hesabın var mı? giriş yap

  • kilosu 18895 lira 35 kuruşa gelen bir aleti satın almaktır.

    ortaokulda coğrafya öğretmenim demişti ki bir ülkenin gelişmişliği bir malın kilosunu kaça sattığı ile ölçülür. sonra bol bol örnek vermişti. ham pamuk satarsanız 2,10 dolar, onu iplik yaparsanız 2,38 doalr, ipliği havlu yaparsanız 9,23 dolar, gömlek yaparsanız 31,25 dolara gelir kilosu diye. (kutsal bilgi olsun diye güncel rakamları buldum)

    biz kilosu 31 dolara gömlek satamazken, adamlar kilosu 8628 dolara telefon satıyor beyler. bize de tespit sıçmak kalıyor.

  • hiç gerek yok. çare (bkz: ekonomik boykot)

    çok değil 3 ay dişini sıksın bu ülkenin okumuş yazmış beyaz yaka kesimi, avm'ye gitmesin, pazar kahvaltıya gitmesin, kıyafet almasın, bu yaz tatile gideceğine evde kalıp fırsat bulup okuyamadığı kitapları, izleyemediği filmleri dizileri izlesin, bu eylemlerle arttıracağı parayı da döviz yapıp evde saklasın.

    bak çok değil 3 ay diyorum. bunlara oy veren çomar esnaf da, devlet dört dörtlük çalışıyor diyen gavat da, beştepe eşrafı da bunun etkisini çok açık görür. yapın bunu aç kalsın pezevenkler, birbirlerine düşsünler. öyle oraya buraya yürüyüp ne canınızdan olmaya değer, ne de bunlara yeni mağduriyetler yaratmaya.

    ekonomik gücünüzün farkına varın. keyfinizden feragat etmeyi öğrenin.

    edit: uzun boylu biri ile ilgili nahoş denebilecek bazı doğru hitap şekilleri yumuşatıldı.

    edit2: smokinle kopruden atlayan adam hatırlattı: bu eylemin etkili olacak olmasının en büyük sebebi ülkece katmadeğer üretmeyip sikimsonik tüketim/hizmet sektöründen para kazanmaya çalışıyor olmamız. o yüzden "tasarruf dövize, döviz yastık altına" hadi koçlarım tasarrufunuz bol, gazanız mübarek olsun!

    debe edit: öncelikle teşekkürler destek mesajları için. sonra da bu yöntem etki etmez işe yaramaz diyenlere şu örnek video gelsin: https://www.youtube.com/watch?v=y97rbdsybkg

    tekrarlayalım: gücünüzün farkında olun. öğrenilmiş çaresizliğe yenilmeyin.

  • allah belanızı versin.

    adam aile geçindiriyor. milyonlarla vergiyi cebine indirenlere, kaldırımı gasp edenlere, belediyelere para yedirip iş gördürenlere gücü yetmeyen zabıta gariban bir adama artistlik yapıyor.

    aldığınız maaş haram zıkkım olsun size..

    ayrıca baston kullanma sebebi 15 temmuz darbe girişiminde yaralanmış olmasıdır.

    adaletinizi .....

    amirinizi de ayrıca .....

    edit: 15 temmuz gazisi değilmiş. dün bütün sosyal medyada bu şekilde bilgi verildi. yanlış bilgi için özür dilerim.

  • hafta sonu tatilinin 1938 yılından önce tarih boyunca hiç var olmadığını ve bu tarihte nasıl ortaya çıktığını biliyor muydunuz?

    1903 senesinde kurulan ford otomobil fabrikasının kurucusu ve dünyanın ilk seri üretim bandının mucidi olan henry ford 1926 yılında sizce neden fabrikalarındaki tüm işçilerin cumartesi ve pazar günü tatil yapmalarını kararlaştırdı? işçilerini çok sevdiği için yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

    ford'un şeytani bir planı vardı ve bu konuda başarısız oldu dersek maalesef yanlış olur.

    henry ford birçok otomobil üretiyordu ama bu otomobillerini dilediği sayıda satamıyordu. ucuza mal ettiği otomobillerini çalışan kesime satabilmesi için o insanlarda otomobil sahibi olma ihtiyacı oluşturması gerektiğini biliyordu ama sürekli çalışan ve iş dışında vakti olmayan çalışanlarının da otomobil almaya ne istekleri vardı ne de o otomobilleri kullanmaya zamanları...

    dolayısıyla henry ford araç satışlarını kat kat arttırıp zenginliğine zenginlik katmadan önce insanların otomobillerini kullanabilecekleri vakte sahip olmadıklarını fark etmişti. bu sebeple "hafta sonu" kavramını çıkarması gerektiğini anlamış ve kendisi bunu başlattığı anda diğer sektörlerdeki fabrikalarda çalışan işçilerin de doğal olarak bu hakkı isteyeceklerini düşünmüştü. hatta kapitalizm düşmanı olan en katı sendikaların bile bu uğurda mücadele vereceklerini düşünmüştü.

    zira ford'un tahmini doğru çıkmıştı. neticede ford önce bu hakkı tüm çalışanlarına vermişti ve ford'un işçilerinin bu hakka kavuştuğunu gören amerika'daki diğer tüm işçiler ve işçi sendikaları da verdikleri tüm mücadelelerin sonucunda aynı hakkı kapmayı başarmıştı ve amerika'da çıkarılan 1938 yılındaki ilgili yasayla hafta sonu tatili hakkı amerika'daki tüm işçilere resmi olarak tanınmıştı. bu hak, tıpkı ford'un fabrikasından tüm amerika'ya yayıldığı gibi amerika'dan da tüm dünyaya yayılmıştı. bu, elbette emekçiler açısından çok önemli bir kazanımdı fakat henry ford için çok çok daha büyük bir kazanımdı, onun derdi asla işçilerin dinlenme hakkına kavuşabilmelerini sağlamak değildi. tek derdi kendi zenginliğine daha çok zenginlik katabilmekti.

