• geçen hafta nikolay çavuşesku'nun son konuşmasını izledim. hani peşinden halkın hükümet binasını basıp çavukesku'yu helikopterle kaçmak zorunda bıraktığı ve üç gün sonra da yakalayıp kurşuna dizdiği.

    çavuşesku son konuşmasında hala ısrarla "bunlar emperyalist güçlerin, dış mihrakların oyunu" diyor.

    güzel kardeşim, halktan binlerce kişi ölmüş. halk kendisinden binlerce kişi öldüğü halde dış mihrak oyununa gelmek istiyorsa, bu oyuna razıysa, senin görevin o ülkenin yönetimini senden daha iyi yaptığı, halkla daha iyi iletişim kurduğu ortada olan dış mihraka devretmektir.

    düşünsene önünde 10 kişi var 9'unu ölüme yolluyorsun ve kalan bir tane diyor ki "ben sana hala inanıyorum abi". böyle gücü ve karizması olan bir mihraka karşı senin diyeceğin ne olabilir? eğer dış mihrak bu kadar güçlüyse bu mücadeleyi sürdürmek sadece daha çok insanın ölmesine sebep olur.

    diyor ki çavuşesku: "bunlar halkı fakirleştirmek, işsiz bırakmak, ekonomik gücümüzü kırmak, romanya'yı bölmek isteyenlerdir". e halk ikna olmuş sana ne ki? sana ne? madem "dış mihrak" adında bir sorumlu var, ve bütün olan bitenin sorumluluğunu üstüne alıyor, bırak gerisini onlar düşünsün. sen niye ısrar ediyorsun senden güçlü olduğunu kanıtlamış mihraklarla mücadele etmeye?

    eğer halkının özgürlüğünün tehdit altında olduğunu düşünüyorsan o zaman o mihrak kimse ona savaş açarsın, "ama bazı mihraklar" deyip durmazsın. mihrak bir ülke değilse o mihrakın olduğu ülkeyi uyarır ultimatom çeker yine ülkeye savaş açarsın. yok savaş açacak kadar elinde hangi mihrak olduğuna dair net bir bilgi yoksa da o zaman o "mihrak" lafını ağzına almazsın. hayret bişi ya.
  • olmak istediğim şey.

    yurtdışındayım, dış kısmı tamam. türkiye'nin yönetiminin çok kötü olduğunu düşünüyorum, etki etmek de isterim, ancak nasıl yapacağımı bilmiyorum. pek fazla param yok, aşiret, tarikat gibi bağlantım yok, bunca yıldır epey başarılı şekilde mesleğimi icra ettiğim halde ne masonlardan, ne illimunatiden, ne de başka bir oluşumdan teklif aldım. amerikan fizik derneğinin üyesiyim ama o elemanların konferans düzenleyip bilimsel dergi çıkartmak dışında bir halta derman oldukları yok.

    ösym kataloğu da dahil olmak üzere, üniversitelerin lisans, yüksek lisans vs programlarını inceledim, khan academy, coursera, edx gibi kaynaklara baktım. hiç bir yerde nasıl mihrak olunur öğretilen program yok. en son sözlüğe yazıyorum, mihrak olmama yardım etmek isteyenler mesaj atsın, sevaptır hadi..
  • alayı gerizekalı. kefenle başbakan karşılamaya giden bir milletle uğraşıyolar. mınakodumun salakları.
  • gelip türkiye'de "istediğin ülkenin vatandaşı ol" isimli bir sınav yapsalar milyonların koşacağı farazi güç, siyasi başarısızlık kılıfı, bir nevi hayali düşman/yeryer aynı adamlara dost olan.
  • aptal insanları yürütebilen, meydanlara toplanmalarını sağlayan, biriktirilen enerji doğrultusunda farklı hareket kabiliyeti kazandıran propagandist yapı.
  • mart 97'de 1, temmuz 97'de 2, nisan 98'de 3 ve mart 99'da 4.sayisi cikan; durusuyla ve taviriyla alkisa sayan harikulade fanzin idi.okuyucularinin fanzini cogaltip satmalarini bile tetikleyici yazilar hazirlayip gercek anlamda "fuck copyright" seslenislerini yukseltirlerdi.zahir-i alemde eskilerden sonra bir donem testere.org'da yayin yaptiklari gorulmus, fikir ve zikir babasi nuisance cokca selamlanmis idi.su an kendilerinden pek haber alinamayan ama beri yandan hemen yanibasimizda yumrugunu ve ruhunu hissettirebilmesi kuvvetle muhtemel eski fanzin...
  • günümüz türkiyesinde bir kolaya kaçma yöntemi. kendi kusurlarınızı göz ardı edip başkalarına b.k atmak daha mı yararlı? o zaman abanın dış güçlere, dış düşmanlara ve mihraklara gitsin.

