ver" tarzı ama içinde fırtınalar kopuyor aslında. oyuncağı verdin mi de alıp kaçıyor yarım saat vermiyor.

    o yüzden ağzına oyuncak kemiğini alıp çekiştirme oynamak istediğinde yanıma yaklaşıyor. istediği şey benim onu çekmem. ama hamle yaparsan da anında geri çekiliyor. çünkü kaybetme korkusu devreye giriyor. başlarda böyle "kaptım kapamadım", "aldım alamadım", deyip koşturmacalı bir macera yaşıyorduk. e ben de zamanla öğreniyorum bazı şeyleri. ben de artık hamle yapmıyorum. nasılsa kaçacak diye.

    o yüzden istanbul'da bir apartman dairesinde zaman zaman şöyle bir manzara yaşanıyor: bir adam ve ağzında oyunca kemik olan bir köpek karşı karşıya kımıldamadan birbirlerine bakıyorlar. köpeğin ağzında kemik. arada hızlıca sağa sola göz atıyorlar sonra yeniden birbirlerine bakmaya devam ediyorlar. iki taraf da hamle yapmanın en kötü hamle olduğunun farkında. öyle karşılıklı gergin bir bekleyiş. bu şekilde gün batıyor.

    iki kişiyle meksika açmazı olmaz diye düşünürdüm ama oluyormuş meğer.

  • sadece bende mi var emin değilim ama çok büyük bir ruh hastalığı belirtisi olabilir bu. lan ne zaman elektrik kesilse kitaptı dergiydi bir şeyler okumak, çılgıncasına edebiyatla yoğrulmak istiyorum. öpesim geliyor o koca koca ciltleri, klasikleri. mum ışığında ya da aynı zamanda radyo da çalan pilli büyük ışıldağın ışığı altında kitap okumak... aman yarabbim. sanki bir dostoyevski oluyorum, romalı perihan oluyorum.

    mum ışığı ve o ışıkta yazıp okuma çabasında olan ben.... elektirik kesilmeden önce de bir şeyler okuyor olsam neyse de... kesintiden önce hep öküz gibi meheheheh diye diye camış keyfiyle en güzel dizileri, üst bitmesine dua ettiğim la liga maçlarını seyrediyor olmam ilginç. ama elektrik kesildi mi... mum ışığı ve edebiyat... o ince stabilo kalemle kitabın altını çizmeler, akla gelen şiirler "yalnızlık vurdu bu akşam kapımı sözsüz soluğunun gri rüzgarlarında" derken elektriğin gelmesi ve ayı gibi mumu üfleyip tv'ye koşmak "anaa malaga üçüncüyü de yemiş la" şeklindeki isyanım. az önce proust olmuştum oysa ki, balzac'tım goriot baba'yı yeniden yazan...

    bizim ailede bir sorun olabilir gerçi. normal tv izleyen aile elektrik kesilince adams ailesi gibi oluyor. annenin duygulanıp "yıllar geçiyor, ömür de geçiyor be" diye iç çekmeleri, babanın "televizyonun fişini çekin de elektirik gider gelir yanmasın alet" hassasiyeti, kardeşin içe kapanıp dertli dertli şarkı söylemesi... ve mum ışığında ben ve edebiyat... ama yine de elektiriksizlik kötü be.

    not: bu entry'imi elektrik kesintisinde evde olduğu zamanlarda sürekli "elektriksiz yaşamak mı zor susuz yaşamak mı?" isimli söylev ve demeçlerini bizlerle paylaşan dayıma ithaf ediyorum. ve yıllardır içimde bir volkan gibi büyüyen şu cevabı veriyorum buradan ona: bence susuzluk. ama elektrik de ekmek su gibi artık çağımızda.

  • pullumemeligiller familyasından, asya ve afrika'nın tropik bölgelerinde yaşayan dişsiz, pullu ve ince uzun yapışkan dilli fazlasıyla ilginç bir hayvandır. genelde termit ve karınca yiyerek beslenirler.
    gövdelerinin üzeri birbiri üzerine kiremit gibi sıralanmış keskin ve sert pullarla örtülüdür. bazı afrika yerlileri demiri çizebilecek kadar sert pulları için avlayıp, pulları mızrak uçlarına takıyorlarmış. (çelik gibi zırhı olan bir hayvanı hangi teknikle avlıyorlar hiçbir fikrim yok.)
    tehlike anında savunma mekanizması olarak yuvarlanıp top haline gelmeyi geliştirmiş olup, mecbur olmadıkça dövüşmeyecek kadar ürkek ve tedbirli hayvanlardır.