hesabın var mı? giriş yap

  • bir artiztin huzunlu sonunu izletti bize az once. a a adana diye diye gitti. twitter hesabindan kendinden once yarisan yarismaciya ozurlu kontenjanindan katilmis heralde yazmis. bahsettigi yarismaci 30.000 lira kazandi kendisi ilk soruda elendi. boyle tipler ilk soruda elenince acaip bir huzur kapliyor icimi.

  • matematik bilmeyen suserları saptamamızı sağlayan dandik pizza dükkanları zinciri.

    bakın arkadaşlar temelden alıyorum 1>0, 2>1, 3>2,....... 32>30 .....

    yani neymiş "otuz dakikada pizzanızı getiriyoruz, getiremezsek pizzanız bizden." diyen bir kurum 32 dakikada getirdiği pizzayı ödemek zorundadır. bu kadar basit.

    şunu da not düşeyim kayda geçsin: son beş siparişimin hiçbirinde 45 dakikanın altında elime pizzam ulaşmadı. her seferinde aynı bahane "sistemdeki adresiniz yanlış görünüyor 10 dakikadır evinizi arıyorum." hemen laptop'u kapıp "bak güzel kardeşim bu site yemeksepeti.com size sipariş verdiğim site. bu da kayıtlı adresim. hata var mı? tarif açık mı? sorun benim adres kaydımda değil, sorun sizin bana abuk subuk promosyon postaları göndermek için adresimi eski haliyle kaydeden sisteminizde." dediğim zaman da ık mık deyip kaçıyorlar.

    yok iki dakkadan ne olurmuş, yok zart zurtmuş... 2 liradan ne olur her siparişi 2 lira eksik ödeyek mi?

  • (edit: bu örnek dan ariely'den alınmadır)

    a'li b'li c'li orneklerden kafam karisti diyenler. yanliz degilsiniz. yalniz da degilsiniz. yemeyip icmeyip internetleri arastirdim, gercek dunyadan bir ornek buldum:

    muhim bir dergi uyeligi durumu var. big okazyons. iki secim sunuluyor:

    1) sadece online materyale erisim: 60 dolar
    2) hem online erisim var hem de fiziki dergiyi postaliyorlar: 125 dolar.

    kicindan basindan elektronik alet cikan biri oldugum icin ilk opsiyonu seciyorum. insanlarin yuzde 68'i de boyle secmisler.

    peki simdi ortaya decoy'u koyuyorum. nedir:
    3) sadece fiziki dergiye uyelik (online erisim yok): kac? o da 125 dolar.

    noldu simdi? durduk yere 2'nin cok hesapli bir alisveris olacagina kanaat getirdim. bu uc secenek de varken ucuz olanini sadece %16'miz secmis, pahali olani ise %84. (decoy'u, yani yemi tabii ki kimse secmiyor).

    bu kadar basit bir yontemle, pahali urunu secenlerin yuzde 32'den 84'e firlamasi, tur olarak, hatta ben diyeyim genus, siz deyin phylum olarak topyekun ne kadar dangalak oldugumuzun kanitidir. bu islerle ugrasan bir pazarlamacinin, kendini diger insanlardan ustun hissetmemesine, acima ve empati duygularinin tamamen yitirmemesine, tuketimden baska hicbir deger yargisi bulunmayan manipulasyon uzerine kurulu o asalak sektorde bir omur boyu surecek kariyerine sevkle baslamamasina imkan yok.

    hicbir ek getiri olmadan butcesinin iki katina cikabilecek kadar ihtiyaclarindan habersiz yaratiklar olarak, liberal ekonomi baglaminda rasyonel karar vericiler olmaktan ve bu yolla serbest piyasanin insanligi surekli gelismeye itelemesinden bahsetmek biraz absurd.

  • forveti burak yılmaz olan takımın taraftarlarının, ofsayttan ustaca kurtulan forvet görünce devrelerinin yanmasını sağlayan maç..

  • diktatörünün yaşadığı sarayın toplamda 13 özel uçağı varken, yangın söndürme uçağı olarak envanterinde sadece 2 kayıtlı uçağı olan ülkedir. oysa;
    "bizi kıskanıyorlar" diye her yerde demeç verdiği yunanistan'ın 27 faal uçağı vardır.

    2 yıl önce kayyum atadığı hava kurumu'nun pilotlarını teknisyenlerini işten çıkarıp, kuruma ait 5 yangın söndürme uçağını da çürümeye bırakmıştır.
    çünkü ihale ile rusya'dan 3 uçak kiralayıp günlük 1.3 milyon tl ödemek hoşuna gidiyordur.

    ülkesinin diyanet kurumuna milyonlarca bütçe ayırıp ormanlık alan olarak bir hayli fazla olan ülkesine bu ihaneti yapan diktatör, yağmur duasına çıkıp pek ala yangınları söndürmeye niyetli de olabilir.

    tarifeli uçağa binmeyi itibarsız sayanların ülkesi burası, ama yangın söndürme uçağını da kiralayan ülke aynı zamanda evet.

    neyse böyle ülkeler de var işte. bizim ülkemiz gibi herkes yerli uçak araba yapıp, uzaya falan çıkmaya niyetli değil anlayacağınız.

    şükredelim. amin

  • insanı sinir eden bir durum.

    efendim, biniyorsunuz metro, tramvay, otobüs veya savaşçı bir ruha sahipseniz metrobüse ve boş yer bulamayınca ayakta yolculuğa başlıyorsunuz.

    oturacak bir yer bulma umuduyla etrafı süzüyorsunuz. kimsenin kalkıp da size yer vermeyeceğini anlayınca acaba kim kalkar da yerine otururumun hesaplarını kırk yıllık insan sarrafıymışcasına yapmaya başlarsınız.

    ve o an gelir... dakikalarca yerine oturmak için başında beklediğiniz kişi yerinden kalkmaya teşebbüs eder fakat tamamen terk etmez ve yerine oturacak kişiyi,
    sanki o koltuğun sahibiymişcesine,
    yıllardır emek vermişcesine,
    yerine geçecek kişiyi seçmenin ona tanınmış bir ayrıcalıkmışcasına seçer.

    kimse de çıkıp "birader/bacım/dayı/teyze zaten ineceğin durağa geldin, sanane sen indikten sonra yerine kimin oturacağından kendine veliaht mı seçiyorsun?" demez. diyemez. çünkü, biz de içselleştirmişizdir bu durumu ve hemen kabulleniriz.

  • cumhuriyetin kurulduğu zamanlar, yeni fabrikalar da beraberinde açılmış ama çalışmak isteyen işçi bulunamadığı için işçilerin en az 5 yıl çalışmaları karşılığında ayrılsalar bile alabilecekleri paranın teminatı olarak ortaya çıkmış bir şeydir bu kıdem tazminatı ve zamanla şimdiki halini almıştır. velev ki bugün kaldırılması gündemde, hal böyleyken bizler ötv’nin çok yüksek olduğunu, kaldırılması isterken. hükümet daha da tezat bir hareketle kıdem tazminatını kaldırmak istemektedir, bu ne yaman bir çelişkidir? bizleri yok etmek mi istiyorsunuz? kolayca işten çıkarılıp, taş mı kemirelim istiyorsunuz?! hiç mi vicdan, allah korkusu yok siz de? bu nasıl bir aymazlıktır, yardım et allah’ım!