hesabın var mı? giriş yap

  • 676 sayılı khk ile üniversitelerde yapılan rektörlük seçimlerinin kaldırılması durumu. bunu yapanlar, "cumhuriyet seçimle gelmedi" diye ağlayıp padişahlığa özenenlerdir. "allah bizi okumuşların şerrinden korusun" diye dua edenlerdir.

    he seçim varken ne oluyordu? neredeyse raşit tükel'in yarısı kadar oy alan istanbul üniversitesi rektörü mahmut ak, "daha her şey bitmedi" diyebilecek kadar arsızlaşıyordu.

    yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin.

    debe editi: henuz bir universite ogrencisiyken, 50/d mucadelelerinde tanidim onlari. onlar is guvencesi icin mucadele ediyorlardi, biz hocama dokunma deyip dayanisiyorduk. en onde, hic yilmadan binlerce arastirma gorevlisinin hayatini kurtardilar.
    50/d eylemlerinin one cikan temsilcileri levent dolek, cemil ozansu, barkın asal, savaş karabulut, deniz morva ve daha bircok egitimsenli hoca, bu khk ile universiteden atildilar.
    once feto'den gozaltina alinan, sonra serbest birakilan taylan eren yenilmez de atildi.
    atilanlardan erhan kelesoglu ne demis:
    "bu akşamki khk ile üniversiteden atıldım.iü'de benimle birlikte atılan herkes eğitimsenli, muhalif, solcu arkadaşlarım. rütbe der takarız."

    onlarin sayelerinde halen universitelerde gorevlerine devam eden akademisyenler, dayanismazsaniz insan degilsiniz.

  • kendisiyle sorunum yok tanımam etmem kanzuk ile evleniyormuş allah mesut etsin ama kendi deyimiyle sözlüğe geçen gün üye olan birinin sözlük şartlarının hiçbirini yerine getirmeden sadece sözlüğün sahibiyle evlenecek diye yazar yapılması adil mi? diktatörlerin ülkelerinde eşlerini bi yerlere ataması gibi tamamen torpil. sözlükte yıllardır bekleyen çaylaklara hakaret. ülkede adaletsizlik, torpil, adam kayırmacılık her yerde. kanzuk avukat bir de, adaletten yana yemin falan etti cübbe giyerken. neyse beni de lanetli çaylak yapar birazdan. güç elinde nasıl olsa.

  • oflu bir baba ve bandirmali bir anneden 1907 yilinda gumulcine'de dogmu$, turk yazininin en onemli isimlerinden biri olmayi ba$armi$, 1948'de ise katledilmi$ olan aydin..

    hifzi topuz'un eski dostlar adli kitabinda anlattigi uzere, 1928-1930 yillari arasinda egitim icin almanya'da bulundugu donem sabahattin ali'nin ya$amina yon veren bir donem olmu$.. her $ey tren yolculugu sirasinda upton sinclair'in romani oil'i okumasiyla ba$lar.. yillar sonra rasih nuri ileri'ye anlattigina gore sabahattin ali, bu kitabi bitirince, "bu romanda olanlarin onda biri dogruysa namuslu bir insan mutlaka solcu olmalidir." der..

    yine ayni kitapta anlatilan bir aniya gore, sabahattin ali'nin aydin ortaokulu'nda almanca ogretmenligi yaptigi donemde, istanbul'dan donu$lerinden birinde trenden inmi$, bir de bakmi$, istasyondaki sivil polis kendisini izliyor. sabahattin ali'nin elinde iki valiz varmi$, hava da sicak mi sicak, polis de pe$inden geliyor.. ali biraz yurudukten sonra, durmu$, polis memuruna,

    "nasil olsa eve kadar pe$imden geleceksin," demi$,
    "hava da sicak, bari $u valizin birini de sen te$iyiver."

    adam da bir an $a$irip duraklami$, sonra da, "pekala, insanlik oldu mu?" demi$ ve bavulun birini yuklenmi$, iki eski dost gibi ahbaplik ede ede eve kadar gitmi$ler..

  • bulgarlara neden kızıldığını anlayamıyorum. ucuz bulmuş alıyor. biz de zamanında hopa'da aynısını yapardık. kızılması gerekenler bulgarlar değil..

  • kadir bey'in bu tartismada verdigi tokat gibi cevap beni benden almistir..

    'bu sayfadaki yazilarin hepsini okudum ve mahmut, sen haksizsin ibne. seni kiniyorum, ve sana laflar hazirladim.'

    edit: aradan 9 yil gecmis hala ilk gunku kadar ilginc geliyor. ayrica zaman ne kadar hizli geciyor bu ne be?
    edit2: buyur 14 yil olmus..
    edit3: allahim 20 yil olmus su hale bak, zaman nasil hizli geciyor napacagiz boyle ya

  • kanserle mücadelede oldukça etkili olduğuna dair hakkında pek çok çalışma olan, literatürde curcumin ve turmeric anahtar sözcükleri ile hakkında yapılan çalışmalara ulaşılabilen, çok şifalı bir baharat.

