23 entry daha
  • bu yazinin konusu, ozerklik. son birkac yildir ozerklikle ilgili ara ara yazıyor olmama karsin yazdiklarim içime bir turlu sinmiyor. yaziyi kurgulayamiyorum. içimden yazmak geliyor; ama yaziyi ne zaman yazmaya başlasam ya konudan sapıyorum ve anlatmak istediğimden farkli bir yere savruluyorum ya da kendimi ofkelenmis buluyorum ve yaziyi ofkeyle yazmis olduğum için yazinin havasindan hoşlanmıyorum. belki böyle olmasi gerekiyordur; bilemiyorum. belki de yazi öfkeli değildir de bana oyle geliyordur; ondan da emin değilim. bir kez daha deneyecegim. bu yaziyi yazabilmek benim icin onemli; cunku secimlerimi, yasamda ilerledigim yolu bicimlendiren ozelliklerimden biri, ozekligime olan duskunlugum ve ben, “ben”i var eden bu olguya iliskin kendi yasadiklarimi, ayrintilar bellegimden asinip gitmeden once aktarmak istiyorum.

    durumu aciklayabilmem icin oncelikle babamla olan iliskimden baslamaliyim.

    gecen aylarda fizikci paul dirac’a iliskin arastirma yaparken dirac’in, babasiyla olan iliskisinin oldukca sorunlu oldugunu okudum. onu kati bir disiplinle yetistiren otoriter babasinin olumunun ardindan dirac “i feel much freer now, and i am my own man.” (simdi cok daha ozgur hissediyorum ve ben kendime aidim/kendimim.) diye yazmis. benim babam ölmedi; ama dirac’in bu cümlelerle ne kastettigini iliklerime kadar hissettim.

    babamla karmasik bir iliskim var. babam oldukca otoriter ve disiplinli bir adamdir. bunun yani sira, bir ortama girdiginde ortamdaki en baskin insan o olur genellikle. varligi da yoklugu da bellidir. cok sevilen ve aranan biridir. nasil anlatsam? bu durumun insana verdigi inanilmaz bir guven oldugunu soylemeliyim; ama ebeveynin cocuga yol gostermekten ziyade onun uzerinde bir baskinlik kurarak kendi degerlerini ve secimlerini dayatmasinin ve cocuga kati bir disiplinin uygulamasinin cocugun ozguven geliştirmesini zorlastirdigini dusunuyorum. cocukluktan yetiskinlige getirdigim sorunlarin bazilarini bununla acikliyorum en azindan.

    aslina bakarsaniz cocukken sessiz ve utangac olmama karsin babamin baskin oldugu olcude dikbasliydim (ki hala kafamin dikine siklikla giderim). tam olarak nasil basladigini ve bunun bir huy mu (dogustan) yoksa karakter mi (ogrenilmis) oldugunu bilemiyorum; ama bana yapamayacagim soylenen sey, eger kafama yatmiyorsa aninda karsi cikardim.

    belki dogam (eger bir dogadan soz edilebilirse) boyleydi ve cocukken deneyimlediklerimle birlikte bu yatkinligim davranislarima yansimaya basladi bir noktadan itibaren. baski altinda kaldigimi hissettigim icin bu yatkinligim aciga cikmis ve tepkisellik gelistirmis olabilirim; cunku cocuklugumdan beri ozerkligi, ozgurluge, hakkaniyete, esitlige her seyden fazla gereksinim duyuyorum. bana mudahale edilmesinden, ne yapacagimin soylenmesinden hoşlanmıyorum ve eşit muamele görmeyi istiyorum.

    annemle babam beni ve kardesimi cagdas ve sekuler bir egitimle yetistirdiklerini rahatlikla soyleyebilirim; ama sorun vardi: beklentileri gelenekseldi. annemle ve ozellikle de babamla cok sert catismalar yasamamin baslica nedeni, bana kendilerinin dogru oldugunu dusundukleri secimleri yaptirmaya calismalariydi. ailemle catismalarim ben ortaokula basladigim donemde, ergenlikle birlikte, siddetlenmeye basladi. bana soylenenlere “sizin cocugunuz olabilirim; ama sizin secimlerinizi yasamak zorunda degilim! yapmayacagim!” diye karsi ciktigimda babam beni “para kazanmiyorsun. senin bu evde sozun geçmez.” diyerek bastirmaya kalkisti. bunu da birkac kez yapti. benim icin cok incitici ve gurur kirici olan bu soz bir kirilma noktasi oldu. babam bana bu sozu her kullandiginda, verdigi harcliklari gidip cuzdaninin yanina birakirdim. harcliklarimi haftalik alirdim ve haftalarca parasiz gidip geldiğim oldu. ac gezdiğim ya da eve dershaneden eve yürümek zorunda kaldigim oldu; ama cok inatciydim. uzerimde kimse egemenlik kuramazdi. babam her seferinde gelip ozur dilerdi; ama o soz içime islemisti bir kere. bir çocuk olarak babaya ve anneye bagimli olmaktan oturu kendimi güçsüz hissederdim. tek istegim, ekonomik bagimsizligimi bir an once kazanarak kendi kararlarimi alip kendime gore yasamakti. para konusundaki bu hassasiyetim de bundan kaynaklaniyor buyuk olasilikla. 18 yasimdan beri yasamimi kendim kazaniyorum ve yeri geldiginde aileme “gecimimi siz karsilamiyorsunuz. sizi dinlemek zorunda değilim.” demisligim de az degildir.

    babamin beni para kazanmıyor olmamla bastirmaya calismasi benim icin incitici olduğu kadar öğretici de bir ders oldu. irademi terbiye etmeyi ogrendim. gerekmedikce kesinlikle harcamadim. canimi disime taka taka hayatta kalmayi ogrendim. kimseye bagimli olmamak icin o kadar cok calistim ve calismayi o kadar benimsedim ki dunyanin neresine gidersem gideyim hayatta kalmanin bir yolunu mutlaka bulur ve sonuna kadar dayanabilirim. bu durumun olumlu mu, yoksa olumsuz mu olduğu konusunda bazen kararsız kalsam da tek basima idare edebildiğim kesin.

    ben onceden, yani ozellikle ergenligimde ve ilk genclik yillarimda herkesin, aileleriyle benim yaptigim gibi catistigini, insanlarin ozerk olmaya ve birey olarak gorulmeye gereksinim duydugunu saniyordum. oyle degilmis. herkesin ailesi benim ailemin yaptigi gibi mudahale etmiyordur belki de ya da herkes benim mudahale olarak nitelendirdigim davranislari mudahale olarak gormuyordur ki bu ikincisi daha mumkun gorunuyor. soz gelimi; arkadaslarimla anne babalarimizla olan iliskilerimizi konustugumuzda bana hep “senin annene babana soylediklerini ben annemlere soyleyemezdim. cok sinirlenirlerdi ve azar yerdim.” derler. farkinda olmadiklari nokta benim, annemle babamin sinirleneceklerini ve azar yiyecegimi bile bile onlarla catismaya girmemdi. ben her seyi goze aliyordum. beni birey olarak gordukleri, ancak bana birey olarak davranmadiklari icin karsilarina inatla dikiliyordum. o yüzden de bu kadar cok catisiyorduk zaten. ergenliğimin ne benim ne de ailem için kolay geçtiğini söyleyebilirim. benim yerime dusunulmesinden ve bana ne yapacagimin soylesinmesinden hoslanmiyorum. boyle bir tutuma karsi ben tepkisellik gelistirdim ve ilk firsatta evden gittim. eger boylesi bir tepkisellik gelistirmeseydim ben, kendime ait, ayrik bir benlik gelistirmeyi basaramazdim saniyorum.

    ben bana dayatilan her seyi reddetme egilimi gosterdim yasamimca. bana “bunu yapacaksin.” dediklerinde “tamam” deyip yapsaydim babamla ve annemle hic catismazdim. uysal bir cocuk olarak buyur, uyumlu bir yetiskine evrilirdim. benim icin bictikleri yasami sorgulamadan uzerime gecirir, bana gosterdiklere yere, dizlerinin dibine otururdum; ama ben “bu yasami sevmedim. uzerime de uymuyor. istemiyorum.” diyerek giymeyi daha en basindan reddettim.

    ozellikle babam bana her “sunu soyle yap.” dediginde bazen sirf inat olsun, soylediklerini kolayca yerine getirmeyecegimin farkinda olsun diye karsi ciktim. kaybedeceksem bile, savasmadan teslim olamazdım; olmadım da. kişiliğimin sert ve tepkisel bir tarafi oluşmaya basladi kendimi bilmeye basladigim yillardan itibaren (yasamimin sonraki yillarinda ise kişiliğimin katilasan taraflarini yumusatmaya ve ne kendime ne baskalarina batmamasi icin sivriliklerimi torpulemeye calisarak gecirdim). ailem beni okumaya, ogrenmeye ve dusunmeye teşvik etti. ben de bu değerleri benimsedim ve cok calistim. onlar bana bunlari soylemeyi biraktiklarinda ben surekli okur hale gelmistim coktan; ama bana yasamimla ne yapacagima ilişkin ogutler verip “boyle yap.” ve “bunu ol.” demeye basladiklarinda “dusunuyorum ve hayir, istemiyorum.” diye karsilik verdim onlara; cunku bir kusa “iste kanatlarin” diyerek kanatlarini gösterdikten sonra ona ucmayi ogretip “ucmayi ogren; ama cok uzaga gitme.” demek ne kadar sacma ise “dusun; ama bizim kararlarimiza gore yasa.” demek de o kadar sacmadir. (marti jonathan livingston’in hikayesini bana okuttuktan sonra suruyle birlikte kalmami beklemen bir gercekci baba.)

    bana, kanatlarim oldugunu gosterdiler; ama ucup gitmemi istemediklerini soylediler. kanatlarimi onlarin soyledigi gibi cirparsam canimin yanmayacagini anlattilar. (onlara birçok tartismada pek cok kere “sizin hatalarinizdan ogrenmek istemiyorum. kendim yasamak, hata yapmak istiyorum. birakin kendim deneyeyim.” dedigimi animsiyorum; cunku bana herhangi bir seyin dayatilmasi benim irademe mudahele edilmesi ve secimlerimi kendi isteklerim dogrultusunda yapamamam anlamina geliyordu.) bu tutumlari beni korumak icindi, dogru; ama bana hata yapma hakki tanimadilar ve onlarin deneyimlerinden ders cikarmami soyleyip durdular. bu bende hata yapmamak yonunde muthis bir kaygiya yol acti. yaptigim hatalardan sonra canimin canacak olmasindan dolayi duyduğum kaygi beni baskiliyordu, dogru; ama asil mesele, benim kendimi aramama ket vurulmasindan, istedigim gibi yasayamamamtan oturu mutsuz ve ofkeli olmamdi. kararlarimi kendim alabilmeyi ogrenmem icin gitmem gerekliydi. ben de gittim. beni iten ruzgarlara karsin cirpmayi surdurdugum kanatlarimla ulastigim bu noktada, ozgurum. savrulunca bile dengeye ulasmayi ogreniyor insan. bunu sevdim. bir kafeste yarasiz durmaktansa, ozgurlugum icin hirpalanmayi goze almistim. pek cok iz var varligimda; ama benim. ben dusundum, ben karar verdim, ben sectim ve ben uyguladim. ben; yasadim. var olmak icin secmis oldugum bu yol cok yorucu; ama benim.

    bu bir secimdi. benim secimimdi. ozerkligimi elde edebilmem icin ozgur olmaya, ozgur olabilmem icin gitmeye gereksinimim vardi. ben de gittim. hem anne ve babama hem de kendime karsi buyuk mucadeleler verdim; ama bulunduğum noktaya baktigimda değdiğini düşünüyorum. ozgurluk, kuskusuz ki, agir bir sorumlulukla geliyor; ama insan bu sorumluluğu taşıyacak kadar güçlendiğinde yasami içinden geldiği gibi yasamaya da başlayabiliyor.

    kararlarim da benim, hatalarim da. dussem de kalkıyor ve koşmaya devam ediyorum. kendime aidim.
    ****
    cumhuriyet gazetesi ben cocukken her cumartesi gunu bir kitap ekiyle birlikte dunya edebiyatindan kisa kisa eserler de hediye ederdi. yasim onlari okumaya uygun degildi belki; ama ben surekli okurdum. o kitaplarda okudugum oykulerin bazilari hala aklimdadir. buyuk olasilikla, uzerimde carpici bir etki biraktiklari icin animsiyorum. oykulerden birinde bir ev kedisinin bir gun pencereden disariyi izlerken bir sokak kedisiyle karsilasmasi anlatiliyordu. sokak kedisi ev kedisine neden o evde kalmayi surdurdugunu soruyordu. konusmanin ayrintilarini animsamiyorum; ama sonunda sokak kedisi, ev kedisine “yani simdi sen ozgurlugunu her gun duzenli yemekle, sicak bir barinakla ve bir insanin seni arada oksamasiyla degis tokus ettin oyle mi? disarida yasamak hic kolay degil; ama disarida ne oldugunu, neler gorebilecegini hic merak etmiyor musun?” diye soruyordu. bu oykuyu okudugumda cok etkilenmistim. cocuk halimle bile iki kedinin secimlerini kendilerince hakli bulduysam da ben olsam ben de sokak kedisinin yaptigini yaparim diye dusunmustum. bu bir tercihti, kuskusuz ki.

    ve ben sokak kedisinin gittigi yoldan gitmeyi tercih ettim.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap