• rus besteci.

    kendi kaleminden türkiye anıları.krasnaya gazeta'da 25 mayıs 1935'de yayınlanan yazısından.
    kaynak:dimitry şostakoviç.bir sovyet bestecisi olarak tarihe tanıklığım.çeviri:volkan terzioğlu.yazılama yayınevi 2010 (s51-52).

    “olağan üstü ilgi çekici bir geziydi; bir ay yedi günlüğüne türkiye'deydik.ülkenin ekonomoik ve kültürel düzeyinin yüksekliğine hepimiz tanık olduk,türk sanatçılarla ve vatandaşlarla tanıştık;karşılığında biz de türkiye'ye sovyet kültüründeki başarıları gösterdik.
    * * *
    (...)izmir yakınlarındaki bir köyde türkü söyleyenleri dinledim ve ankara'da halk danslarının oynandığı,türkülerin seslendirildiği bir konsere gittim.bu türkülerin kayıtlarını da dinledim.ankara konservatuarı çok sayıda halk türküsünün notalarını armağan ederek beni çok mutlu etti.henüz bunları çalışma fırsatım olmadı, ama notalarına kısaca göz gezdirmem bile türk ulusal şarkılarına ilgimi alevlendirdi.türkiye'den zengin izlenimlerle dolu olarak döndüm.
    * * *
    kentte (istanbul), içki içilecek yer yok; yanlızca kimi aylak yabancı gazeteciler,avrupa tarzı barlarda,kokteylleri ellerinde,oturarak egzotik konstantinopol'ün keşhaneleri ve diğer dokunaklı mekanlarıyla ilgili konuşup duruyorlardı.istanbul sokaklarında dolaşırken yaşamın telaşlı ve çoşkulu ritmiyle dolu modern bir kentte olmaktan duyduğum neşeli heyecanı üzerimden atamadım.insanların burada günlük,özgür yaşamlarını kurmakta olduklarını hissettim.geçmişten nefret ediyorlar,bu güne önem veriyorlar ve geleceğe de korkusuzca bakıyorlar.

    istanbul'da iki genç türk beseteciyle-cemal reşit ve hasan ferit-tanıştım ve piyano eserlerini dinledim.çalışlarında büyük bir virtüözitenin teknik parlaklığını aramıyordum (ki bu açıkça vardı) ama daha çok, hiç bilmediğim yeni bir müzikal rengin peşindeydim.büyük bir mutlulukla aradığım belirgin,özgün sesi buldum.daha sonra ankara'da on beş yaşındaki besteci sabahattin'le tanıştım.ben ve meslektaşlarım onun kendi bestelerini piyanoa çalışını büyük bir ilgiyle dinledik.

    türkiye'de bildiğimiz anlamda bir senfoni orkestrası henüz yok.bununla birlikte, türklerin müziğe karşı alışılmadık yetenekleri ve yeni eserleri seslendirme yönünde şaşırtıcı becerileri var.hiç şüphesiz, bu durum,aynı zamanda,istanbul konservatuarı öğrenci orkestrası ve ankara cumhurbaşkanlığı orkestrası'nın çok yakın gelecekte son derece profesyonel topluluklar düzeyine yükselmesinin bir garantisi.şefimiz lev steinberg'in bu orkestralarla yapabildiği ve son derece başarılı geçen az sayıdaki provada,bu olasılığın çok yüksek olduğunu gösteriyor.

    gezimiz öncesinde türk müzikseverler yalnızca klasik rus bestecilerini tanıyorlardı,şimdi ise sovyet ustalarımızın en iyi şekilde seslendirdiğibir kaç eseri dinleyebildiler.bu ustaların türk dinliyicileri arasında çok duyarlı algı gücü yüksek hayranlar bulduğunu ve bu andan itibaren bazı bestecilerimizin bu dost ülkede sevilen besteciler olacaklarını belirtmeliyim.
    * * *
    arkadaş olduğumuz türk besteciler bana halk müziği derleyicilerinin kaydetmiş oldukları geniş bir halk müziği kolleksiyonu hediye ettiler.bu türkülere daha ilk bakışta bile altlarında keşfedilmemiş ne kadar da zengin bir hazinenin yattığını farkettim.cumhurbaşkanı kemal atatürk türkiye'de bir müzik reformu gerçekleştirmek için ciddi çaba harcıyor.turistlerin ilgisini çok çeken, ancak artık yok olmuş,durgun eski müzik biçimleri yerine cumhurbaşkanı atatürk, türk ulusal müziğinde çağdaş bir biçemin gelişmesini özendiriyor;ulusal bir operanın kurulması ve müzikte orta yüksek öğretim sisteminin örgütlenmesi için büyük çaba harcıyor.”

    kaynak:dimitry şostakoviç.bir sovyet bestecisi olarak tarihe tanıklığım.çeviri:volkan terzioğlu.yazılama yayınevi 2010 (s51-52).
  • ataturk'un 1934'te turkiye'ye davet ettigi besteci
  • bu adamı dinlediğim zaman enteresan bir şekilde hayatımda saklı kaldığını düşündüğüm duygularım şaha kalkıyor. zaten şosta'nın duyguları arşa çıkarması ve farkındalık yaratması onun bence en önemli özelliklerinden birisidir.

    20. yüzyılın en etkili bestecilerinden biridir ki en iyi eserlerinin özünde yoğun duygular vardır. sovyet dönemi rus bestecisi, hayatını sürekli bir gözetim halinde geçirmiştir. sovyet dönemi karışıklıkları falan hep bir keşmekeş anlayacağınız. tabii ondan sonra gelen birçok klasik müzisyen, şosta konusunda hep takıntılıdırlar. belki de bunun nedeni en temelinde yoğun duyguların şosta'nın müziğinin özü olmasıdır. melankoli, gaddarlık, şefkat, romantizm, karanlık ve alaycı espriler, notalarında hayat bulur. udiscovermusic'in sunduğu en iyi parçalarını dinlemeden geçmeyin derim.

    no.8 do minör

    bu parçası, faşizmin ve savaşın kurbanlarına adanmıştır. ritmik ve içgüdüsel olduğu kadar derin ve yürek burkan bir çalışma.

    lady macbeth

    nikolay leskov'un kısa romanı mtsensk bölgesi'nden lady macbeth'e dayanan 160 dakikalık operası, cinayete sürüklenen bir rus kadının hikayesini anlatıyor. stalin, 1936'da operaya katılmıştır. stalin'in katılmasından iki gün sonra opera, pravda dergisinde kınanır ve ardından sovyetler birliği'nde 1961'e kadar yasaklanır.

    re minör senfoni

    muhtemelen eserlerinin en ünlüsüdür ki muhteşem orkestrasyonlarında beethovenvari duyguları çağrıştırır.

    majör çello konçertosu

    bu ilk konçertosu, en iyi çellistlere bile meydan okuyan temel bir konçertodur.

    e minör senfoni

    senfonisi aslında sıklıkla onun stalin dönemine yaptığı yorum olarak düşünülür. dış politika ile kendisinin iç yaşamı arasındaki bağlantı, müzikologlar ve müzikseverler arasında tartışma konusu olmuştur.

    gadfly süiti

    bu parçası şostakoviç'in tamamen farklı bir yanını sergiler ki tatlı ve romantik melodilerinde insan kaybolup gidiyor.

    sol minör piyano beşlisi

    20. yüzyıldan kalma klasik bir oda müziği parçası.

    yaylı dörtlü

    yaylı dörtlü iki nedenle öne çıkar. ilk olarak, 12 tonluk bir sırayı hecelediği ve ardından aniden tonaliteye açık olduğu için açılışı oldukça beklenmediktir. ikincisi, geleneksel dört hareket yapısı yerine yalnızca kısa bir birinci hareket ve uzun bir ikinci hareketten oluşur.

    sonat op. 147

    ölüm döşeğinde tamamlanan viyola sonatı, hayata bir bakıştır. kendisinin kısa roman olarak tanımladığı ilk bölüm, akıldan çıkmayacak kadar keskindir.
  • 20. yüzyılın en iyi bestecisi sayılan, stalin'in ölümünden sonra şöyle bir nefes almış olan adam. en çok tanınan eserleri, 8. yaylı dörtlüsü, ve 5., 9. ve 10. senfonileridir. bence en mükemmel eseri ise "the year 1905" başlıklı, üzerine 15 sayfalık bir analiz bile yazmış olduğum 11. senfonisidir. adamın içini döktüğü, senfoninin her halinden belli olmaktadır.
  • genel olarak takıntıları olan bir besteciymiş. posta servisinin düzgün çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için düzenli olarak kendisine kart ya da mektup yollarmış.
  • 1906'da leningrad'da dogan sostakovic, 1919-25 yillari arasinda leningrad konservatuari'nda ögrenim görür. bu yillarda sinemalarda sessiz filmlere piyano ile eslik ederek harcligini cikarir. ilk senfonisini daha 19 yasindayken besteleyen sostakovic'in bu eseri avrupa klasik müzik piyasasina bomba gibi düsmüs, genc sovyetler birligi'nin kültürel anlamda büyük reklamini yapmistir. 1927'de ekim devriminin onuncu yilina ithafen klasik müzikte hic denenmemis formlari denedigi, sirf bicimiyle devrim diye bas bas bagiran ikinci senfonisini, 1929'da da 1 mayis temali ücüncü senfonisini besteleyen sostakovic müzikal anlamda deneysel calismalarda bulundugundan stalin'in tepkisini cekmis, sovyet bürokrasisini elestirdigi "burun" ve özellikle "mzenskli lady macbeth" adli operalarinin ardindan pravda'da 1936 ocaginda cikan stalin'e ait isimsiz bir yaziyla, calismalari sscb'nin devletce desteklenen sosyalist gercekcilik akimiyla uyusmadigindan ahlaksizlik ve formalizm ile suclanmistir. kafalarin tek tek uctugu büyük temizlik yillarinda böyle bir yazi ile direkt hedef gösterilen sostakovic, gayet klasik tarzda bestelenmis ve halka sunulmadan önce sosyalist realizm akimina uygunlugu incelemeden gecirilen besinci senfonisiyle stalin'den özür dileyerek "özelestiri" vermistir. ikinci dünya savasinin ortalarina kadar leningrad konservatuari'nda egitmenlik görevine devam eden ve savas sirasinda gönüllü itfaiyecilik de yapan sostakovic, gene stalin'in emriyle, hic istememesine ragmen alman ordularinin kusattigi leningrad'dan alinip kuybisev kentine yerlestirilmis ve burada, fasizmi en güzel karakterize eden eserlerden biri olan, alman bombardimani altinda leningrad'da basladigi ve bu sehre adanmis yedinci senfonisini tamamlamistir. ne yapsa stalin'e yaranamayan besteci 1948'de tekrar sert bir sekilde elestirilmis, ancak stalin'in 1953 senesinde ölümüyle birlikte calismalarinda görece bir özgürlüge kavusmustur. 1960 yilinda en önemli eserlerinden biri olan sekiz nolu yayli calgilar dörtlüsünü besteleyen sostakovic 1966 yilinda hastalanmasina ragmen, belki de artik yasayan bir efsane haline geldigi icin kimse tarafindan engellenemeden istedigi gibi üretebildiginden 1975'de kalp krizi sebebiyle ölümüne degin bir cok önemli eserini besteledigi gayet verimli bir sonbahar dönemi yasamistir.
    benim gözümde bach'tan sonra gelen en büyük müzik adamidir. stalin gibi büyük bir müzisyen (!) tarafindan zirt, pirt müdahaleye ugramayip, genclik sevki söndürülmüs olmasaydi neler yapabilecegini düsünmek dahi istemiyorum. adami o kadar bezdirmislerdir ki, inancli bir komünist olmasina karsin sirf stalin'in yarattigi "piril piril adam temizleyen sosyalizm"e tepkisinden dolayi komünist partiye 1960 yilina kadar üye olmamis, üye oldugunda da büyük vicdan azabi cekmistir. bir gün moskova'ya yolum düserse, mezari ziyaret edilecek, sirf eserlerinden tanidigim üc büyük insandan biridir...
  • "çinli bir nörolog olan doktor dajue wang, şostakoviç'in sırrının, beynin sol ventrikülünün temporal boynuzundaki metal bir parça, yani hareketli bir şarapnel olduğunu söyler. şostakoviç parçanın çıkarılmasına razı gelmemiştir:
    'çünkü, dediğine göre kafasını her yana doğru eğişinde müzik duyuyordu. kafası her seferinde farklı melodilerle dolan şostakoviç, bunları beste yaparken kullanıyordu.'
    çekilen röntgen, metal parçanın şostakoviç başını oynattıkça beyninin müzikal lobuna (temporal) baskı yaptığını görüntülemişti. eğildiğinde duyduğu sayısız melodiyi müzikal dehasının kullanmaması imkansızdı."
    oliver sacks/karısını şapka sanan adam
  • 1937 baharında stalin'e suikast suçlamasıyla tutuklanan marshal tukhachevsky ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle sorgulanmış dahi. sorgulamayı yapan müfettiş zanchevsky; sostakovic, söz konusu kişiyle herhangi bir bağlantısı olmadığını söyleyince ona şöyle demiş:

    "pekiala, bugün cumartesi... şimdi gidebilirsin. sana pazartesi gününe kadar süre tanıyorum. o gün itibariyle her şeyi hatırlayacaksın."

    tahmin edebileceğiniz gibi, sostakovic evinde kabus gibi bir haftasonu geçirmiş. sürekli ne söyleyeceğini düşünmüş. kaderinin ne olacağını merak etmiş. nihayetinde pazartesi günü, tutuklanmaya hazır bir biçimde karargaha gitmiş. müfettiş zanchevsky ile görüşeceğini söylemiş. ancak görevliler ona müfettiş zanchevsky'nin o gün gelmeyeceğini söylemişler. daha sonra durum netleşmiş: müfettiş zanchevsky, o haftasonu casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış.

    kaynak: slavoj zizek, biri totalitarizm mi dedi?, s. 116, çev.h.nalçaoğlu, epos yayınları, 2003.
  • stanley kubrick'in bu adama garip bir düşkünlüğü varmış sanırım. birkaç filminde o'nun eserlerini kullanmış.
  • rusya isgal altındayken yazdığı 7 numarali senfonisinde (leningrad) tamamen savas etkileri gozukmektedir. sef valery gergiev ve berlin senfoni orkestrası royal albert hall'de çaldıklarında yer yerinden oynamıştı.
    buyuk adammis rahmetli..
hesabın var mı? giriş yap