hesabın var mı? giriş yap

  • yükselmemiştir, adeta patlamıştır.

    çok genç sayılmam, 30’um.
    1 tane müslüman arkadaşım yok. bildiğin yok. 10’a yakın arkadaş var 1’i bile müslüman değil.

    liselilerden ve üniversitelilerden hiç bahsetmeyeyim. dua bilene entelektüel diyolar.
    kısacası dini sevmiyor, hayatlarını kendi istedikleri gibi yaşamak istiyorlar.

    bir de, bir üst kuşağa bakıyorum. geneli akp türkiyesini yaşıyor. din hayatın heryerinde.

    türkiye çok keskin bir yol ayrımına girdi ve işin rengi günden güne değişiyor, geri dönülemez şekilde.
    ateist olup da müslümanlığa döneni görmedim daha. yalnız müslümanlığı bırakıp ateist olan bir çevrem var, değişime gözlerimle şahit oldum. her sene 1 2 arkadaşın nasıl sorgulayıp da bıraktığına.

    edit: imla, düzeltme vs.

  • öncelikle bu başlıktaki ilk entrymde (#42220195 ) on adet kısa roman incelemesi yapmıştım. burada ise roman dışındaki türlerden seçilmiş on adet ince kitap önerisi mevcut. sırasıyla:

    -iki tiyatro oyunu
    -iki şiir kitabı
    -iki deneme kitabı
    -iki öykü kitabı
    -iki sinema kitabı

    üstüne kısa kısa notlar mevcut. tabi yapıtları rastgele seçmedim. başlıkta belirtldiği üzere, ufku iki katına çıkaracağına inandığım kısa yapıtları dikkate aldım. en nihayetinde benim ufkumu katlayanlar bu yapıtlar. bir başkası için hafif gelebilir. saygı duyarım.
    .............................................................................................
    - kral oedipus: edebiyat tarihinin en etkili birkaç oyunundan biri. sophoklesin bu eseri başta edebiyat ve psikoloji olmak üzere hemen hemen tüm bilim ve sanat dallarını az ya da çok bir şekilde etkilemiştir. hatta hiç abartmadan şunu söyleyebilirim ki eğer bu yapıtı okumamışsanız, baba figürünün etrafında dönen özellikle hamlet ve karamazof kardeşler gibi edebiyatın en temel taşlarını eksik okumuşsunuz demektir. ya da başka bir ifadeyle bu yapıtları yeniden okumanız gerekecektir. efsane yönetmen pier paolo pasolini' nin sıradışı uyarlaması da izlenesi.

    - godot'yu beklerken: belki yirminci yüzyılın en iyisi değil ama kesinlikle en çok tartışılan ve en etkili oyunu. beckettin bu absürd yapıtındaki iki temel kahraman, oyun boyunca ne veya kim olduğu hiçbir zaman açıklanmayan godot adli birini beklerler. kimdir bu godot bilmiyoruz. god kısmından hareketle tanrı yorumunda bulunan eleştirmenler olmuştur. ama benim de çok sevdiğim yazar selçuk altun'un godot= god + idiot önerisi yapıtın içeriği de düşünüldüğünde akla yatkın bir ihtimal olarak görülüyor. zaten bu öneri dünya edebiyat çevrelerinde bile yankı bulmuştu. varoluşu sorgulayanlara birebir.
    ..........................................................................................................

