hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: öncelikle aramaya inandım)

    geçen radyoda rhcp çalınca, şarkı bittikten sonra dedim ki spotify'dan biraz rhcp dinleyeyim, zira uzun zamandır dinlememiştim. bir kaç şarkı üst üste (tesadüfen) kaliforniya lafını duyunca, zaten bir albümlerinin adı "californication" olunca, ulan dedim, anthony neden bu kadar kaliforniya diyip duruyor, nedir bu kaliforniya sevdası?

    bu durumun arkasında sakin'in ilk albümünün isminin hayat olmasının sebebi gibi bir hikaye var mı diye düşündürtmedi değil. bilenler bilir, sakin'in ilk albümündeki bütün şarkı sözlerinde hayat vardır, albümün adı buradan gelmiştir. yok ulan tabi öyle değil ama 3 şarkısı haricinde bütün sözlerde hayat geçer. neyse konumuza dönelim.

    merak edip öğle aramda gizli işsiz olarak araştırmaya başladım. önce a-z lyrics adlı web sitesinde california diye aratıp rhcp olanları listeledim.

    (bkz: dani california)
    (bkz: californication)
    (bkz: parallel universe)
    (bkz: around the world) - bunda alabama'yı da anıyor reyiz.
    (bkz: the getaway)
    (bkz: sick love)
    (bkz: readymade)
    (bkz: tear)
    (bkz: emit remmus)

    böyle bir sonuç bekliyordum açıkçası, ancak nedense beni tatmin etmemişti. daha fazlasını bulurum ümidiyle rhcp'nin bütün sözlerini araştırmaya başladım. ama a-z lyrics, manyak gibi şarkı sözlerini tek tek açıp aramamdan rahatsız olmuş olacak ki ip'mi blokladı. bu işte bir iş vardı. iyice kıllanmıştım.

    merakım gittikçe artıyordu, dolayısıyla google'da farklı şekilde aramaya başladım. ve araştırmalarım sonucunda, hikayenin ne olduğunu ortaya çıkaramasam da, herkesin bu durumun farkında olduğunu hatta mtv'nin olayı iyice dalgaya vurduğunu buldum:

    http://www.mtv.com/…nia,songs%20(give%20or%20take).

    işin reddit boyutunun da var olduğunu öğrendim. hayır arkadaşlar, bu reddit'te görüp buraya taşıdığım bir şey değil. emeğe saygı lütfen.

    https://www.reddit.com/…s_california_has_been_said/

    reddit'te de benim kafada bir eleman aynı şekilde aramış taramış ve 23 defa geçtiğini bulmuş. ek olarak, bu kaliforniya referansları mevzusu grup için bayağı bayağı bilinen bir dalga malzemesiymiş. öğrenince ufkumu iki katına çıkarmadı tabi, ama beni epey şaşırttı.

    burada da benim yaptığım araştırmayı çoktan yapmış bir arkadaşın linkini bulabilirsiniz;

    https://www.quora.com/…n-them-and-can-you-list-them

    daha bombası, aşağıdaki linkte de rhcp'nin referans verdiği bütün yer adlarının yer aldığı grafiği bulabilirsiniz:

    https://adiabat.wordpress.com/…d-hot-chili-peppers/

    son olarak da bu kadar rhcp'den bahsetmişken, performanslarını koymamak olmazdı:
    https://www.youtube.com/watch?v=z0axjuy1_gy

  • sebebi komünizm değil, ovacık belediye başkanının muhteşem bir insan olmasıdır. dinden, ideolojiden, ırktan önce insan olmanın önemini göstermektedir.

