• "bir kadını layıkıyla sevmek fırsatına ermemiş yahut bu fırsatı kaçırmış olduğundan peşinde koştuğu keyfiyeti ya da ideali aynı tecrübenin bir yığın tatsız tekrarıyla telafiye çalışır."

    (bkz: huzur)
    (bkz: ahmet hamdi tanpınar)
  • çapkın sıfatını yapıştırdığımız kişi, kadın veya erkek olsun kendini çok iyi tanıyan ve yeteneklerinin farkında olan biri olmalı. nezaket, görgü, yeterli kültürel birikim, soğukkanlılık, hızlı düşünme yetisi olan, yeni bir adaya çabucak konsantre olan, çok iyi bir psikoloji bilgisine sahip, denenmiş veya yeni taktikler üzerinden sürekli ve yeniden eyleme geçebilen kişi. bu hızla giderken başarısızlıkta ağır darbe almadan yeni rotaya yönelecek kadar da duygusuz olması gereken biri. kimseye bağlanmayacak kadar aşkla kendini seven biri olmalı. aşk başlı başına bir çapkının ayağına dolanacak bir şey. ya da çapkın için nerdeyse son durak, kara toprak.

    ilk gençlikte sürtüşmeli diyalog üzerinden, orta yaşa doğru cinsellik, yaşlılıkta ölüm korkusuna dayalı bir ivedilikle özensiz çapkınlık skalası da var.
    bu yüzden üç-beş kızla eşzamanlı görüşen, haftanın belirli günlerinde onlarla sırayla çıkan özensiz gençlere gülümsüyor, "kırkından sonra..." kategorisini aşağılıyoruz. orta yaşta ise, güçte kuvvette ise "her şey ihtiyaç". sütliyaç esprisi vardı benim çocukluğumda, gerdek gecesi sabahında "anneaaa" diyerek uyanıp süt içen metin akpınar'ın dilinden, sulu süt.

    çok klişe artık ama evet, kadın yapınca gülümseyen olmuyor pek, yollu filan oluyor o. kadının genci de yaşlısı da pek sevimsiz bi kategoriden dahil oluyor bu sıfata. zaten duygusal kadınlar beceremez bu sıfatı taşımayı. "ben aşka aşığım..." diyenler ayrı bir kategori.
    kadın, çapkın erkeğin taktikleri için hazır durumda olması gereken biri gibi. o taktikleri uygulaması gereken biri değil. sen hazrol'da bekle bacım. sonu daima aşk'la biten muhteşem senaryolara göm ruhunu. o da olur. her an her şey olur. böyle güzel bir evrende yaşıyoruz. rahat.

    kendisine dönecek olursak çapkın erkek gerçekten çok iyi yüzen birine de benziyor. "lan ben o kadar iyi yüzüyorum, neden bahçedeki havuzla yetiniyorum da boğazı yüzerek geçmiyorum..." diye safdil bir megalomaniyle düşündüğünü zannediyorum. haha. sıkı motivasyon.

    bir çapkının milli bir yüzücü iken evde oturmak yerine açık denizlere, geniş sulara yönelme arzusu, çeşitlilik beklentisi, çarpıcı bireysel yetenekleri, cepte tuttuğu işe yaramış onca taktikleri, o naçiz vücudun, o işleyen demirin bir gün toprak olacak olması gibi korkutucu sebeplerle dünya zevklerinin ortasına dalması kaçınılmaz.
    nerden bakarsan bak çok çok ilginç bir psikoloji bu.
    etrafımızdaki çapkınlar da -eğer onların zokasını yutmuş olan biz değilsek- çok eğlenceli tipler. ilgiyle izliyoruz. filmleri de romantik-komedi şeklinde seyirciye sunuluyor zaten. hiç dram türünde çekilmiş uslanmaz çapkın filmi görmedim. ta ki esas oğlan mükkemmel bir kıza "aşık" olana kadar...
    hal böyle olunca seyirci olarak kadının safını tutuyor "oh olsun ona" diyor ve içimizi soğutuyoruz, senarist ve yönetmen bize bunu ihsan etmişse eğer. vebşın değil ekşın diyoruz, olan oluyor. fin.
  • cevresindeki kadinlarin kendilerini kadin gibi hissetmelerini saglayabilen erkek.
  • çoğulu çapakîn olan kelime.

    şeytanların üç grup üzerine indiğini söyler şuara suresi sonuna doğru.