    rubailer : şunca yapıt içerisinde övgüye ve tanıtıma en az ihtiyaç duyulan eser budur sanırım. zaten sadece türkiyede değil tüm dünyada büyük bir hayran kitlesi vardır. ömer hayyam, özellikle tanrı cennet-cehennem ve kader anlayışı üstüne olan rubaileriyle şiirin düşünce boyutuna çok şey katmıştır. ancak işin enteresan yanı, ana dili gibi arapça bilen, ortaçağın tüm dünyada en büyük matematikçilerinden biri kabul edilen ve mükemmel bir astronom olan ömer hayyam'dan bile çok bilmiş sözlük yazarlarının olmasıdır. hatta kuran'da şarap geçmiyor iddiası hakkında yazdığı bir entrysi (#46696229) geçenlerde sözlükte debeye bile girmişti. ömer hayyam ise kuranda şarap olduğunda ısrarcıdır. nitekim şiirlerinde tanrıyı ve öteki dünyayı sorgularken şarabı özellikle vurgular. peki arapça bilmeyen benim gibi kişiler kime güvenecek? ana dili gibi arapça bilen ve dünya tarihinin en etkili matematikçilerinden ve astronomlarından biri olan ömer hayyam'a mı, yoksa bu tatlı su müslümanı ak-trolle mi? şu entryi yazarken bir daha baktım, şaka maka hala yüzlerce kişi favorilemiş ilgli entryi.

    masumiyet ve deneyim şarkıları: bilindiği üzere william blake sonradan kültleşen bir şair ve ressamdır. bu eseri de kendi döneminde pek itibar görmemiştir. ancak şimdilerde edebiyat tarihinin en önemli şiir hazinelerinden biri sayılır. eser aslında iki kitaptan oluşur: çocuksu bir dille yazılmış ve çocuksu masumiyeti dile getiren optimist şiirlerin yer aldığı masumiyet şarkıları ve pesimist havanın hakim olduğu biraz daha ağır bir dille yazılmış deneyim şarkıları. peki bu iki kitabı tek kitapta birleştirme gerekçesi nedir? ilk bölümdeki şiirlerin hemen hemen tamamı ikinci bölümde yeniden yazılmıştır. ancak çok önemli bir farkla: ilk bölümdeki masum çocuk artık büyümüş ve dünyadaki tüm kötülükleri görmüş, acıları deneyimlemiş biridir. dolayısıyla ikinci bölümdeki şiirlere pesimist hava hakimdir.
    .........................................................................................................

    dinle küçük adam: türkiyede de oldukça sevilen ve okunan felsefik bir yapıt. wilhelm reich'in artık klasikleşmiş olan bu uzun söylevi yayımlandığı dönemden beri tüm gençliği derin etkisi altına almıştır. kişinin bir birey olmaktan ziyade, devletin basit ve sıradan bir üyesi ve hatta şakşakçısı olduğu, din, örgütler ve çeşitli inanç sistemlerinin kişiyi iyice silikleştirdiği gibi daha pek çok noktaya değiniyor. sadece şu küçük alıntı bile kitabın kazandıracağı bakış açısını özetlemeye kafi: " küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter. büyük genaralleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. en az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez."

    cehenneme övgü: yine oldukça bilinen bir yapıt. gündüz vassafın bu denemeleri çeşitli kavramlara sıradışı bir bakış açısı sunuyor. özellikle din, delilik, aşk, gece ve devlet gibi temel kavramları çoğu kimsenin farkedemeyeceği bir pencereden anlatıyor. yapıtın geneline pesimist ve boğucu bir hava hakim. ancak dünyanın gidişatına ve insanlığın son haline reel gözlerle baktığımızda polyanacılık oynamanın gereksizliği zaten bir tokat gibi yüzümüze çarpar.
    ............................................................................................................

    kızgın ova : açık ara en sevdiğim öykü kitabı. öykü okumasını çok seven biri olarak juan rulfo'nun bu sıradışı öyküleriyle ilk kez karşılaştığımdaki şaşkınlığım anlatılır gibi değil. öyle oku - geç öyküler değil bunlar. kişiyi sarsar. meksika köylüleri üzerinden tüm insanlığı anlatır. temalar evrenseldir. bunun yanında öykülerde klasik anlamda bir başlangıç ya da son yoktur. sanki hepsi birer fotoğraf karesidir. alışılmamış dili ve modern tekniklerin uygulandığı kurgusuyla ayrıcalıklı bir yeri vardır. hem zaten bunca yıldır ekşide okur-yazarım, şu juan rulfoyu anlatmak ve yaymak için onlarca entry yazdım. ama ilgili başlıklara arada bir göz atıyorum. değişen bir şey yok. lan zaten hepi topu iki kitabı var. toplasan 250 sayfa etmiyor tüm yazdıkları. yalvarıyorum okuyun. emin olun franz kafka derinliğinde öyküler (kızgın ova) ve yüzyıllık yalnızlık yetkinliğinde bir roman (pedro paramo) bulacaksınız. boşuna değildir üç büyük yayınevinin de (yky, doğan, can) eserlerini basması.