  • mülteci ve arap aşıklarının gözüne sokulması gereken sokaktır. neredesiniz sevgili polyannalar? hani renk ve kültür çeşitliliği? ortadoğu bataklığına doğru adım adım çekiliyoruz. oyna devam mı?

    edit: mesaj kutumu dolduran sevgi pıtırcıkları var. daha 2 gün önce alanya'daydım. arapça'dan başka dil konuşulmuyor. boş yapmayın.

    edit 2: burası müslüman ülkesi beğenmeyen yunanistan'a, almanya'ya gidebilir diyen şeriat aşıkları var. 128 milyar yıl dahi geçse ben buradan gitmeyeceğim. atalarımın binbir zorlukla geri kazandığı bu güzel ülkeyi sizin gibi bedevi aşıklarına peşkeş çekmeyeceğim. bu ülkeyi karıştırıp, iç savaşa sürükleyip isviçre'deki banka hesaplarına güvenip kaçanlar olacaksa baştan uyarayım gittiğiniz yerde huzur bulamayacaksınız.

  • sıcak anne böreği ile başlayıp, bitmesi istenilmeyendir.

    sabahtan beri 1000'e yakın el sıktım, o börek benim hakkım ulan!

    5 sene sonrasından edit: öyle boktan bir belaya düştük ki, böreği buluyoruz da dostuna, sevdiğine dokunamaz olduk. böyle zamanda anlaşılıyormuş o sıkılan bine yakın elin güzelliği. hayırlı bayramlar.

  • bana ilk tanışdığımız günlerde bunu söyleyen kişiyle 5 yıl kadar ilişki yaşadım, sonrasında evlendim, evlendikten 3.5 yıl sonra boşandım. kendisinin çeşitli beyanlarından aşağıya parçalar bırakıyorum;

    "senin en kötü özelliğin kanaatkarlığın"

    "hiç hırsın yok"

    "bir şirkete bağlandın mı, oradan devam ediyorsun, isteğin yok vizyonun yok.

    "kendini sürekli eziyorsun, aşırı alçak gönüllüsün, kendini göstermiyorsun"

    vs.

    bugün gündelik hayatın bir çok konusunda ters düşer durumdayız. 6.5 yaşında bir oğlum var. velayeti annesinde.

    hakkımda bugün itibariyle söylediği olumlu tek şey şu sayılır: "sen çok iyi bir babasın"

    sonuç olarak: "babalık" vasfı, babalık vasfıdır. başka kulvarlarda size yardımcı olmayabilir. haberiniz olsun.

  • aradan geçen 11 yıl 4 saat saat sonra bile tazecik, dumanı tütebilen acı.

    yaşanan ilk acıysa ve anneler günü ise o gün, inanası gelmez hiç insanın. çok küçüktür bir de. daha yeni okumayı sökmüş, yakasına kızarmış elmayı takalı henüz bir ay olmuştur. ilk dönemdeki süper notlar erkenden ''sınıf geçme hediyesi'' isteme cesareti vermiştir ona. baba; oğlum ne isterse alırım deyince o da bisiklet istemiştir. tam istediği gibi oğlunu mutlu eden babanın tek şartı vardır ama. ''okullar kapanınca bineceksin''. peki denir babaya ama kendi kendini yer tabi kardeş.

    anneler günü sabahında ablanın reddetmesine karşı saatlerce yalvarır ''ablacım sadece 10 dakika, nolur babama söyleme ama'' diye. abla da dayanamaz, kıyamaz. verir bisikleti. o sayılı dakikanın yarısı olmadan kapı çalar. komşu kardeşin bisikletten düştüğünü söyler, çok sakin karşılanır, olabilir gibi. yerde yatan, üzeri örtülü biri vardır. var ama onun ayağındaki kardeşin ayakkabısı değil, bisiklette onun bisikleti değildir ki o benim kardeşim olsun. değil işte, hiç birşey onun değil ama bir anda oracıkta beliren babanın yürekten kopan çığlığı herşeyi özetler sana. üzeri örtülü o... canım kardeşim.

    ilk anda anlamazsın. aklın harçlığıyla anneler günü hediyesi almak için para biriktirmiş, süt dişi yeni çıkmış küçüçük kardeştedir. ama o nerde o... o merhametli minik yürek annesi olmadığı için üzüldüğü, zinciri pastan dönemeyen biskleti, ayağındaki ayakkabısı yırtık, 'benim bisikletim öyle değil, sen hep binersin, biraz giyeyim mi ayakkabını, veririm inince diyen sinif arkadaşıyla karşılaşır. ve sen bunları o gittikten yılar sonra, liseyede okuyan, hala ayakkabıyı saklayan o arkadaştan öğrenirsin. ölmek mi, öldürmek mi arasında sıkışırsın işte o zaman.

