2 entry daha
  • platon 'un mağarasında mutlu mesut yaşayan insanın; mağaranın ağzından içeri sızan, çatlak güneş ışığının madde dünyasında olan biten ne varsa hepsinin gölgesini içeri taşımasıyla alakalı durumdur. platon'un mağarasından ara ara kafamızı dışarıp doğaya bakmaya giriştik, gördük ki bizim dışımızda ne varsa aslında hepsi bizim doğamıza koşutmuş.
    bizim doğamızda ne varsa hepsi doğanın kendisine koşutmuş.
    bu durumu biraz da ahlak sorunuyla açıklayabiliriz çocuğum.
    insanın ahlak sorunu, kayboluş hikayesiyle ilişkili bir boktur. mağarasında gölgeleriyle mutlu mesut yaşarken, kurallar belliyken, daha o en saf haliyle, adına töre denilen zımbırtının, kendisinden önce ne kadar yaşamış, yalamış yutmuş yaşamış olan varsa hepsinin deneyimlerinin bir sonucunu yaşıyor olma trjedisine düşmüş, düşürülmüş, ayağına çelme takılmış toy insan, ara ara kafasını mağaradan dışarı çıkardığında toplum kaçkını, dış dünyanın o parlak haşmeti karşısında gözleri kamaşınca da tekrar bir can havliyle içeri, yani kendisini kendisi yapan o masum fakat hakikat olmayan dünyasına döndüğünde ahlaki, mağarasını paylaştığını sandıklarıyla, oysa kimse mağarasını kimseyle paylaşamaz, kurduğu düzende fark ettiği ne varsa aldatıcıdır, ahlakçıdır ama değildir, ahlakın ötesindedir, ama değildir, duvarlarında en ilkel insandan, kendisinden önce yaşayanlardan kalma resimcikler, oyuklar, yaşamlarının sadece belli dönemlerini tasvir eden saçmalıklar vardır, adına töre derler, adına ahlak kuralları derler, din derler, tanrı derler, okul derler, öbür okul derler, ruh derler, ruh olmayınca beden de yok derler, ruh varken ölüm yok, ölüm varken ruh yok derler, duvardaki bu kadar çok resimle mutlu trajik olmayan insan yine ve yine kafasını çıkarır mağarasından, güneş ışıkları helios'dan iner, ama korkar yine kaçar içeri; içerde gözlerinin alıştığı, bedeninin hor görmediği gölgeler, idealar dünyası vardır çünkü.

    kaçışlarımızın bizzat kendileri açısından bakıldığında; birşeyler aldatıcı, doğamıza bakıldığında birşeyler ters, kendimi güvende hissettiğim anları düşünüyorum; mağaramda benden önce yaşayanların attıkları çiziklere boya vurmaktan başka ne yapmışım?
    her güneş ışığında aldanıp çekiciliğine yönelmişim kabuğumu kırmaya, idealarımdan sıyrılıp doğaya karışmaya, hakikat nedir sorusuna cevap aramaya.
    ama sonuç hep negatifmiş, ben bizzat böyle olmasını istemişim, negatif olan zamanla ben olmuşum. hepsi yok, sadece düşünce, hepsi var sadece yine düşünce.
    görüyorum ışığı ama anlamlandıramıyorum;
    kendimi güvende hissettiğim anları düşünüyorum; boktan bir kaçış.
    ama mağarama doğru.

    edit @: yıllar önce bir mantık hocasıyla bol alkol sonrası bir sohbet esnasında, bilinçsizce bir gerçeğin farkına varmıştım; insan insanın ufkunu açabiliyormuş; zira o gün, o an 'keşke insan, kafasını ara ara mağarasından dışarı çıkarabilse' gibisinden birşeyler saçmalamış olan ben, karşımda 'keşke mağaramızdan temelli çıkabilsek' diyen birini bulmuştum.
    bu heyecan verici bir buluştu; pratikte sonucun pozitif olmaması hiç problem değil.

    edit2 @: "durumun vehametini gözler önüne seren bir gerçeklik; platoncu etik, dinsel/mitik ve idealist karakterinden ötürü, kendisinden sonraki bütün muhafazakar, gerici sınıfların ideolojik aracı olmaktan kurtulamamıştır. " / veysel atayman, etik
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap