7 entry daha
  • tanrıça aphrodite ile troya prensi ankhisesin oğlu, ismi yunanca'da aineias olarak yazılan mitolojik kahraman. gerçekten güzel olan hikayesinin başı ve sonu yukarıda zaten yazılmış, ben nispeten hüzünlü olan orta kısımlarına değineyim...
    aşık olduğu kraliçenin ülkesinden ayrılırken, kıyıdan kıpkızıl alevler yükseldiğini görerek şaşırır aeneas, çok sevdiği şehirde yangın çıktığını düşünür, endişe kaplar yüreğini...ama geriye dönmez. bilmiyordur ki aslında gördüğü şey, aşk acısına dayanamayıp canına kıymış olan dido için yakılmış ölüm ateşidir... o ve arkadaşları rahat bir yolculuk sonrası cumae şehrine varırlar, burada kahramanımız zamanında troyalı kahin helenosun zamanında kendisine verdiği nasihati tutarak, ilk olarak görücü sybillei ziyaret eder...bu bilge kadın ona hadese gitmesi gerektiğini söyler, birlikte yola çıkarlar, kapkara avernus gölü'nün kıyısına giderek altın dal'ı ararlar... bu tanrıça aphroditenin gönderdiği güvercinlerin yardımıyla bulurlar ve etrafa berbat kokular saçan gölün kenarındaki bir dehlizden yavaş yavaş hadesin ülkesine doğru korka korka inmeye başlarlar... zifiri karanlığın kapladığı mağarada, aeneas ona yol göstermeye gelen gece tanrıçası hecatenin hediyesi dört tane simsiyah öküzü kabul ederken, muazzam bir deprem olur ve ölüm ülkesinin taş kapıları büyük bir gümbürtüyle açılır, gölgeler sarar her yeri... hastalık, açlık, savaş, ölüm ve nifakın arasından geçen aeneas ve sybille, sonunda styx nehrinin kıyısına erişerek kayıkçı kharonu bulurlar, kayığa binip ölüler ülkesine geçemedikleri için inleyip yalvaran binlerce ruhun arasından seslerini duyurmaya çalışarak kharona haykırırlar... kısa bir tartışmadan sonra altın dalı gösterdikleri kayıkçı, onları karşı tarafa geçirmeye razı olur.* böylece styxi geçen ikilinin karşısına bu sefer de üç başlı dev köpek cerberus çıkar, ama sybille devreye girer, psykhenin yaptığı gibi çörek vererek azgın hayvanı susturur, ilerlemeye devam ederek nihayet istırap meydanları'na ulaşırlar... burası, dünyevi hayatlarında aşk acısına dayanamayarak solup gitmiş kederli ruhların sessizce dolaştıkları, hüzün havası esen bir yerdir, aynı zamanda aeneasın, didonun kupkuru bir ağacın gölgesine sinmiş solgun ruhunu gördüğü yer... troya prensi beyninden vurulmuşa döner, ve sevgilisinin ruhunun önünde diz çöküp burada olmasının nedenini sorar, yoksa benim yüzümden mi buradasın diye haykırır ağlayarak.* dido ona cevap vermez, hatta yüzüne bile bakmaz, kayarak diğer üzgün ruhların arasına karışır, arkasında vicdan azabına ve gözyaşlarına boğulmuş bir aeneas bırakarak...* her neyse, buradan güçlükle ayrılabilen kahramanımız, sırasıyla günahkar ruhların tutulduğu rhadamantys ve ömürleri boyunca iyilik yapmış olanların bulunduğu elysiondan geçer... yeraltı cenneti elysionda en nihayet babası ankhisese ulaşan aeneas, ondan kaderinin ne kadar parlak olduğunu ve italya'da zafere ulaşmanın yollarını öğrenir, ayrıca tüm kederleri unutturan lethe ırmağının suyundan içer. görevlerini yerine getirmiş olan aeneas ve görücü sybilleyine aynı yolları izleyerek yeryüzüne ulaşırlar ve kahramanımız, dostlarını da yanına alarak, doğan güneşle birlikte, romayı kurmak için yola çıkar.
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap