• --- spoiler ---
    izlememin ardından bir gün gecmesine rağmen, su entryleri okuduğumda ve filmi tekrar düşündüğümde ağlamamı durduramıyorum, hem de filmin mutlu sonla bittiğini bile bile...sebebini soran filmi henüz görmemiş olan arkadaşıma anlatamadım bunu.nasıl anlatayım ki sophie ile howl arasındaki aşkı, kalpler bu kadar maymun iştahlıyken,aşk lafını bu kadar basite indirgemişken günlük hayatımızda.aşkın insan verdiği gücü, önceden elinizden kayıp giderken bişeyler karşı koyamazken belki de koymaya çalışmazken dört elle sarılmanızı herşeye, yaşama sevincini, o bir çift gözde mutluluk parıltısı görebilmek için yaptıracağı fedakarlıkları, insanı güzelleştirmesini, içinden sıcacık bişeyler akmasını soyutluktan çıkarıp somut hale getirmiş miyazaki bi cennet bahçesinde pan flütleriyle anlattığı masalıyla...kalbimin tellerine dokundu hem de sadece aşk masalıyla da yapmadı ki birde savaş gerçeğinin soğukluğunu estirdi.dengemi alt üst etti bi yanda kocaman tebessüm bi yanda söz geçmeyen gözyaşları.gerçek hayata hiç dönmek istemedim film boyunca; ama gerçekten istedim o anda olabilmeyi aşk dolu, güven dolu kollarda...
    --- spoiler ---
  • bulutlarin ustunde, damlarin rengarenk kiremitlerinde ucarcasina ve ilk goruste baslamis bir askin, kabusumsu ayriligi ve sonsuza dek devam edecek bir askin tekrar tekrar filizlenmesi ve mutlu son...

    muhtesem muzikler, rengarenk bir hayal dunyasi, miyazakinin insan olmadiginin kaniti... yaraticiligin tavana vurmasi ve bir anligina herseyi unutup kendini kaptirmak, suratinda hayranlikla karisik bir ifadeyle oraya gidip howlun yanina girip bir daha satosundan cikmamak, saridan siyaha donmus muhtesem saclari ve guzel elleriyle bir omur gecirmek, her gun kalbine sicacik bir dokunusla dokunan, ictenligi tavanlara vurmuslarla bir olmak... oraya kacmak kacmak... calcifer denen sevimli ates parcasini beslemek ve hergun ruhlara uyanmak... bilsem ki olunce oraya gidecem direk gozlerimi kapardim ve ceker giderdim...

    her miyazaki de oldugu gibi 2 saatlik bir muhtesemlik ardinda kalan burukluk... benim dunyami cizebilen adama sevgilerle... umarim hep yaratir, biz hep izler boyle izledigimizle ve hayallerimizle kaliriz...
  • askin cok guzel ve sade anlatildigi, aglattiran cizgi film
  • türkçe dublajında sophie'yi seslendiren hanımın sesindeki duruluk orijinal halinde bulunmamakta, türkçe seyredildiğinde sophie olması gerektiğinden daha küçük yaşta düşünülmektedir. buna rağmen türkçe dublajı oldukça başarılıdır.
  • 16 aralık cumartesi günü, cnbc-e'nin iki film birden kuşağında, saat 19:00'da yayınlanacaktır. izlememiş olanlara şiddetle tavsiye edilir..

    ---

    "yeditepe üniversitesi bilimkurgu kulübü’nün her perşembe düzenlediği anime gösterimlerinde bu hafta howl’s moving castle (yürüyen şato) gösterilecektir.

    kulüp üyelerine özel olan gösterimlere katılmak isteyenler, kulübe uğrayarak üye olabilirler. ilgilenenlere duyurulur.

    kulüp odası: hukuk fakültesi binası z01
    gösterim yeri: güzel sanatlar fakültesi tiyatro bölümü cep sineması
    gösterim saati: 16.15"

    http://www.anime.gen.tr/haberdetay.php?id=301
  • insanı içine çekip tüm sıkıntılarından bir süreliğine de olsa uzaklaştıran film. kötü geçen bir günün ardından son anda dışarı çıkmaktan vazgeçip berbat bir ruh hali ile televizyonun karşısına geçtiğimde karşıma çıkan sürpriz!. yürüyen ve her defasında başka bir dünyaya açılan bir şatoda yaşamanın hayalini kurduran rengarenk bir film bu. kötü günler için çikolatadan sonraki ikinci stok malzemesi.
  • sophie'nin howl'un şatosunun ihtişamını seyre daldığı anda 2.5 yaşındaki yiğenimi korkutup kanal değiştirmemizi talep etmesiyle cnbce'de 3. kez izleyemediğim animedir. cnbce'ye de büyük teşekkür etmek gerekir, altyazıları berbat olmasına rağmen böyle bir filmi yayınladıkları ve dahası bunu anadilinde yaptıkları için.
  • miyazaki'nin hollywood'u bir kez daha hayran bırakan harikası.

    filmde fazla gözükmese de kilit roller üstlenen şalgam kafa, enteresan bir karakterdir...

    filmi de özetleyen şekliyle şalgam kafa şöyle bir önemli şahsiyettir;

    --- spoiler ---

    korkuluk, sofi’nin taktığı isimle şalgam kafa; hikayenin yan karaktere yaklaşan tiplerinden biridir ; artı şeklinde birbirine bağlanmış iki çubuktan ve tepesine geçirilmiş kocaman beyaz bir şalgamdan oluşmuş bir tarla korkuluğudur…

    eski-püskü de olsa; smokinli, papyonlu ve şapkalıdır. elleri niyetine çubukların ucuna geçirilmiş iki beyaz eldiven vardır. arada sırada, daha çok sevindiğinde, şalgam kafası kendi ekseninde 360 derece dönmektedir ama o aslında tam bir korkuluktur..

    şalgam kafasına çizilmiş bembeyaz dişleriyle sabit bir gülüşe sahiptir. ağzında tütmeyen bir pipo vardır sürekli.. en üst ucuna şalgam kafası geçirilmiş olan, omurgasını ve gövdesini oluşturan ince / dikey bir sırığın üzerinde zıplayarak yer değiştirir…

    hiç konuşmaz, gözleri sabittir hiç oynamaz ve suratının gülümseyen ifadesi hiç değişmez..

    şalgam kafa; büyük bir büyü sonucu korkuluğa dönüştürülmüş olan karşı ülkenin prensidir aslında…

    filmde söylenmese de,
    bence;
    savaşa karşı oluşu nedeniyle babasıyla ters düşmüş, bu yüzden, babasının entrikasıyla korkuluğa dönüştürülmüştür… büyü; ancak, aşık olunan kadın tarafından öpüldüğünde bozulacaktır.
    babası onun “kalp kırıcı bir çapkın” olduğunu bildiği için de bu büyünün uzun süre bozulmayacağına emindir.

    çünkü prens, yani şalgam kafalı uşak, ona korkuluk büyüsü yapılmadan önce;
    (yine bence) her çiçekten bal alan, ayran gönüllü, her şeyden çabuk bıkan, kızları kendine aşık edip onları yüzüstü bırakan egoist, şerefsiz bir tiptir…o da zaten daha çok bu adi huyu nedeniyle bu laneti hakettiğini düşünmektedir…

    bu yüzden, incecik bir çubuğun üzerinde tın tın dingildeyerek yürüse de;
    her an, herkese hizmet etmeye hazır bir halde, gerçek aşkı aramaktadır.

    şalgam kafalı uşak, yürüyen şato’yu nereye gitse takip eder.. belki şato’nun sahibi iyi büyücü howl’un büyülerinden medet ummakta belki de öptüğünde büyüyü bozacak olan, aşık olacağı kadını beklemektedir şatonun civarında…

    hikayenin en başından bu yana herkese ve özellikle de ilk olarak yaşlı haliyle gördüğü ve onu “sarpa sardığı” çalılıklardan kurtaran sofi’ye yardım eder ve o her dışarı çıktığında onun gölgesi gibi onu izler… sofi’nin güzel ruhuna aşık olmuştur şalgam kafa.

    anlayışlı, duyarlı ve romantiktir.. sofi’ye platoniktir.. sofi’nin ne zaman ona ihtiyacı olsa oradadır, bazen bir dost, bazen duygusal bir aşık, bazen bir alet, bir kaldıraç, bir dayanak, bazen de bir uşak gibi sofi’nin ve herkesin hizmetindedir…

    yağmurda sofi’ye şemsiye tutan bir centilmen ve kibar bir beyefendidir o… çamaşır direğidir, uçurumun kenarında insanları kurtaran bir fren çubuğudur. duygulu odundur… kafası şalgam olsa da sofi’nin dediği gibi “iyi bir şalgamdır!”

    hikayenin sonunda; herkesi uçuruma düşmekten kurtardığı için sofi’nin ona verdiği dostça bir teşekkür öpücüğü sonrasında büyü bozulur ve şalgam kafa, prens’e dönüşür…
    ve yakışıklı prens, geçmişi ne olursa olsun, artık iyi biridir ve iki ülke arasındaki savaşı durdurmak için, herkese veda ederek ülkesine döner.


    şalgam kafa; aslında mekansızlık duygusunu hissettirmek, asıl mekanın insanın kalbi olduğunu anlatmak ve
    korkuluk gibi de olsa” insanın mutlaka candan bir dosta sahip olması gerekliliğini anlatmak için bu hikayede vardır.

    --- spoiler ---
  • gerçeklikten kopup, çocukluktan bugüne dek sahip olduğumuz hayallerimize ulaşmak isteyenler için yapılmış muhteşem bir eser. izlerken alıp götürsün sizi başka diyarlara, sizi de yürüyen şato'daki ailenin bir bireyi yapsın. gidin ara sıra calcifer ile arkadaşlığın anlamını öğrenin, bazen şalgam kafa ile yalnızlığınızı paylaşın...

    işte böyle bir şey. inanıyorum ki her insan mutlaka bu filmden kendine ait, kendi rüyalarına ait bir şey bulacaktır.
hesabın var mı? giriş yap