22 entry daha
  • 1989'da e yayınlarından sâmih tiryakioğlu'nun çevirisiyle çıkan kitap söyle başlar:

    "severine sekiz yaşındayken kendi odasından annesinin odasına gittiğinde bir koridordan geçmek zorundaydı. bu geçiş onu sıktığından, bu işi koşarak yapıyordu hep. fakat bir sabah, koridorun ortasında durmak zorunda kaldı. orada bulunan banyonun kapısı açılmıştı. bir işçi dışarı çıktı. kısa boylu tıknaz bir adamdı. seyrek kızıl kirpiklerinin altından süzülen bakışlarını küçük kıza dikti. severine çekingen değildi ama korktu, geriledi.
    bu davranış üzerine adam kararını verdi. çabucak çevresine bakındı, sonra iki eliyle severine'i kendine doğru çekti. küçük kız, karşısında bir havagazı, bir güç kokusu duydu. üzerindeki sakallar uzamış iki dudak, boynuna yakıcı bir öpücük kondurdu. severine çırpındı.
    işçi sessiz sedasız, şehvetle gülümsüyordu. kızın geceliğinin altına soktuğu elleri, yumuşak bedeni okşadı. severine çırpınmaz, kendini savunmaz oldu birden. kaskatı, bembeyaz kesilmişti. adam onu döşemenin üzerine bıraktı, usulcacık uzaklaştı.
    dadısı onu yerde yatarken buldu. ayağı kaydı sandılar. kendisi de öyle sandı."

    kitap, yürekle ten ya da bir başka deyişle şefkatle şehvet arasındaki (uyumu baştan reddeder kessel) çatışmayı, kopukluğu, uçurumu anlatır. şefkat( severine'nin kocası pierre)in sevecenliğiyle, şehvetin(başta marcel olmak üzere diğerlerinin) dizginlemez dürtüleri arasında gönüllü bir arafı benimsemiş severine'nin hikayesidir sözkonusu olan.

    film ise daha çok severine'nin "ayağı kaydı sandılar, kendisi de öyle sandı"nın peşindedir. o sanmanın duyumsanmasının peşindedir bunuel. severine'ne ne tür bir duygu besleyeceğimizle de ilgilenir hayta bunuel, tıpkı kessel gibi haspa severine'i sevelim mi acıyalım mı kararsız kalırız..

    kessel severine'ne itiraf ettirerek bitirir romanı; zira itiraf eden bilinçlenir, aile zaten küçük burjuva ailesidir, dolayısıyla burjuvazinin önce kendine sonra kamuya itiraf et rahatla düsturu da yerine gelmiş olur. arınma'da gerçekleşir. severine de her itiraf eden kişi gibi bilinçlenir, birey olur. pierre'in sonsuz bir sefkatle sarıp sarmalayan, ezici, reddedilemeyecek hipnotize edici sesi de kesilir.
    "severine bilmiyordu artık. gerçek iyiliğin, gerçek kurtuluşun nerede olduğunu soruyordu kendi kendine. bir ışığın görünmesini, bir sarsıntının olmasını, bir yıldırımın düşmesini özlüyor, diliyordu.
    bu umutsuzluk çoşkunluk içinde pierre'e gittikçe daha çok sokularak titrek, çekingen ellerin saçlarını okşamaya çalıştıklarını hissetti. sakat bir insanın bu dayanılamayacak kadar güven dolu elleri, içindeki tartışmayı karar bağladı. severine her şeye dayanabilmişti ama buna dayanamazdı işte. bunun üzerine konuştu...
    nasıl yorumlamalı bu tür bir davranışı? sadece, sonsuz bir aşkla sevdiği insana uydurma bir namusluluk göstermenin olanaksızlığıyla mı? bundan daha az soylu olan " bir günahını itiraf" gereksinmesiyle mi? herşeye karşın bağışlanacağını için için sezerek ondan sonra da korkunç bir sırrın yükünü taşımadan yaşamak için mi? böylesine berbat bunca terslikten sonra bir insanın yüreğine kaynaşıp eriyerek onu titrek dudaklara dek getiren ögeleri kim sayabilir?
    aradan üç yıl geçti. severine'le pierre deniz kıyısındaki çok hoş, küçük bir köyde yaşıyorlar. fakat itirafını yapalıberi severine pierre' in sesini bir daha duymadı."
78 entry daha
hesabın var mı? giriş yap