    bir delinin hatıra defteri : dostoyevski, o meşhur cümlesinde," hepimiz gogolün paltosundan çıktık" der. sadece bu cümle bile bu yapıtın rus edebiyatındaki önemini vurgulamaya kafi. tabi anlaşılacağı üzere dostoyevski, bu palto sözcüğünü çift anlamlı kullanır. çünkü bilindiği üzere palto, bu kitapta da yer alan nikolay gogol'ün en önemli öykülerinden birinin adıdır. bu yapıttaki üç öykü sadece rus edebiyatının değil, tüm dünya edebiyatının da temel yapıtlarındandır. bu öykülerde rus toplumunu tüm yönleriyle görmek hiç de zor değil. hatta rus toplumu üzerinden sıradan hayatlar süren tüm insanlığı, devlet ve mevki gibi kavramları anlatmıştır dersek sanırım abartmış olmayız. ayrıca, açıkçası franz kafka bu öyküleri okudu mu bilmiyorum, ama memurları bu derece yetkin bir biçimde acziyet içerisinde gösteren başka bir yazar aklıma gelmiyor. gerçi bir de çehov var tabi. çehovun özellikle "memurun ölümü" adlı üç-dört sayfalık kısa öyküsü bile yüzlerce sayfalık bir inceleme gerektirecek kudrette.
    ..............................................................................................................

    filmlerle sosyoloji: sinema ve filmler üzerinden sosyoloji denemesi. sinema üzerine okuduğum en mükemmel kitaplardan biri. zaten önsözünü pop-sosyolog ve filozof slavoj zizekin yazdığını söylemek kitabın önemi hakkında yeterince fikir verebilir. brazil, dövüş kulübü tanrı kent, hayat güzeldir, sineklerin tanrısı ve hamam gibi sinema tarihinin en etkili filmleri üzerinden kurmaca ve gerçeklik ilişkisi incelemeleri. zizek'in deyimiyle, "filmlerin asla sadece film olmadığını bilenler için" bir başucu kitabı. nette bolca pdfsi mevcut.

    sinema nedir : sinema tarihinin belki de en etkili eleştirmeni olan andre bazinin en önemli yapıtı. sinemayla az çok ilgilenen hemen herkesin uğramadan yapamayacağı bir köşe taşı. bazin'in sinema tarihinin en önemli iki akımı olan fransız yeni dalgasının fikir babalığını ve italyan yeni gerçekçiliğinin bir numaralı kuramcısı olduğunu hatırlatmakta fayda var. bu yapıtında ise bazin, sinemanın diğer sanat dallarıyla ilişkisine, en sevdiğim yönetmenlerden ikisi olan charlie chaplin ve robert bressona, pek sevemediğim orson wellese ve elbette sinemanın sanat olarak kabul edilmesinde en önemli etkilerden biri olan italyan sinemasına kadar birçok konu ve yönetmene değiniyor.

  • atv nin önünden geçmiştim bi defa, ali kirca haber sunuyordu ben otobusun icinde tavsan gibi bakmistim. tvde ciktim mi bilmiyorum. barbaros bulvarinda.

  • türkiye şartlarında saçmalıktır. biri daha çok güzel noktaya değinmiş; "türkiye'de kibarlık, korkaklık olarak görüüyor". sonuna kadar katıldığım cümle.

    bakın haftasonu bir yerden yemek siparişi verdim. baya güzel pahalı bir yer ve yemek. saat 7.30 gibi gelsin dedim. tabi dediler. adresi verdim. süper. ödemeyi de yaptım. harika.

    saat 7.30 oldu, gelen giden yok. 35-40-45 oldu eeh dedim 2 saat önceden bu saat için siparişi verdim 15 dakika da geç kalınmaz ki.

    aradım mekanı, dedim 7.30 siparişim henüz gelmedi, nerededir?

    "bakıyoruuuum, 7.30'a sipariş yok." oldukça kaba bir tonlama ile.

    bir yanlışınız olmalı, 7.30 için x x x x siparişi verdim ve ödemesini de yaptım.

    ben kibarca bunları söyledikle cevap şu;

    "beyfendi, yog işte yani gözükmediğine göre yog. veriyorsan alayım yeni sipariş. en erken 9 gibi glir yalnız."

    işte o an tekrar türkiye moduna girip, tüm o kibarlığı bırakıp; akşam akşam beni oraya getirtip rezillik çıkarttırma, ben saat 7.30 için ödememi yaptım, fişim de elimde. verdiğim sipariş yarım saat içinde ya gelir ya da ben gelirim oraya. başka da bir çözüm kabul etmiyorum demem üstüne.

    "tamam beyefendi ne demek, benzer bir sipariş vardı zaten şu anda yola çıkmak üzere, hemen onu size yönlendiriyorum. en geç 10 dakika sonra sizde."

    türkiye'de kabalık her şeydir. kabadayılık inanılmaz güzeldir.

  • ülkemiz şöyle kalsın isteyenlerin torunlarının iddiası.

    ebedi başkomutan gazi mustafa kemal atatürk sayesinde böyledir.

    biliyoruz dedeleriniz, neneleriniz sevr antlaşmasından kurtulduk diye kahroldular, mezarlarında ters döndüler fakat yapacak bişeyleri yoktu türkler kazandı!

    edit: sevr'in hangi zor şartlar altında imzalandığını araştırmamızı öneriyor :)) sen şu anki türkiye cumhuriyeti toprakları hangi zor şartlar altında kuruldu onu araştır. o şartlar altında iken dahi gazi onlarca fabrikayı bu milletin hizmetine nasıl sundu onu araştır. cehalet ayıp değildir, cehaletten kurtulmamayı istemek ayıptır.

    edit: sıradan bir cahil. iki gün sonra silmiş. bunlara alıştık. alışkın olduğumuz için de capsler kenarda bekliyordu.

    caps 1

    caps 2

  • birbirini sevmeyen ve birbirine guvenmeyen 20-30 adamin 10.5 saat ayni odada kapali kalmasidir. bu yaniyla bana biraz bunuel'in mukemmel filmi exterminating angel'i hatirlatti.

    bir tane kadin yoktur iclerinde. dogal olarak cocuk da yoktur. cocuk olsa her sey cok farkli olabilirdi.

    ne dusunmustur bu adamlar acaba o odada 10.5 saat otururken.

    fiziksel acidan cok rahat gectigini sanmam. muhtemelen o rahatsiz kumas pantalonlari icinde terleyen bacaklari ve sair bolgeleri kasinmistir. ayakkabilari vurmustur. burnunu karistiran olmus mudur. eger olduyda bundan igrenenler de olmustur. osuran kesin vardir. bunlar yasli adamlar. prostati ve gastriti olanlar sikinti yasamistir.

    onlar onemsiz de ne dusundu bu birbirine guvenmeyen adamlar. aramizda paralelciler olabilir arkadaslar. cok dikkat etmeliyiz.

    simdi rte ile asker dislerini gicirdatarak da olsa uzlasmis. ama kesin icinden ulan darbe olur mu diye soran vardir. tabii her iki taraftan da.

    en basit seyleri dusunen reisin kurmaylari olmustur. reis o araziyi bana soz vermisti ama "lunaparklar ve beton parklar bakaninin" yegenine paslamislar. olacak sey degil. su 2b arazisini de sirk ve evkaf mudurunun kayincosu almisti. biz neciyiz burada. ya da ne bileyim cişişleri bakani danismanlara fazla yakin, guven olmaz bu adamlara. acaba aksam yemegine kebap mi getirtsek disaridan. buranin yemekleri pek yavan oluyor. hanima bir mesaj atmali bu is uzayacak gibi.