    şeytanla yakın olan bu üç grubun ilki şairler, ikincisi çapkınlar üçüncüsü ise sapkınlardır.

    ben de yıllardır düşünür dururdum kadınlar üzerinde niye bu kadar başarılı bu çapakîn diye. meğer alçaklar şeytandan aldıkları akılla bu işi yürütüyorlarmış.

    meğer "hak ve gerçek peşinde değil, sade bir istek, arzu ve hevesleri peşinde giden, hep zevk ve eğlence arayan şaşkınlar ve azgınlar onların ardına düşerler" meali (elmalılı tefsirinden alıntı) doğruymuş.

    arzu, heves peşinde olan, zevk ve eğlence arayan azgın çapkınlar, şeytanın desteğini bulup masum kadınları baştan çıkarıyorlarmış.

    hafazanallah, efendim.
  • abazan adamın yakışıklısına çapkın denir.

    yönetmenimiz bir de hemen ters açısını oynatsın bu sekansın:

    çapkın adamın çirkin olanına abazan denir! ben mi?

    tabii ki her türk erkeği gibi ben de çooooooğk çapkın bir adamımdır. vesilesiyle selam ederim!
  • seyyan hanım'ın söylediği güzel bir tango.

    gül yüzlü bülbül sözlüsün çapkın
    bakışların ne de canayakın
    koy kumral başını kalbimi dinle
    kalalım sonsuz böyle seninle

    görüp sevmemek mümkün mü seni
    saklama benden tatlı buseni
    sırma saçlı yeşil gözlü güzel kız
    ben beyaz yüzlü şu ay yıldız

    dudakların ateş sanki
    sana vuruldum inan ki
    döktüğüm yaşlara bedel
    artık benim sineme gel

    ne olurdu her akşam ah
    göğsüne koysam yüzümü
    güneş doğarken her sabah
    göğsünde açsam gözümü
  • "eğer erkek çapkınlık yapmıyorsa 2 sebebi olabilir ya beceriksizdir, yada kendine güveni yoktur."
    anonim
  • gecici asklar pesinde kosan, her cicekten bal aliyim, kelebek gibi ucayim ari gibi sokayim insani..
  • sözlük jargonunda yerini "piç" kelimesine bırakmış demode kelime...
  • osmanlıda çapkın

    "çapkın"ın asıl anlamı, "hızlı giden at"tır. çok yürüyen anlamına da geliyor. ne diyordu 4. murat? "bana bir kayıkla bir çapkın bulun!" yani hızlı giden bir at istiyordu padişah.
    çapkın sözcüğü ne zaman hovarda ile eşleşti? bilemiyoruz.
    osmanlı toplumunda adı çapkına çıkmış kişiye iyi gözle bakılmazdı. kız babaları, böylesi kimselere kızlarını layık görmezdi. çapkın adamdan iyi bir eş çıkmayacağı kanısı yaygındı.
    kadın erkek görüşmesinin zor olduğu koşullarda, usta çapkınlar, kendilerine göre bir dil geliştirmişti. çapkınlık dili yalnızca erkeklerin kullandığı bir anlatım aracı değildi elbet; aynı biçimde hatun kişiler de kullanırdı.
    "üç devir üç hayat" adlı kitabında refik halit karay bu dili bir yanıyla anlatır.
    reşat ekrem koçu'nun "istanbul ansiklopedisi"nde de özgün bir madde olarak ayrıntılı biçimde işlenmiştir. işte çapkınlık dilinden birkaç örnek:
    - kadın ya erkeğin elinde tespih çevirmesi, "seni parmağımda oynatırım" anlamına geliyor.
    - şemsiye kapatıp açmak, "senin için ölüyorum" anlamı taşıyor.
    - şemsiye soldan sağa çevrilince, "hadi gidelim" demek oluyor.
    - şemsiyeyi eğmek, "istemiyorum" demek oluyor.
    - parmaklarını kenetlemek, "seninle sarmaş dolaş olalım" anlamına geliyor.
    - kadın peçesini düzeltirse, selam veriyor demek.
    - erkek birkaç kez fesini çıkarıp başına koyarsa, "çok naz ediyorsun" demek oluyor.
    - sandalyeye oturup bacak bacak üstüne atılırsa, "seni evde ağırlamak isterim" demek...
    - baş eğip kaldırma, temenna işareti oluyor.

    böyle uzayıp gidiyor...
    şimdi size gülünç gelebilir bütün bunlar. ne yapsaydı o dönemde yaşayanlar? cep telefonu, internet vardı da onlar mı kullanmadılar?
hesabın var mı? giriş yap