    özellikle beyin tümörlerinde, en baba kemoterapi ilaçlarının bile aşıp aşamadığı belirsiz olan beyin kan bariyerini, yapılan hayvan* deneylerinde aştığı ispatlanmış. hastalarla yapılan çalışmalarda da kayda değer sonuçları var. o yüzden şu anda beyin tümorü hücrelerine ulaştığı bilinen tek besin.

    ayrıca kemoterapi sürecinde "chemoresistance" gelişmesini önleyen ve tümor hücrelerinin ilaçlara olan direncini kıran zerdaçal'ın tek kusuru "yağ"da çözünebilir olması.*

    bu özelliği göz önünde bulundurarak zerdeçalketen tohumu yağı, hindistan cevizi yağı, balık yağı, avakado veya yoğurt ile karıştırarak tüketmek gerektiği çeşitli akademik kaynaklarda yazıyor. bunlar hep amerikan araştırmaları olduğu için yağ çeşitleri böyle antin kuntin tabi. bizim halis muhlis zeytinyağımız, ev yoğurdunun kaymağı gibi bir yağ depomuz varken avakado rendelemeye hiç gerek yok bence.

    ayrıca beyin tümörlerinde, çözünen zerdeçal'ın beyne ulaşmasını kolaylaştırmak ve genel olarak çözünürlüğü arttırmak için zerdaçal'a karabiber eklemek, tercihen aç karnına tüketmek ve bir miktar ısıtılmış yağ kullanmak gerekiyor.

    erkan topuz'a da hakkında bu kadar bilgiyle gidince adam da bir şaşırdı zaten. onun verdiği tarif ise, zeytinyağı, karabiber, nar ekşisi ve zerdaçal'la bir karışım hazırlayıp bunu kahvaltıda esmer ekmek kabuğunu bana bana tüketmek yönünde oldu.

    ha bir de şu anda dünyada kanser oranı en düşük ülkelerden biri hindistan. üstelik kanserli hastalar arasında metastaz oranı en düşük, yaşama süresi en uzun ülke sanırım hindistan. yani adamlar kanser olmuyor, olsa da kanser yayılmıyor, yayılsa da öldürmüyor! ve bu konuda yapılan bazı çalışmalar bu durumun hintlilerin aşırı baharatlı mutfağı, özellikle de zerdeçal, zencefil, köri gibi baharatları çok yoğun tüketilmesi ile yakından alakalı olduğunu gösteriyor.

    sözün özü; faydaları saymakla bitmeyen bu baharatı ucundan kıyısından değil, tam ortasından hayatımıza sokmamız lazım. misal bizim evde artık kaynayan her tencereye en az 1 tatlı kaşığı zerdeçal ekleniyor. yemeklerimizin ortama 6 kişilik yapıldığını düşünürsek fark edilir bir tat değişimi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. fakat gözle görülür bir renk değişimi var tabi. yayla çorbası gibi beyaz çorbaları yaparken tencereye değil, tabağa eklemek daha mantıklı ama bunların dışında dolmadan köfteye, kısırdan böreğe her yemeğin içinde kendine yer bulabilen bu mucize baharatı yiyin yedirin diyor, entryi bağlayamadan noktayı koyuyorum.

  • karizmaların tavan yaptığı fotoğraf çekimidir. özellikle hakan balta, sneijder ve riekerink'e çok yakışmış.

    işte o poz

    fenerli arkadaşlar kıskanmış olabilirler, sizinkilerin de efsane bir pozunu vereyim madem de bir yerleriniz şişmesin. buyurun

  • istanbul'da kahvaltı servisi veren bir çok mekanda menüde köy kahvaltısı yazmış olmasına rağmen ürünlerin bir çoğu market malıdır.

    eski kaşar der ama bim'den alınan 3'lü peynirdir.
    köy yumurtası der ama muhtemelen o da bili bili
    verilen çay seylan

    gelen hesap gerçek köyün yarı ederi.

    şehir kahvaltısı yazamıyorlar tabi.

    debe editi: senin anıtkabirin olmayacak.. sen sadece öleceksin. yaşasın mustafa kemal atatürk ilke ve inkılapları!

  • hin bi abiymiş. yaşadığı şehrin ileri gelen 100-150 kişisine, "herşey ortaya çıktı, çabuk kaç" cümlesinden ibaret imzasız mektuplar yollamış. ertesi gün 10-15 kişi terketmiş şehri.

  • :/

    kelimeyle ifade edemedim özür dilerim.

    "redd-i miras" diyince hemen "aman!". kulağa kötü geliyor diye çünkü. halbuki hiç alakası yok.

    şimdi diyelim ki baban borç yaptı. sen hiçbir söz sahibi olamadın bu konuda. belki senin için borca girdi, bilemezsin, ama o borç karşılığında bir mal mülk proje tiyatro herneyse, birşey edindi. yani "maddi" bir karşılığı var. sonra da baban vefat etti. iki seçeneğin var.

    1) mirası alacaksın, vergini vereceksin, mal mülk -varsa- kalacak, ama borçlar da gelecek. ödeyecek paran varsa ödeyeceksin.

    2) mirası reddedeceksin. mal mülk -varsa- gidecek, ama hayatının baharına da borç yüküyle başlamamış olacaksın.

    gençler ikincisini seçmiştir.

    sana ne?

    şimdi gelmiş bazıları "vay efendim onun mirasına nasıl sahip çıkmaızya09a" mahiyetinde birşeyler filan deniyor.

    çocuklar manevi mirasını reddetmedi ki? maddi mirasını reddetti. borcuyla malıyla -kaldıysa- onu reddetti. eğer "sanatçıya vefa" ise belki de çocukların eğitimi için olan yapılmış borçlar -ki manevidir, karşılığı yoktur- borçları ister istemez çocuklar üstlerine aldılar zaten. o sorumluluk zaten onlarda var.

    hayata temiz başlamak onların da hakkı. ama sen kendi uydurmuş olduğun bir sorumluluk ile o gençlere bu borcu yüklemeyi "namus borcu" filan gibi görüyorsun.

    bravo.

    aynı şeyi başkaları sana "ataların için ölmelisin" filan şeklinde de yapıyor, hatırladın mı?