hesabın var mı? giriş yap

  • ortamda ses ya da görüntü kaydedici bir cihaz olması durumunda doğuracağı sonuçlarla, ortamda ses ya da görüntü kaydedici bir cihaz olmaması durumunda doğuracağı sonuçlar apayrıdır.

    memurların kameralar ve mikrofonlar önündeki sükunetlerine güvenen aldanır.

  • huntelaar'ın kendisi oyuna girdikten 30 saniye sonra verilen su molasında suya sarıldığı maç. lan bırak da arkadaşların içsin

  • babanın asabiyet derecesine göre değişebilecek sonuçlara gebe durumdur. misal benim babam biraz asabi biriydi ve yaşadım ben bu olayı. aslında kötü alışkanlık olarak nitelenebilecek tek huyum buydu; atari. gerek hagar gerek street fıghter gerekse de mortal kombat sosyal yaşamımın tamamını esir almıştı. hatta bu tutku yüzünden dersleri siklemeyip 2 zayıf getirmişliğim bile vardır. o derece yani.

    çok fazla arkadaşım yoktu mahallede. ama eksikliğini de hissetmedim bu durumun. çünkü kafa dengi 2- 3 kişi yetiyorduk birbirimize. maç yapmadığımız ya da bizim deyimimizle zındır zımba oynamadığımız anlarda sürekli atari salonuna kaçıyorduk. öyle ki harçlığın tamamı artık jeton parasına gider olmuştu. öğleden sonra atari oynarız diye okulda hiçbir şey yemiyorduk salak gibi. ken, ryu, sub zero, scorpion okuldan dönmemizi bekliyorlardı ya aminakoyyim, onlara ihanet etmek olur muydu hiç?

    bir süre sonra atari salonunda üzerime sinen sigara kokuları evde dikkatleri benim üzerime çekti iyiden iyiye. herkes sigara içtiğimden şüphelenmeye başlamıştı ve bu babayla yaşanacak bir tartışmanın da habercisiydi. ki çok da geç kalmadı zaten o tartışma. bir kaç gün sonra babam yanına çağırdı beni, gittim. bi' sehpa alıp gelmemi istedi. sehpayı da getirdikten sonra karşısına oturttu ve kendi paketinden 1 sigara uzattı;

    + yak 1 tane hadi!
    - yok baba ben içmiyorum ki! (yüzündeki o samimiyetsiz gülüşü göre göre alırmıyım lan hiç)
    + yak ulan!
    - içmiyorum baba, niye yakıcam?
    + içmiyosun da kaç gündür üzerindeki sigara kokusu ne lan pezevenk?
    - ee.. şeey baba.. hmm
    + bi' de yalan söylüyosun utanmadan! daha orta 1 e gidiyorsun lan, ne bu acelen?
    - baba valla içmiyorum
    + ne lan o zaman bu koku?
    - şey baba.. hmmm
    + tamam gir şimdi odana! ben öğrenirim nasılsa ne olduğunu

    bu diyalogtan sonra 2- 3 gün gitmedim salona ama aminakoduğumun ken'i, chun lee si rüyalarıma giriyordu. küçük kardeşimin üzerinde fatalityler denemeye başladım, o derece özlemiştim oyunlarımı. 5. gün artık daha fazla dayanamayarak gittim salona. 5 gün içinde biriktirdiğim tüm parayla da jeton alıp geçtim konsolların başına. hani sevgilim olsa o vakitler ve görüşmesek, bu kadar özlemezdim sanırım. ekranı öpmemek için zor tutuyordum kendimi lan. valla.

    vaktin nasıl geçtiğini de anlamadım tabii o gün. bedevi bulmuş kutup ayısı gibi koptum dünyadan çünkü. bi' süre sonra biz mortal kombat'ın başındaykene arkadaş dürttü arkadan;

    + yapma olm oyun oynuyoz şurda!
    - olm bi bak istersen
    + neyine bakıcam yaa? dur bi' bitsin şu oyun sonra bakarım

    bu lafı da söyledikten sonra omuzuma dokunan elin daha büyük ve daha ağır olduğunu hissettim ve döndüm o tarafa doğru.

    + ananı skii! babammış lan (içses).
    - napıyosun burda?
    + bab.. bab.. babaa
    - baba yaaa! ben demedim mi öğrenirim işin aslını diye
    + ama sigara içmiyorumki ben!
    - eşşoleşşeğe bak hele! düş önüme hadi eve gidiyoruz
    + baba şu el bitseydi bari (aklımı skiim ben bu lafı söylediğim için)
    - düş dedim önüme lan it oğlu it!
    + tamam baba

    ...

    yolda hiçbir şey söylemedi, susmaktan ya da suskunluktan korkmadım hiç bugüne kadar ama babam suskun olduğu zaman korkardım açıkçası. dövmek huyu değildi ama sağlam ayar çekerdi laflarla. o gün de korkuyordum, çünkü susuyordu sürekli. evde bi' fırtınanın kopacağı belliydi.

    eve geldik yemek yedik, çay içtik ve ama o hala bir şey söylemiyordu. yatmama yakın bi saatte "neden söylemedin işin aslını?" dedi. "korktum" diyebildim sadece. gizli saklı işler yapmanın kötü sonuçları olabileceğini, o yerlerde başıma neler gelebileceğini filan anlattı bu cevap üzerine. sonra da çok nadiren duyduğumuz şeyi söyledi;

    + siz benim canımsınız lan eşşoleşşekler! babadan gizli iş yapılır mı hiç? ya size bir şey olursa?

    o günden sonra ken, ryu ve sub zero badilerimle daha az ve babamın izni dahilinde görüşür olduk. ve hiç kimse de şikayetçi değildi üstelik bu durumdan.

  • gerçek olaydır:

    merkez bankası'nın eski başkan yardımcılarından birinin banka'da bir işlem yapması gerekir. nüfus cüzdanı vs. belgeler arz edilir. "fakat" der görevli bayan "imzanın size ait olduğunu gösteren bir sirküler lazım...".

    amcam cebinden bir adet 20 milyon*'luk banknot çıkartır. üzerindeki imzayı ve adını gösterir. "işte" der "benim imzam bu!"
    işlem derhal gerçekleştirilir.

  • bu neden sorun ki, ben anlamıyorum. bunlar zaten kurgusal varlıklar değil mi? ortada böyle bir varlık yok zaten, aslına uygun olması gereken ki bence aslına uygun olmak zorunda da varlık imgeleştirirken.

    bizim buralarda herkes kadar çoğunluk kafkas ırkından olduğunda, ırk temsili pek gündem değil. insanlar doğal olarak sorunlarla karşı karşıya değil hem de ne menem bir şey bu ırka dair ayrımcılık çok fikri yok.

    dünya temsil açısından değişiyor, bunu yaparken tabi ki sorunlu temsiller var ama bu matematiksel bir hata gibi, kaçınılmaz bir şey. değişsin bence. neden insanlar sadece öyleler diye var olma alanları sınırlansın? nolcak? şu an ki dünyadan daha kötü bir dünya mı olacak bu temsiller bu şekilde olmadığında? sanmam öyle olsun. insanların çoğu "öyle" olmadıkları hali hazırda çok çok zorlanıyor. bu zorlanma azalsa, en azından bunun niyetine girilse fena mı olur?

    insanları özgürleştiren temsiller bunlar. bu özgürlük zayıf, tek yönlü, çok matah bir şey olmayabilir, olsun. en azından böyle bir niyet var. zamanla daha güzel olur.

    ifrat ve tefrit insanın doğası. bu doğanın içinden az biraz özgürlük tomurcuklansa daha iyi olmaz mı tırım tırım diken çıkacağına.