• gecenlerde seksenli yıllardan ed wood'unkilerini aratmayan bir filmi oynadi... sanırım handycam ile cekilmis. bu filmin tekrar gösterilme olasılığı halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpma ihtimaliyle aynı olduğundan bazı sahneleri anlatmakta sakınca görmüyorum. konu kısaca soyle...

    cengiz, çiftlikte yaşayan 3 çocuklu zengin bir ailenin en hor görülen ferdidir. sürekli kardeşlerinin oyununa gelen saf bir çocuktur. babası ahırdaki atların bokunu temizlettirir, tarla sürdürür biçtirir vs. birgün bu eziyete daha fazla dayanamaz ve çalışmak için şehre gitmeye karar verir... babası buna çok sinirlenir ve cengiz'i evlatlıktan reddeder.

    cengiz istanbul'a gelir ve bir taşımacılık şirketine şoför olarak başvurur. cengiz de dahil 5 tane şoför adayı bir odaya alınır. bu planda 4 kişiyi yanyana dizilmiş önden görüyoruz, cengiz olduğunu tahmin ettiğimiz beşinci kişinin sadece omuzu ve koyun postu saçlarından bir bukle gözüküyor. 4 kişi sırayla isimlerini ve tecrübelerini patrona söylüyor. sıra cengiz'e geldiğinde filmde o ana kadar duyulmamış kalın bir ses "cemşit serdengeçer" derken filmin lost highway'in atası olduğunu farkediyoruz. belki cengiz görüşmeye cemşit isminde birini yollamıştır orası muallakta. gelgelelim patron cemşit'i çok güvenilir buluyor ve tır şoförü olarak işe alıyor. filmin bu kısmından sonra cengiz sadece arkasından gözüküyor ya da filmin başından beri değiştirmediği siyah deri montu ve tayt kıvamındaki kot pantalonundan bu kişiyi cengiz olarak farzetmemizi planlamış yönetmen.

    bu arada cengiz bir kızla çıkmaya başlıyor. bir sahnede cengizle kız arkadaşı yağmurda uzun bir yürüyüşteler... cengiz'in yine suratı gözükmüyor... yürüyüş sahnesinin başında kız oldukça bakımsız, makyajsız, saçları kırçıl kırçıl. kız önemli birşey söylemek için duruyor bu esnada filmde ilk defa kullanılan zoom efekti ile kızın kısa saçlı bir afete dönüştüğünü farkediyoruz. yürüme sekansının sonundaki elveda sahnesinde kızın saçlarının yine uzadığını görüyoruz ve yelekle değişen vaşak kürkünden film içinde de film dışında da cengiz babanın kıza bayağı bi yatırım yaptığını anlıyoruz. bu arada çiftlikte işler bayağı bir karışıyor... avrupa gezisine çıkan babanın yokluğundan istifade ederek cengiz'in biri kumarbaz diğeri motor kardeşi çiftliği satıyor ve ortadan yokoluyorlar. baba çiftliğe geri döndüğünde olanları görünce sıyırıyor ve evlatlıktan reddettiği cengiz'i bulmak için istanbul'a geliyor.

    cengiz istanbul'da tırla gezerken babasına çarpıyor ve babasını tırla hastaneye götürüyor. bu sahnede cengiz'i uzun süredir ilk defa suratını görüyoruz ve 1 saattir cengiz diye bi figüranın kıçını seyrettiğimizden yabancılık hissi veriyor biraz... hastanede cengiz'in ismi bu sefer "cemal serengönül" olarak anons ediliyor. yönetmen sanırım işgüzar ssk personeline bir gönderme yapmış bu sahnede. filmin sonunda cengiz'in pavyon çalışmalarından yorgun düştüğünden filmin gündüz çekimlerine gelememiş ve yerine bi figüran oynatmış olduğu kanısına vardım. filmde gözüktüğü nadir esnalarda suratı şiş şiş gözleri de kan çanağı gibiydi. sonuç itibariyle dörtdörtlük kaçırılmaması gereken bir film mi? belki....
  • kısaca cengiz..

    cengiz denirdi ona, cengiz kurtoğlu değil. "cengiz kaseti yaptım dinler miyiz?" gibi. ya da "olum aslında bir gün paraya kıyıp cengiz'e gidelim?" şeklinde. diğer şehirleri, semtleri, mahalleleri bilemem ama her akşam camlarında yangın çıkan üsküdar'da bir cengiz sempatizanlığıdır giderdi eskiden. zaten o yıllarda benim gördüğüm türk genci kumaş pantolon-ceket giyip halen aşk ile şevk ile arabesk dinleyen eskiciler ve şehire adapte olup kot pantalon-deri cekete terfi ederek fantazi müziğe gönül veren yeniciler olarak iki ye ayrılırdı. metalciler-asitçiler muhabbeti hiç bir zaman uğramamıştı çünkü üsküdar'a. yoktu öyle bir şey, bilmezdik. üsküdar'da doğup büyüyüp "yok ben hiç cengiz dinlemedim, müzik hayatım bir scorpions kasetiyle başladı." demem bu yüzden çok yapmacık durur. dürüst olucam. elimizden tutan da yoktu bir de bizim. eniştesi, halası, dayısı, abisi, ablası tarafından yol gösterilen biri olamadım hiç. lisede tek başıma keşfettiğim ve uzun bir müddet tek başıma dinleyip kimselerle coşkusunu paylaşamadığım bir kaç "karışık kaset"le anca bir yön çizebildim. ondan öncesi malum. cengiz dinlerdik biz. salacak'ta kayık kiralayıp elde biralar, ay ışığında kız kulesi'ne karşı dün gece sevgilimizin resmini öpüp te yattığımızı söylerdik birbirimize. kule'yi koruyan köpeklerin gazabından geri kalmadan, nasıl da kıyardı bize o hain geceler, gıkımızı çıkarmazdık yine de. ama en güzeli her zaman "yarimi ellere gelin etmişler" zamanlarıydı. arka mahalle edebiyle yoğrulmuş ve default bir aşık olma potansiyeline sahip bıçkın delikanlılar olarak iki biradan sonra ağzımızdan dökülen ilk şarkılardan olurdu bu. kayıktan ne hikmetse denize düşmeden (ki düşmüşlüğümüz de var), sarhoş şansıyla inerken şişman, kahverengi efes şişesi havaya kaldırılır, alırdı bir yiğit eline sazı..

    "beyyaz gelinliğiiiiiiiiiii (bu kısım mümkün olduğunca nameli ve uzun olacak, kafa omuzlardan ileri doğru uzatılıp gözler kısılacak) giymiş üstünnee.."

    tok bir tonlamayla "ne güzel yakışmış esmer tenine!" kısmı hep bir ağızdan söylenmeye başlanırdı ardından.. (yarım deste yarma gibi erkeğin can ciğer arkadaşlarının sevgilisini kastederek bu cümleyi ultra-erkek egemen bir ortamda söylemesi de ayrı bir mizansenmiş. o zamanlar farketmemiştim.) bu şekilde katılım sağlanırdı işte. sonrası evlere şenlik, tüm repertuar "havuza" dökülürdü mahalleye dönüş yolunda. şarkılar akıp geçtikçe gönüller tek bir yürek, tek bir vücutta toplanıp gürültüden cinnet geçirip uyuyamayan pijamalı bir amcabeyin balkondaki çırpınışlarına tepki olarak gecenin bakirliğine daha da bir taarruza geçilirdi. kadehi de şişeyi de kırardık o gün işte, canlandırın gözünüzde.

    bir de o yıllarda cengiz dinleyenlerin hepsi "enigma-sadeness" bilirdi ne hikmetse. o kültürde "paynır" taktırılan arabayla sahilde turlarken dinlenecek hem cilalı, hem de bol baslı bir parçaya gereksinim vardı çünkü. sadeness bu boşluğu kapatırdı. cengiz'i bilen, sadeness'ı da bilirdi. garip bir bağ. enigma nerde, cengiz nerde, biz nerdeyiz.. noluyordu o yıllarda? noluyordu üsküdar'da? resmen yardıma muhtaç bir haldeymişiz. can çekişiyormuşuz. dibimizde de kadıköy var, biri de gelip yardım etmemiş iyi mi.. ne ayıp ya..
  • "daha yoklugunun ilk aksaminda" "nikah sahidim ol" ve "liselim" cok güzel parcalardir bir dinleyin sonra gelin goruselim.
  • ete süte karışmadan, yıllarca kendi tarzında müziğini icra ederek, insana sanatçı kelimesinin yakıştığı nadir kişilerden biridir, cengiz kurtoğlu.

    efendi kişiliği ve kendini yıllardır bozmayışıyla, ne kadar kaliteli bir insan olduğunu, tüm türkiye' ye yıllardır gösterdi.