    (haz edin etmeyin) etyen mahçupyan konuya doğru yaklaşmış:

    --- --- ---

    yoksa meczupluk bir milli duruş mu?

    dış düşmanlarla veya ‘üst akıllarla’ mücadele kendi içinizden çıkmış hastalıklarla boğuşmaktan çok daha rahatlatıcı. dış düşman karşısında kendinizi onurlu ve temiz hissedersiniz. küçük hesapların üzerini örter, topluca arınır, kolayca kendinize bir ‘milli duruş’ üretebilirsiniz. oysa kendi hastalıklarınızla yüzleşme sizi utandırır, küçülmüş ve kirlenmiş hissettirir. o hastalıktan kendinizin de bir miktar nasiplenmiş olduğunuzu itiraf etmek istemez, ama bu gerçeğin yükünden kurtulamazsınız. bu noktada ‘dış düşman’ veya ‘üst akıl’ hızır misali imdada yetişir. kendi hastalıklarınızı bunların uzantısı yapar rahatlarsınız. ama yüzleşmeden kaçtığınız için aynı hastalıkları yeniden üretmekten kurtulamaz, gizlice bunun olacağından korkar, tedbir olarak ‘dış düşman’ masalını sürekli hale getirirsiniz. böylece bir bütün olarak, kimliğiniz ve geleneğinizle kendinizi hasta kılmaya doğru gidersiniz…

    ***

    örneğin darbenin arkasında abd olsun isteği böyle bir şey. bu arayış ‘gerçekten de’ abd’nin darbeyi desteklemiş olma ihtimalinden bağımsız. nihayette böyle bir ihtimalin üzerine gidilir ve kanıt varsa da açıkça ortaya konur. darbenin arkasında abd’nin olup olmaması yaşananları değiştirmiyor… ama yaşananların anlamını değiştiriyor ve biz bunun peşindeyiz. darbeyi abd yapmış olsun ki biz de iç dünyamızda rahatlayalım istiyoruz. sonrasında gülen’i abd’nin küçük yaştan seçip desteklediği masallarına kadar işi götürebilir ve belki birkaç sene içinde kendi sorumluluğumuzu tümüyle unutabiliriz.

    bu tutum henüz ‘toplumsal olgunluk’ açısından sıkıntılı olduğumuzu gösteriyor. işin vahim yanı böylesine komplo tasavvurlarına muhtaç olduğumuz ölçüde, kafası ancak komplo seviyesinde çalışan kişilerin çok daha hızla kamusallaşmasıdır. eğer siyasetçiler de aynı hevesin peşine düşmüşse, vasatlık bir kariyer haline gelerek yönetime de damgasını vurur. öte yandan bu ortam toplumu da hastalığa katkı yapan ‘verimli’ bir toprak haline getirir. hatta sonunda hastalıkla mücadele babında sahaya itilen yozlaşmış kariyerizm bir ‘bataklık’ misali siyasi atmosferi bir bütün olarak kuşatabilir… o noktadan sonra yönetimin topluma ait olan sorunları çözmesi, hastalıkları iyileştirmesi daha da zorlaşır ve ülke halinde muhayyel dış düşman taşlama ritüelinin anaforuna kapılıp gideriz…

    ***

    ahmet sağırlı türkiye gazetesinde 10 ağustos tarihli yazısında şöyle diyordu: “medyadaki, sosyal medyadaki meczuplar üzerinden propaganda yapmak mutabakatla alınmış bir karar mı, yoksa bir kanadın, işgüzar bir grubun fikri mi?” “madem… melun bir yapıdan kurtuluyoruz, siz de devlet adına düşünenler olarak bu hastalıktan kurtulun. medyadan, sosyal medyadan hapını içmiş uçuşa geçmiş şu kılıktaki bu kılıktaki adamlarınızı çekin”… “medyanın yarısı meczup. sosyal medyanın propaganda kanalı meczup. hadi desen tahta kılıçlarla avrupa’yı fethetmeye hazırlar. bu devlet bizim ise tedbirini alın. bizim değilse en azından milletin temsilcileri olarak bu saçmalığı reddedin.”

    ***

    sözü edilen meczupluk bugün herkesi komploculuğa, dış düşman şeytanlaştırmasına, hamasete ve daha önemlisi vasatlığa davet ediyor. ne var ki vasatlık öldürücüdür… bilgiyi önemsizleştirir, kanaatlerden sahte gerçeklikler üretir ve çokbilmişlikten beslenen hurafeleri gerçek bilip onların içinde saklanır. vasatlık hele iktidara yamanarak kendisine alan açmışsa daha da tehlikelidir. çünkü kolayca saldırganlaşabilir… böylece yaratıcı ve serinkanlı düşünceyi boğar, kimliği yücelttiği ölçüde kişiliği ezer ve toplumu ilanihaye ergenlik halinde bırakabilir. ama kim bilir, belki de zaten istenen hala budur…

    --- --- ---
  • financial times'a bile kapok olmuş mihraktır.kendisinden de mr. gülen olarak söz edilmektedir.
    sayın başbakan bütün her şeyi yapan dış mihraktır demiştir.o zaman sorarlar adama bu ülkeyi yöneten kim diye?
    hadi biz alıştık her türlü kötü şeye ama bunu dünya okuyor ya.nasıl br imaj çizdik tahmin bile edemiyorum.değil 50 yıl 200 yıl geriye gittk bile.
  • mısır için türk basınıdır aslında. sürekli tahrir'den yapılan canlı yayınlar, tartışma programlarında tahrir'in konu edilmesi, falan. işte bunlar hep turizm lobisi. şimdi mısır bize rakip ya turizm sektöründe, bu yüzden mısır'ı karıştırmak istiyoruz biz. bunlar hep komple gibi gözüküyor ama değil. mısırlılar uyanmaz inşallah-ül azim.
hesabın var mı? giriş yap