    ve düşündüğü ve plandığı gibi önce kendi işçileri arasında, sonra da tüm amerika'da işçilere haftada 2 gün hafta sonu tatili verilmesinden sonra otomobil satışları kat kat artmıştı çünkü işçiler gezip eğlenecek vakti bulmuşlardı, daha çok yemeğe gider olmuş, daha çok kıyafet almaya gider olmuşlardı. dolayısıyla bu tüketim çılgınlığı sebebiyle her biri otomobile ihtiyacı olduğuna inanmaya başlamıştı. parası yetmeyenler dahi bankalardan faizli kredi çekip otomobil almaya başlamıştı. diğer yandan da daha çok tüketmeye başladıkları için daha çok paraya ihtiyaçları olmuş, daha çok paraya ihtiyaçları olduğu için de daha çok çalışmak zorunda kalmış ve daha çok üretmek zorunda kalmaya başlamışlardı.

    işin en ironik tarafı ise ford, bu hakkı işçilerine verirken otomobil almak isteyecek olanların sadece kendi işçileri ile sınırlı kalmayıp aynı hakkı protestolarla elde edecek olan amerika'daki ve dünyadaki diğer tüm işçileri de kapsayacağını biliyordu zira onun esas amacı da sadece kendi işçilerine değil, ülkenin tümüne ve hatta ülkenin dışına dahi otomobil satışı yapabilmekti ve tüm bu hedeflerinde başarılı da oldu.

    bu hakkı elde ettikten sonra artık tüm hafta çalışıp üreten işçiler hafta sonu tatillerinde bol bol gezecekler ve kendi ürettiklerini bolca tüketeceklerdi, hatta bunun için üstüne bankalara borca da gireceklerdi. emekçiler tükettikçe büyük patronlar daha çok kazanacak ve daha çok üretme fırsatı bulacaklardı ve daha çok ürettikçe de daha çok satış yapabileceklerdi. yani bu kısır döngü zengin patronları daha çok zengin edecekti.

    henry ford, bu algı yönetimi operasyonu sonrası amerika'daki tüm işçiler tarafından bir kahraman olarak anılmaya başlanmıştı ama ne onun derdi işçileri düşünmekti ne de işçiler bu durumun farkına varabilmişti.

    tüm emekçilerin bugün de hâlâ var olan bu hakkının varlığının devam etmesi gerektiği fikrine ben de şahsen sonuna kadar katılıyorum ama aynı zamanda böylesine önemli bir hakkın çıkış hikayesinin böylesine acı bir gerçeğe dayanmasının da çok yürek burkan bir olay olduğunu düşünüyorum.

    sözlerimi fransız yazar paul lafargue 'ın şu sözleri ile bitirmek istiyorum: "işçilerin, kendilerini öldürürcesine çalışma ve yokluk içinde sürünerek yaşama gibi çılgınlığı karşısında, kapitalizmin büyük üretim sorunu üretici bulmak ve onların gücünü iki katına çıkarmak değil, tüketici bulmak ve bu tüketicilerin isteklerini kamçılamak ve onlarda sahte gereksinimler yaratmaktır artık."

  • - alo fatih
    - buyrun efendim.
    - sen beni seviyor musun?
    - çok seviyorum.
    - ben üzülsem?
    - ben de üzülürüm
    - tamam kapat
    - önce siz kapatın

  • ''adam kadını özledi, başka kadına sarıldı.
    kadın adamı özledi, adamın yokluğuna sarıldı...''

    cemal süreya

  • dunya kupasi tarihinde bir ulkenin futbol federasyonu baskaninin sahaya girip hakeme itiraz ettigi, takimi mactan cekeyazdigi ve bir gol kararinin geri donduruldugu ender (belki de tek) maclardan biridir. yani hepsinin birden oldugu tek mac ama, ayri ayri bilemeyecegim.

    olay sudur ki, kuveyt takimi 3-1 maglup iken fransa atak yapmaktadir. o sirada hem staddakiler, hem de televizyon basindakiler bir duduk sesi duyarlar. duyduklari duduk sesine izleyiciler (biri haric) sadece sasirmis, fakat kuveyt milli takimi sasirmakla yetinmeyip oynamayi birakmistir. fransiz futbolcu alain giresse ise engin konsantrasyonundan dolayi (muhtemelen) topu surmeye devam etmis, golunu cakmistir. kuveytliler az biraz uzulup topu santraya koymuslarken bir talimat sonucu sahayi terk etmeye baslarlar. talimat tribunden elini sallayan seyh fahid el-ahmet el-sabah'tan baskasi degildir. zaten bu isimde bir baskasi olamaz. seyh gazini birakmayip sahaya dalar, ve hakeme "tavsiye"lerde bulunur. sovyet hakem miroslav stupar ise bu tavsiyelerden etkilenir, ve hakem atisiyla oyunu giresse'in topu aldigi yerden baslatir. fransa kalan dakikalarda bir gol daha cakip "bu da mi gol degil" dansi yaparlarkene, kuveyt 4-1 yenilir ve sahayi basi onde terk eder.