hesabın var mı? giriş yap

  • son saniyede yaşanan karamboller karambolüdür. o neydi lan öyle. kaleci falan bi yerlerden uçtu metrekarede 55 kişi vardı. çizgilerden çıktı. böyle pozisyonlara çok ender rastlanır.

  • maşuka'dan geliyor:

    kız istemede kızın babası 'verdim gitti' diyor sorun olmuyor. kız 'verdim gitti' diyince ortalık karışıyor.

  • jackie chan'in geniş kitlelerce fark edilmesini sağlayan ilk önemli işlerinden olan film, 110 dakikalık süresinin yaklaşık 80 dakikasına dövüş sahneleri sığdıran eşsiz bir yapım.

    aslında film bir çeşit kung-fu dersi niteliği taşıyor. çok değişik ve herhangi bir şekilde karşımıza çıkması zor olan bir takım ilginç terimler ve akımları öğretiyor film bize.

    film bunca dövüş sahnesinin arasına çok keskin komedi sahneleri de koymayı ihmal etmemiş. chan'in o zamanlardan bir aksiyon yıldızının yanında komedi oyuncusu da olacağının sinyalin vermiş.
    7,5/10

  • ford otosan'ın sahibinin, ford otosan üretimi arabaya binmesi.
    babası da ford arabadan başkasına binmezdi.
    milyarder adamın kendi ürettiği arabaya binmesi değil, kamuda mevki makam sahiplerinin audi a8, bmw 7, mercedes s serisine binmesi sorgulanmalı.

    edit: otosan yerine otokoç yazmıştım değiştirild.

  • t: ankara'ya film çekmek için gelmiş turist.
    h: harun.

    t: bu şehre geldiğime geleceğime pişman ettiniz beni ya!
    h: e gelmeseydin keşke. niye geldin ankara'ya? gitseydin istanbul'da çekseydin filmini.
    t: daha da ankaraya asla gelmem ben!
    h: gelme! zaten ankaranın da çok sikindeydi ha. nolur gel. sen ne filmi çekiyon oğlum?
    t: taşrada hayatın monotonluğu.
    h: sen ankara'ya taşra mı diyon la! taşra mı diyon sen ankara'ya? oğlum burası başkent başkent. eskiden burda deniz varmış!*

  • nisan ve guney (3,5) özgüven patlamasından yıkılıyorlar.
    her şeyi bildiklerini iddia edip, insanı münazara ortamından tiksindirtiyorlar.

    daha bu sabah nisan bana broş' un yakada değil de kalça üzerinde çok daha hoş duracağına ilişkin bir brifing verdi.(broş nisan'ın bu arada)

    güney ise beline ip olan pantalonun iğrenç ve bebeksi bir şey olduğu konusunda aşırı ısrarcıydı. kemer takmak zorunda olmadığımız, ipsiz ve lastiksiz pantalonlar neden hep hep hep hep satılmıyordu?
    bunun birşey yemediği için cılız kalması ile ilgili olduğu konusunu ben açamadım bile...

    sabah, baba rrr yarım saatlik ayakkabı seçimi sırasında sinire kesti.
    ve dedi ki;

    "sen daha 3,5 yaşında bir çocuksun nisan, bizim anne-baba olduğumuzu unutma. biz sana faydalı olacak şeyleri biliyoruz, moda ne demek, hangi mevsim ne giyilir biliyoruz. çünkü biz gazete okuyoruz, dergi okuyoruz, internette gezip öğreniyoruz."

    nisan" hayıy, ben biliyoyum. siz hic de güsel giydirmiyosunuz" şeklinde söylene söylene evden çıktı, ikna olmuşa benziyordu. arabada güney ile konuşuyor;

    n-güney, sen öneme yurdu' nu biliyor musun?
    g-hayıy nisan bilmiyorum. sen biliyo musun?
    n-evet çüknü gazetede!!! okudum, ben hep okuyoyum gazete, dergiii
    (aldık biz mesajı)
    g-peki öneme yurdu mu ödeme yurdu mu nisan? öneme yurdu olduğuna emin misin? ödeme yurdu olmasın? (yani ödeme yurdu da çok anlamlı değil ama kredi yurtlar ödemesi olabilir belki?)
    rrr- hah şöyle babacım, sorgula sorgula, atıyor çünkü bazen
    n-hayıy atmıyoyum. haber-turk' te izledim bi kere!
    (ohannes, evde hiç haberturk açılmadı, nisan ve güney yatmadan jojo-jetix-nickledon dışı birşey de açılmadı hatta)
    g-nerde izledin sen habey turk'u?
    (genel yayın yönetmeni ya, rating merak ediyor)
    n-feribotta izledik ya? (allaaam neler oluyor?)

    öneme yurdu' nu merak edenler için aradan geçen 10 dakika sonra nisan' dan bestesini duyunca anladım;
    önemeeee yurduuuu
    (sönmedeeen yurduuuumun...)

  • beatnik kelimesini icat eden, hippie kelimesini meşhur eden san francisco'lu efsanevi gazeteci. herbert eugene caen 1997 yılında öldüğünde, beatnik'lerin hippie'lerin çocuklarınca, ghirardelli square'den itibaren bütün san francisco semasını şehrayine çeviren havai fişekler altında son yolculuğuna çıkarılmış.

    ekşi sözlük'ün tasarrufçu iki noktalı yazım kültürüne çok uymasa da kendisi, köşe yazılarında sıkça kullandığı 3 nokta ile meşhur olmuş ve bu sebeple san francisco'da adının verildiği sokağın adı da "herb caen way..." şeklinde üç noktalıdır.
    her makalesinde birçok cümleyi üç noktanın söylediğine havale eden bu gazetecilik stili yine kendi ürettiği "three dot journalism" diye anılır olmuş meslektaşları arasında.

    san francisco'nun çok kültürlü ve egzotik yönlerini övmek için bu şehre "baghdad by the bay" adını veren de herb amcamızdır. george w bush'un bir zamanlar egzotik ve çok kültürlü olana referans olan bağdat'ı, en az kendisi kadar ucuz bir diktatörü devirecem diye yerle bir edişini görecek kadar yaşamadı ama hissetmiş gibi de lafını yıllar önceden ortaya koymuş:

    "the trouble with born-again christians is that they are an even bigger pain the second time around"