105 entry daha
  • benim bu. istemsiz bi'şey, tabiatımdan kaynaklı. öyle çok duygularını gösterebilen falan biri olmadım ben. babama, kardeşime bile sarılmaktan hazetmem. annemin kucağına yatmışlığım beşi geçmez kendimi bildiğimden bugüne. gerçi yaşlandıkça bu sayı artıyor, uzakta da çalıştığımdan kadının istekleri daha kıymetli geliyor, o'nu hoş etmek diyelim artık. insanın sevgisini, nefretini göstermesi için de abartı reveranslara ihtiyacı yoktur bence. bazen bir bakış anlatır alev alev aşkı, bazen bir ters cevap gösterir buram buram nefreti...

    kişisel görüşlerin sosyal etkileşimde tezahürü teorideki gibi iyi olmuyor gerçi. sorumluluklar aileye karşı olunca bi'şekilde gemimi yürütüyorum, sonuçta ilk evlat, evin en büyük oğluyum. nazım geçiyor. gel gör ki elin kızına-elin kızı demem de lafın gelişi elbette- "ya ben böyleyim gülüm, ayranı tuzlu severim" diyemiyorsun. kız tabii ki bekliyor ki romantik olasın, ona küçük süprizler hazırlayasın -şu lafa da ayrı hastayım-, işte çicek alasın, şiir okuyasın... her biriyle ilgili görüşlerim var aslında ama çiçek almak bence çok saçma bi'şi. "ölü çiçeği götürücem de ne olacak, lahmacuncu açılışına mı gidiyoruz sanki?" dedim bir kere ve canlı çiçek aldım kız arkadaşıma. anthirium. bakması en kolay çiçeklerden biri. suyunu ver, gerisini o hallediyor. çiçeği verirken de "bu çiçek aramızdaki aşkın şeysi olsun, yaşadıkça aşkımız da şey olsun" minvalinde konuştum bir iki bi'şiler. hani ferdi tayfur filmi vardı, necla nazır'la isimlerini kazıyorlardı bir ağacın üstüne, "bu ağaç yaşadığı müddetçe aşkımız da yaşayacak" falanlı. işte oradaki ambiansı yakalayalım dedim, arabesk sevdalar hesabı. palmiye gibi verdiğim çiçek 40 günde, tekrar ediyorum 40 günde kaktüse döndü bizim hatunun elinde. ali şen'in ağacı kestirmesi gibi kuruttu bizim kız çiçeği. o kadar büyük laf edince "yea sağlık olsun, olur öyle" demek de pek samimi olmuyor. eheh. işte bu yüzden sevgiyi göstermenin daha başka yolları da olmalıya inanırım. çiçek öldü diye, aşk da mı bitti? yoo.

    sonra ilan-ı aşk etmek her görüşmede ne denli samimi onu da hiç bir zaman anlamadım. siparişle, alışkanlıkla oluyormuş gibi gelmemeli insana bu, içten gelmeli. "saat 4 arayıp seni seviyorum diyecek, hmm" dememeli dünyalar güzeli. sevgili hiç beklememeli ki bunu gözlerimdeki samimiyeti ve açık yürekliliği görsün. işte o zaman dolu oluyor seni seviyorum'un içi, ruhunu sarıyor işitenin.

    bu kadar izahatı "ben öküz değilim, farklı düşünüyorum" demek için de yapmadım. bu kadar kişisel doğruya rağmen bir noktada öyle şeyler oluyor ki öküz nişanesi bile yetersiz kalıyor, onu anladım. küçük nüanslarda saklıymış bu üstelik, onu farkettim. kız arkadaşımla bi'şi konuştuk geçen, bence artık öküzlüğüm tescillidir;

    -bana öyle bi'şi söyle ki beni sevdiğini unutmayayım.
    +seni sevdiğimi unutma.
    -oha ömer, öküzsün.
    +kızım insan olan laftan anlar, düstur istedin al sana düstur.
    -...
    +öküzüm di mi ben? eheh. valla öküzüm.

    kız haklı beyler.
125 entry daha
hesabın var mı? giriş yap