• istanbul - amsterdam - lima - la paz gibi akıllara zarar bir uçuşta, aynı şekilde akıllara zarar bir sıklıkla yaşanabilen olaylardır... önce istanbul - amsterdam ayağı tamamlanır, schipol'de belki bir kilometreden fazla yürüyerek lima uçağının kapısına ulaşılır ve kontrolden geçilir.(kontrol görevlisinin hollandalılarla flemenkçe, perulularla ispanyolca ve bizimle türkçe anlaştığını da belirtmek isterim!) gergin bir şekilde uçağı beklerken beraber seyahat ettiğim ingilizcesi pek kuvvetli olmayan arkadaşın adının anons ettiği duyulur. aklımızda bin bir türlü felaket senaryosuyla klm'nin yer ekibine ulaştığımızda arkadaşın koltuğu "kırık" olduğundan yerinin değiştirildiğini öğreniriz. dahası, yerime ulaştığımda, bahsi geçen bu koltuğun gerçekten de kelimenin tam anlamıyla kırık olduğunu görürüm. yerime oturmuş kalkışı beklerken birden arkamızdaki koltuğa inanılmaz derecede kötü kokan aşırı sarhoş bir adam oturur ve yanında oturma talihsizliğinde olan iki yolcuyla hiç durmaksızın konuşmaya başlar. iki lafın arasında da yanımdaki, bir dokunuşla bile en öne kadar dümdüz yatan kırık koltuğa tüm gücüyle yumruk atmaktadır. yolcular en sonunda dayanamayıp kabin görevlilerini çağırırlar ve adamın birilerini öldürdüğünü anlattığını öğreniriz! adam bu esnada halen içki almaya çalışmaktadır. kabin ekibi yolcuları business class'a yükseltir ve ben de 15 saat boyunca rutin olarak kırık koltuğun daha da kırılmasıyla yerimden zıplarım. daha sonra inişe geçerken kabin görevlisi gelip hala sarhoş adamdan kemerini bağlamasını ister ve adamın yapmamak için inat etmesi üzerine "düşerseniz benden değil." diye arkasını dönüp gider.

    bu uçuşun ardından lima'da hava yolu değiştirmek ve yeni bir uçuş kartı almak gerekmektedir, ama aynı amacı taşıyan bir alman bir holandalı adamla beraber transit alanının hiç bir yerinde muhattap bulamayız. nihayet görevli bir kadın bize uçuştan 2 saat önce kapıya gelip boarding esnasında kartları alabileceğimizi söyler; efendi efendi bekleriz. tabii ki zamanı geldiğinde adım yolcu listesinde yoktur ve dünyanın en yardımsever(!) yer ekibi biletimi iptal ettirmiş olduğumu iddia edip, dünyanın öbür ucunda bir havaalanında belirsiz saatlerce beklemek istemeyip uçağa binme ısrarımı dünyanın en gereksiz tutumu olarak algılar; kendi hatalarını bana yüklemeye çalışırlar. en sonunda oradan ayrılmayacağım anlaşılınca bana elle yazılmış bir uçuş kartı verirler; teşekkür edince de yüzüme bile bakmazlar. bir buçuk saat sonra uçak la paz'a vardığında uçağa kapı yanaştırılmaz ve bütün olayların üzerine yaz mevsiminden gelip kış mevsiminde 4000 metre yükseklikte buz gibi havada yarı baygın yarı ağlamaklı hayattan bezmiş bir şekilde içeri koşturulur; ama o da ne, içerisi de buz gibidir. zira la paz buz gibi bir şehir olmasına rağmen havaalanı ve hastaneler dahil hiç bir yerde en ufak bir ısıtma sistemi bulunmaz.
  • girmek üzere tuvaletin kapısı açılır...

    o da ne?

    hostes hanım kapıyı kilitlemeyi unutmuş, kozete tünemiş, çiş yapmaktadır.

    bir an göz göze gelinir, karşılıklı bir şaşkınlık yaşanır. kapı ardına kadar açık, benim elimdedir; dolayısıyla hostes hanımın kalkmadan uzanıp kapıyı geri çekmesi mümkün değildir. çözümün, kapının açıldığı gibi kapatılması olduğu idrak edilir, kapatılır.
  • istanbul-amman seferini yapan uçakta yanımdaki tipin önünde oturan dallamanın yemek servisi sırasında akıllara zarar hareketle koltuğu geri yatırmasıyla yanımdakinin şarabının üzerime dökülmesi, yetmemiş gibi bu tip heyecanlanıp şarap şişesini düşmesin diye tutarken içinde kalan kısmını da üstüme boca etmesi. kendi üstüne bir damla dökülen şaraba üzülen arapoğlu bana dönüp bir tane peçete verir ve "no problem ha? ehehe" şeklinde bana espriler falan yapar, hostesten yenisini ister. no problem tabi gerizekalı, no problem.
  • dört koltuğumuzun birden başka bir dört kişiye daha satılmasının anlaşılmasıyla babamın fransız görevliye "gel sen buraya gel gel!" diyerek bağırması, akabinde ayakta durduğumuz koridorun kenarında duran bir yolcunun beni çekiştirerek "belki kokpitte gidersiniz! ne dersin?" diye bir teklifte bulunması.
  • ilk yurtdışı aynı zamanda amerika uçuşumun aktarması için schipolden bindiğim uçakta yerime yerleşirken tanımadığım birinin (ingilizce) ben ön tarafta oturuyorum, siz arkadaşımın yanındasınız, yer değiştirmek ister misiniz ?" demesi. benim kabul edip eşyalarımı toplayıp yeni yerime tam gitmişken başka bir kişinin "ben üst katta first class tayım (747 di herhalde uçak), arkadaşımla beraber uçmak istiyorum, servisi iyidir, yer değişmek ister misiniz" demesi. sonrasında ilk atlantik uçuşumu kim bilir kaç bin dolarlık biletle uçulan bir koltukta havyar ve ıstakoz eşliğinde gerçeleştirmem. yaşasın arkadaşı bol insanlar !
  • (bkz: flightplan)
  • havada uçarak dünyanın bir ucundan öbür ucuna giden bir makinenin içinde olmak başlı başına dumur bir olaydır.gerisi fasa fiso. he uçtuğum tek alet kamikaze o ayrı.
  • iniş sırasında tuvalete gitmek ve eğimi düşünemeyip karşı kapağa işemek.*
  • uçakta arkadaşla otururken arkadaşın yandan geçen hatunu işaret etmesi. sizinde bakıp bomba demeniz. akabinde uçaktaki herkesin size dönmesi ve apar topar sorgulanmanız...
  • girmek üzere tuvaletin kapısı açılır...

    o da ne?

    bir hanım kapıyı kilitlemeyi unutmuş, klozete tünemiş, çiş yapmaktadır.

    yalnızca burada olay 80'lerin sonunda gecmekte olup, hanım da ucakta bulunan yüksek devlet görevlilerinden birinin esidir.

    "pardon" denilerek kapı geri kapatılır, koltuğa geri dönülür, yolculuk sonuna kadar beyefendinin her an sökün edebileceği endişesiyle beklenir. anlaşılan hanım da utancından kocasına söylememiştir ki yolculuk başka olay olmadan sonlanır.
hesabın var mı? giriş yap