    (bkz: ayakta alkışlamak)
  • '' ıyykkk '' , '' gazinocu '' , '' dinleyenler ivrenççç '' diyenlere bir adet lokumu ye gelsin yan masadan yanarlı dönerli.

    eskaza yeni başlayanlara '' hiç başlanmamalı '' diyenler için bir şeyler kelam etmek gerek sanırım . en azından yeni başlamamış biri olarak pek ala dinlenebilirliği vardır cengiz kurtoğlunun.

    bir çırpıda yazmak gerekirse hemencecik ;

    (bkz: liselim)
    (bkz: duvardaki resim)
    (bkz: gelin olmuş gidiyorsun)
    (bkz: gelin etmişler)
    (bkz: küllenen aşk)
    (bkz: gülümse)
    (bkz: kabul edemem)
    (bkz: imkansız)
    (bkz: rüyalarda buluşuruz)
    (bkz: yaralı)

    ara not: son üç şarkı başka sanatçılar tarafından da seslendirilmiştir.

    şimdi efendim aşağı yukarı herkes bilir bu parçaları, hadi diyelim isim olarak bilmeseler de ezgisini, sözlerini filan bilir çoğunluk. bugüne kadar yazmış olduğu bir çok şarkının sözleri çok çok iyi olmasıyla beraber damar tabir edilen parçaları da ilk çıktığı günden bugüne kadar çeşitli kimseler tarafından da seslendirilmiştir.

    sevgiliden ayrılıp bir sike benzemeyen şiir yazmak eyleminin bir üst levelidir aslında cengiz kurtoğlu parçalarını dinlemek. müzik zevki çok çok farklı olan biri bile - inanıyorum ki - bir küllenen aşkı bir duvardaki resim adlı parçayı dinlemiştir. ( yani o ne yapacağını bilememezlikle birlikte cengiz kurtoğlu parçalarına sarılmaktır hiç beklenmedik bir anda )

    he dinleyip bir şey hissetmeyen adam olabilir ama dinledikten sonra '' bu ne yarak gibi '' diyene de sopayla girişilmelidir. en azından '' bu ne biçim şey yeeaaa '' denilmesini hak etmiyor hiç bir parçası. arif susam gibi '' nerede track orada bırak gibi süper ! bir şarkısı da yoktur o bakımdan diyorum böyle bir şeyi.

    bir başka konu da kıro değildir efendim bu adam. kıro parçalar yapmamıştır bugüne kadar. bir taş attım pencereye tıg dedi tarzında bir parçası yoktur yani. taverna ekolünden geldiği için bazen karıştırılıyor '' yoksulluğun, acıların, şerrefsizlerin karşısında dimdik ayaktayım uleyhhn'' diye bagıranlarla, karıştırmayınız. cünkü düzene karşı bir başkaldırma yoktur cengiz kurtoğlu' nun parçalarında. sevgiliye özlem, sevgiliye sitem vardır. kah bırakıp gitmiştir sevgili , kah başkasını bulmuştur kah gelin olmuştur. bütün bunlara bir sitem bir '' ahhh ulan ahh '' vardır parcalarında.

    sevgilisini elinden adama karşı bile kibardır cengiz kurtoğlu, sövmez, lanet olsun demez pek. olan biteni anlatır, içinde yaşadığı acıyı anlatır. sanırım sevilmesindeki en büyük etkenlerden de biridir bu. çünkü sevilen için bir çok zaman '' sen mutlu ol da ben ne olursam olayım '' filan demiştir çoğu insan.

    sonuç olara parçaları güzel, kendisi güzel , acılı anlarda hissettirdikleri pek güzel bir abimizdir. hüzünlüdür ve yıllar geçse de en az sezen aksu' nun damar şarkıları kadar damar şarkısı da vardır cengiz kurtoğlu' nun.
  • (bkz: underrated)
  • yaşayan efsane olmasına mı saygı duyalım, sıfır egolu tonton bir amca olmasına mı saygı duyalım, yufka yürekli olup en ufak bir şeyde gözleri dolmasına mı saygı duyalım bilemediğim büyük adam.
  • istese rejimi değiştirecek adamdır.

    ama cengiz baba efendi adamdır, yapmaz.

    eskiden saygı vardı, adamlık vardı. ;(
  • gazinocu içkici diye görenlere kafa atmak istediğim değerli büyük. esas sanatçı. beyefendi insan.
  • önce bir kaç damla yaşşş..diye başlayan şarkısında efkar yapmamak içten bile değil.lakin bazı camialarda!? oehh diyip insanın keyfine edenler fazlasıyla bulunmaktadır.san-na ne kardeşim diyip fütursuzca volume 27 ye çıkarılır.
hesabın var mı? giriş yap