6 entry daha
  • pinter, kendine özgü tarzıyla 20. yüzyıla damgasını vurmuş, yaşayan en büyük oyun yazarlarından biridir. ona has sessizlikleri, duraksamaları, tekrarları, karanlıkları, belirsizlikleri, dili, davetsiz ziyaretçileri, tehdit unsuru, odası ve sorgulama öğesi ile tüm dünyaya ününü duyurmuştur. pinter’ın bütün oyunlarında “oda” anahtar sembolü vardır. bu sembol bir oda, bahçe, ev ya da karavan olabilir; yeter ki dışarıdaki tehditkar dünyaya karşı bir sıcaklık ve korunma sağlasın. ancak aslen bu “oda” bir hapishanedir ve tehdit onun kendi içindedir. oda sembolü, anne ve çocuğun ortak yaşadığı ana rahminin sembolik bir anımsamasıdır. bir yanda tehditkar bir dünya ile yüzleşmeyi, bir yanda da hiç doğmamayı ve sonunda da ölümü içeren doğma korkusunun sembolüdür. pinter’ın aklına, hem koruyucu ana rahminden çıkarılma, hem de onu terk edememe korkusu takılmıştır. pinter, oda sembolünü sadece aldatma (betrayal) adlı oyunda terk etmiştir.

    pinter’ın eserlerinde odada yaşayanlar (içeridekiler), kesin niyetlerinin ne olduğu ne karakterlerce, ne de izleyicilerce tanımlanamayan kişilerin ya da güçlerin (dışarıdakiler) tehdidi altındadırlar. oyunlarındaki karakterler hayatta kalmaya ya da kimliklerini kanıtlamaya çalışırlar. pinter, insanların hayatından tuhaf ve dehşet verici kesitleri sunar ancak olaylar için mantıklı gerekçeler vermeyi reddeder. pinter’ın oyunlarının başlıca teması, dışarıdan, odalarının ötesindeki toplumdan davetsiz ziyaretçilerin gelme tehdididir. ikinci dünya savaşından sonraki dönemde, atom bombasının ardından, dünyadaki varlığının tehlikede olduğunu kavrayan insanoğlunun tüm korkuları, şüpheleri ve kimlik arayışı pinter’ın oyunlarına yansır. varlığı sallantıda olan insanoğlu artık kendi kendine bir tehdit içerir. bu yüzden pinter, 20. yy. insanının kendi içine dönüşünü, bireyselleşmesini, bencilliğini, şüpheciliğini, mutsuzluğunu, güvenilmezliğini ve iletişiminden kaçışını eserlerine yansıtır. kaybolmuşluk hissi tüm karakterlerinde mevcuttur. odalarının içine saklanarak dışarıda zalimce işleyen dünyadan kaçarlar. varoluşu ve gerçeği sorgulayan karakterleri otomatikleşen dünyada, her ne kadar geçici olduğunu bilseler de, kendilerine bir yer edinmeye çalışırlar. herkes hakim olma savaşı içindedir. erdemler her geçen gün önemini yitirmekte ve yaşamımızı çıkarlarımız yönlendirmektedir. artık yaşantımızda kahramanlara ve kahramanlıklara yer yoktur. her birimiz birer kurban olmaktan öteye gidemeyiz. pinter’ın oyunlarında hemen hemen her zaman, kesin olarak kazananların ve kurbanların olmadığı sergilenir. avcı, avlanana dönüşebilir. gasp eden, gasp edilen olur. insanoğlu kimi zaman içerideki kimi zaman da dışarıdaki olarak rol aldığı bu bozuk çarkta kah kazanacak kah kaybedecektir ancak hiçbir zaman konumundan emin olamayacaktır.

    pinter tiyatrosunun başlangıç noktası, tiyatronun temel öğelerine bir geri dönüştür: sahne, iki kişi, tanımlanamayan bir korku ve beklentinin simgesi olan kapı. pinter, 7 ağustos 1960’da bbc’de hallam tennyson ile yaptığı söyleşide aşağıdakileri söylemiştir:
    “bir odada iki kişi; bir odadaki iki kişi imgesini ele almakla oldukça çok zaman geçiriyorum. sahnede perdeler açılıyor ve çok etkili olan şu soruyu görüyorum: odadaki bu iki kişiye neler olacak? birisi kapıyı açıp içeri girecek mi?”

    bize de pinter’ın eserlerini okur ya da izlerken merak ve tedirginlik içinde kapının açılmasını beklemek düşüyor. bekleyelim bakalım...
59 entry daha
hesabın var mı? giriş yap