hesabın var mı? giriş yap

  • sen haksizsin ne diye bu zamanda hastaneye hediye gondermeye calisir ki insan tuhafsiniz gercekten cok tuhaf!

  • basit hesapla karşıyakalı oluyor bu kişi ;

    kars : 36
    izmir : 35

    (36+35) / 2 = 35.5

    ve karşıyakamızın 103. yılı *

  • erkekli kızlı toplaşılmış içki içilmektedir. kafalar 1500 e yakınsamakta. bu sırada, grupta yan yana oturan bir çiftten dişi olanı, büyük bir şevkle insanlara bir şey anlatıyor. erkeği ise hayran hayran kızın gözlerine-dudaklarına bakıyor. ne anlattığına kulak vermiyor. kız lafının sonuna geliyor.*gülüşmeler*vs.. erkek hala kıza bakıyor. kız da artık elemana dönüyor.*ufak öpücükler*vs.. ve:

    e: aşkım içince çok güzel oluyorsun..
    k: ehi ehe *ayh çok hoşuma gitti tribi*.. ayrıca o kadar çok içmedim be, abartma.
    e: sen değil, ben içince çok güzel oluyorsun.
    k: #^\\#fail^#!!

  • düpedüz bir dayatma ve faşizmdir bu. tüm insanları aynı kalıba sokma çabasıdır. illumumatinin filan parmağı var mı bilmiyorum ama harbiden gına geldi bu saçmalıktan.

    hangi giyim mağazasına gitsen hepsinde aynı tarz. ne denesen şıp diye yabışıyor üzerine. ulan ibneler, herkes fimfit olmak zorunda mı? o giydiğin t shirt veya gömlek illa kabak gibi dötünü ortaya mı çıkartmalı? allahım nasıl bir zevksizlik bu. bu modayı kim çıkardıysa hepsinin allah belasını versin.

    hayır, ben de şişman biri değilim ama fena gıcık oluyorum buna. bi pantolon deniyorsun hepsi yapışıyor bileğine. ulan ben ayakkabının üzerine salınsın isiyorum. zaten 46 numara ayakkabı giyiyorum, çok tuhaf duruyor. zevkime göre bir pantolon bulamayacak mıyım. modelini, rengini beğendiğim tüm pantolonlar böyle. nerdeyse tüm kıyafetlerde de aynı durum. yetti artık be. tekrardan, estetik anlayışınıza sıçayım!

  • bunların bir kısmı yazar, çizer, sanatçı tayfasıdır. normal bir mesai anlayışları yoktur. bir kısmı bir yerlere freelance iş yapıp para kazanır. bazıları iş yemeği ayağına hesabı şirkete sokup bir kaç saatliğine de olsa bu kalabalığın arasına karışmıştır. diğer bir kısmı ise patrondur. akşam üzeri ofise şöyle bir uğrar, işleri kontrol eder, ay başı yakınsa muhasebeye maaş ödemelerini biraz erteleyelim diye talimat verir, sonra da tekrar alemlere akar. bir de hiç bir iş yapmadan koca-baba parası yiyenler vardır. bunlar zaten hal ve tavırlarından kendilerini belli ederler. ha bir de bir gün parayı bulursa ilk iş bunların arasına katılacak olan, ama şu sıralarda sadece önlerinden geçerken "mnagoduglarımın" diye söylenmekle yetinenler vardır. bunlar da sanırım biz oluyoruz.

  • khk ile ihraç edilip ardından temize çıkan ama nedense işe iadeleri gerçekleşmeyen on binlerin olduğunu bilmeyenler bu ne iş diyor.

    doktor'un ataması akrabası khk'lı diye yapılmıyor ama şaban dişli elçi, adil öksüz'ün yeğeni belediye başkanı, kavakçı ailesi maaile devlet görevlisi, bekir pakdemirli bakan olabiliyor.

    edit: doktor değil öğretmenmiş.

  • ...
    simit yok mu simit. yiyoruz ya hani. o simidi bi düşünüyorum da yani o simidin ortasında bir delik var ya o boşluğa ne oluyor? biz yedikten sonra yani o boşluk nereye kayboluyor yani? hayır onuda yiyorsak çünkü hava yutmuşuz gibi oluyor da böyle gaz mı yapmasa sonra korkusu var hep içimde onu yemesek mi acaba yani? o gaz insanı öldürür biliyor musun? o simitin ortasındaki o boşluk adamı öldürmüş...
    ...

    konu değiştirirken bile beyin yakan dizi

    edit: link

  • şu zor günlerde en çok ihtiyacımız olan sevgi insanı.

    hikayeme gelince;