    yaşıtları üniversite tercihleri hakkında danışmak için abla bilip yanına geldiklerinde ise şakağındaki o şey boğazına dizer hayatını. 19 unda gözleri parlayan genç flörtlerinden bahsederken sen, gitmeden bir gün önce hasta olur diye dondurma almadığın, gözünün yaşına kıyamayıp bisikleti verdiğin, on dakika sonra gelecek olan canini düşünürsün. düşünmek istemediğin tek şey ellerinle üstüne toprak ettiğin kardeşinin kanina, canina biçilen paranin hesabina yatirilmak istenmesidir.

    o anda yüreğinde binlerce mum birden yanar. her gün birisi söner. ama birtanesi hiç sönmez. yediğin lokmanın yarısı acı geçer boğazından. keşkelerle yıllar geçer. suçluluk şakağına dayalıdır hep. kulağındaki onlarca küpe olmuş şey tek karındır. aci çok şey öğretmiştir. dost, düşman ayirmak kolaylaşmiştir sanki. bayramlar mezarlikta başlar, anneler günü karalar günü olur, takvimlerde doğum günü hep kirmiziya boyanir.

    yazarken yutkunmayi bile çok gören, ekran bozuldu mu ne, neden bu kadar bulanik dedirten bu aci, yarinki anneler gününü minicik bedenini toprağa koyduğu evladinin mezari başinda geçirecek annemin, babamin asla okumasini istemediğim şeyleri yazdirdi bana. hayat sadece acı değil ama. tadıdan yenmeyen şeyler de var. yüreğe ağir gelen bu duygudan siyrilmamin tek sebebi, anneme tapma nedenim, canimi istese düşünmeden vereceğim bir tanecik meleğimdir.

    o meleğin yazdırdıkları içinse (bkz: ablalarin kardeş sevgisi/@nunuca)

  • bir tek ben mi çıldıracak, delirecek noktaya geliyorum? sorun bende mi acaba, her şey normal de bir tek ben mi böyleyim diye düşünmeye başladım artık. sorun bendeyse bir deyin ya. bir tek sen böylesin deyin de bileyim. galiba artık delirme noktasındayım. şöyle bir piyasaya bakayım diyorum elimdeki telefonu falan fırlatasım geliyor. arkadaş ben mi deliyim yoksa bu ülke insanı çok ciddi bir akıl tutulması mı yaşıyor? nasıl alıştırıldı insanlar buna? kendine ford focus alan bir tanıdıkla konuşuyorum, 292 bin tl'ye aldığını falan söylüyor. oldukça normal konuşuyor. ford focus lan ford focus ya. focus. bir tek bana mı anormal geliyor bu işler. keşke akıl sağlığımı kaybetmeden şu ülkeden kurtulabilsem.

    edit: çok sayıda mesaj geldi, yalnız değilsin biz de aynı durumdayız diye. cevap veremediğim arkadaşlardan buradan özür diliyorum. çok sayıda mesajda da insanlar peynir, ekmek alamıyor ne arabası tarzında. arkadaş sen bu durumu peynire, ekmeğe indirgersen eğer, araba almayı lüks görürsen, önemli olanın peynir olduğunu düşünürsen daha çook binerler bizim tepemize. şu kafadan çıkmamız gerekiyor. araba almak lüks falan değil, sadece birileri tarafından halkın büyük bir bölümüne lüks hale getiriliyor. hayata yeni atılan, işine yeni başlamış insanlar için araba almak, ev almak hayalden başka bir şey değil artık bu ülkede. ama buna sesini yükseltmez ve peynir de zamlandı dersen eğer, yarın bir gün biri peynir alamıyorum çıldıracağım diye başlık açar. hangisi daha vahim?