    askerlerin cogu bolca emeklilik dusunmustur tahminimce. bodrum'a mi tasinsak marmaris mi. hanim marmaris diyor ama su muteahhit bir katalog gosterdi bayildim. oglan gene arabayi carpmis. bizim albay'a soyleyelim de evin boyasi ile ilgilenecek asker cocuklari ayarlasin. ulan bu tayyip de yaman adam cikti ha. ama hele bir dussun gorurum onu ben. yilmaz ozdil namussuzu iyi yazmis ama naaparsin. eskiden olsa viski soylerdik arada. bu pkk'da iyice azitti. aslinda bu ulkeyi en iyi ben yonetirdim ama neylersin.

    mesela 10.5 saat icinde cikip da soran olmus mudur. yahu sen paralel diyorsun ama benim devre arkadasim 5 yil sucsuz hapiste kaldi. sen niye ses etmedin. icinden misal lisede benim harcligim erken biterdi de ondan borc alirdim, ulan bir ziyaretine gitmedik demis midir. dememis olabilir.

    arada namaz icin ara verilmisse subaylarda urkek bir tedirginlik olmustur mutlaka. katilsam mi? yok lan biliyorlar namaz kilmadigimi arkamdan makara yapar.

    kisa adam ne dusundu acaba. ne zekiyim ben be. bunlarin hepsinden zekiyim herhalde. keske bir zeka olcer olsa da taksalar hepmize surada. kesin hepsinden zeki cikardim. en kotu ikinci falan olurdum. su kel benden zeki midir. yok lan degildir.

    reis paralelleri dusunmustur bir de bilal'in neden bu kadar boyle oldugunu. arada obama'ya gicik kapmis olabilir. malum saglik sorunlarindan dolayi iyice yorgun dusmustur. bir de bakanlardan yanlis laf eden olmussa cok ters bakmis olabilir. altina sicmistir adamcagizlar. arada kupon arazi falan gecmistir aklindan. ya biraksaydik butun bunlari da yerlesseydik karadenizde bir sahil kasabasina. namazimi kilardik, yazlari yaylaya cikardik demis midir. olabilir bak bu. yorgunluk ve bikkinlik dile kolay. yilmaz ozdil ya da bekir coskun gelmistir aklina kesin bir ara. ofke, haz ve sikinti arasi bir duygu gecmistir icinden. ermenek falan lafi gectiyse soma'da olanlar gelmistir aklina azicik hiddetlenmistir. biyiklari terlemis olabilir. viski falan gibi seyler dusunmedigine eminiz. aksam namazini kilinca biraz sakinlesmistir. ah o paraleller. arada askerlere bakip sahi guven olur mu bu adamlara demistir.

    ne konustuklari uc asagi bes yukari malum. birbirine guvenmeyen 21 adam (actim resmi saydim 21 kisi var).

    ben artik girmiyorum oteki konulara. ermenek'mis oranin ismi (uzun sure emenek sandim. actim baktim karaman'daymis). hanim kocasi vefat eden bir kadinin videosunu izletti de sinirim bozuldu. gunde elli milyon kredi parasi oduyorduk, once servisi kaldirdilar, simdi de canini aldilar, hepsinin burnundan getirecegim intikam alacagim dedi aglaya aglaya. bir sey olacagini sanmiyorum. soma'ymis (soma'yi bilirim. manisa'da yasadim bile ama soma'ya gitmedim), geziymis, acilim sureciymis (diyarbakir'a da gitmedim bak.) falan filan. insanlar daha fazla dusman olmasin, dis bilemesin birbirine yeter diyorum ama o da olmayacak galiba.

  • allahtan her şey bombok gidiyor da 'şimdi bir şey yapıp her şeyi mahvederim' gibi bir derdim olmuyor. kafalar pırıl pırıl

  • bu adamları kulaç atarken hiç görmedim. hep 2km ötede sadece kafaları gözükecek şekilde duruyorlar denizde ama oraya nasıl gidiyorlar muammadır benim için.