    25 senelik hayatımda ilk kez bugün rastladım kendisine. okul harcını yatırmak maksadıyla koyuldum yola. çeşitli genişlik ve derinlikteki su birikintilerinin üzerinden atladım, sağından solundan dolandım. amacıma ulaşmak için önümde sadece 15 metrelik bi mesafe kalmıştı. gel gelelim 15 metrelik bu mesafenin sol tarafında duvar, sağ tarafında ise, ortasında şu zamana kadar gördüğüm en heybetli su birikintisini barındıran, tek tük arabaların geçtiği bi yol vardı. kaldırım da en fazla 40cm genişliğinde.

    o esnada pda'ime --objective update-- mesajı geldi: -ekmek al!!*

    daracık kaldırım üzerinde ilk 5 metreyi sorunsuz olarak yürüdüm. önümde koskoca bi 10 metrelik mesafe vardı daha. o sırada köşeyi hızla bi araç döndü. panikledim. kaçacak hiçbir yerim yoktu. hiç bu kadar çaresiz kaldığımı hatırlamıyorum. eğer o hızla gelmeye devam ederse donuma kadar ıslanıcam. duvarla bütün oldum, gözlerimde dehşet ifadesi... artık sadece o sürücünün insafına kalmıştım. zaman yavaşlamıştı o an sanki, bütün algılarım keskinleştiğini hissettim hatta bi ara uzay geometrisinden 1-2 alan formülü bile hatırlar gibi oldum. aracın su birikintisine varmasına bir kaç metre kalmıştı ki artık gözlerimi kapadım. ne olduysa o an oldu işte. ıslanmamıştım... gözlerimi açtım. araba yavaşlamış, içindeki şoför ise bana bakıp gülümsüyordu. gülümsedikçe etrafa ışık saçıyordu adeta. zaman normal seyrine döndüğünde arkasından bakakaldım öylece. medeniyet dediğin böyle bir şey olsa gerek dedim içimden. gittim harcı yatırdım. eve giderken de ekmeği unuttum...

    bu nasıl bir empati yeteneğidir a güzel insan

    (bkz: yağmurlu havada su sıçratan şoförler)

  • çok enteresan bir şeklini görmüştüm.

    yolda yürüyorum, yaşları taş çatlasa 12-13 olan çocuklar top oynuyor. içlerinde aynen böyle bir çocuk, ama herkes gibi ronaldinho, alex, lincoln, delgado falan değil... fadıl vokri.

    - fadıl vokri!.. fadıl vokri!... şuuuuttt!... hay amını skym...

    ulan dedim, kimdi lan bu fadıl vokri? vardı böyle biri ama kimdi? sonradan hatırladım. takriben 15-16 yıl önce fenerbahçe' de oynayan sıradan bir futbolcuydu. peki bu eleman nerden biliyor fadıl vokri'yi? yaşı el vermiyor bir kere... efsane biri de değil herif. hadi bi yerden duydu diyelim, ulan başka futbolcu mu yok koca memlekette? ne düşündürmüştü velet beni o gün.

  • allah düşmanımı bile buna mecbur bırakmasın, olay karşılıklı flörtle çözülsün. valla bak. normalde cesurumdur, dışa dönüğümdür, lafımı da kimseden sakınmam ama şunu yapabilmek için 9 ay düşündüm, söylemeden . baktım olmuyor, çevremden de duyuyorum "bir şeyler olacak gibiymiş x'le y arasında.", eski kız arkadaşı sürekli konuşmaya çalışıyormuş bilmem ne, belki iki üç hafta sırf konuşmamı planladım ama nasıl stresliyim, nasıl gerginim. neyse en sonunda üç saniyeliğine beynimi kapatarak düşünceleri, endişeleri bir kenara ittim ve "konuşmamız lazım" dedim, doğru zamanı falan da beklemedim. planladıklarımdan aklımda kalabilenleri söyledim. arada düşünmüyor değilim, "bunu da söyleseydim, bunu da bilseydi, bana böyle dediğinde ben de şöyle deseydim ikna ederdim belki" diye ama sonra diyorum ki, ne değişecekti?insanların kalbini yarım saatlik bir konuşmayla veya bir cümleyle elde edemezsiniz sonuçta.

    o hayatına devam edip başka kızlarla çıktı, ben ise hep kendimdeki eksikliği merak ettim.

    2018 editi: ya siz ne güzel insanlarsınız, sene olmuş 2018 bana hala "kardeş kendinde eksik arama, onun kaybı" diye mesajlar geliyor. hızlı özet geçeyim, ondan sonra da hoşlandığım erkeklere açılmaya devam ettim. devam ettikçe daha kolay geldi, daha da devam ettim. ve yaşım ilerledikçe de daha kolay olumlu yanıt almaya başladım. olay ergenlikteymiş.