• çoğu zaman hazzın ve haz getiren uğraşın kendisi başka amaçlar için tasarlanmış bir araçtır. bu söz konusu uğraştan alınan hazzın değerini düşürmez. daha da ileri gidersek yalnizca fiziksel sonuçları nedeniyle değil, duygusal sonuçları itibariyle de haz çoğu zaman kişinin kendi varlığının kanıtıdır. ama bu kanıt çoğu zaman rasyonelleştirilmiş bir duygusal çözümden, duygusal örüntünün tamamlanmasından öteye de gitmez. çünkü modern uygarlığın ve ilişkilerin örüntüsü altında gizlenen eski hayatin biçimleri, alışkanlıkları ve tatmin biçimleri aldığımız çoğu hazzın da temel kaynağıdır. yemenin, içmenin, sevişmenin, gezmenin, gülüşmenin, bayramın, tatilin ve diğerlerinin verdiği haz anlık ve güncel olduğu kadar, belki de daha çok tarihseldir. insanin bir şeyin güzelliğine ve keyif vericiliğine dair yargilari, hemen her defasında ondan aldiği zevkten çok daha eskidir. insan o yargiya erişmek, kendi kişisel deneyimiyle haz anına varmak için insanlarla kurduğu ilişkiler boyunca yolculuklar yapar. bu yolculuk kurgusal ve hesaplanmış olduğu ölçüde, uğraşından çok uğraşının aynadaki görünümüne tutkuyla bağlanan budalanin kişisel tutkusuyla benzerdir. o zaman haz bir zevk çağlığının taklidi, ilişki bir aşığın taklidi, sanat eski bir sanatçının taklidi haline gelir. taklitçilik, iletişim kanallari içinde tarih boyunca görülmemiş bir hizla yayılırken, geçmişin ve başkalarının duygularını taklit eden modern insan, hazza erişebilme olanakları bakımından bir haz denizi içinde yaşadığı yanılsamasıyla yaşar. kurgunun nerede bitip kendiliğinden olan'ın nerede başladığını, denizin nerede bitip karanın nerede başladığını, hazzın nerede bitip acının nerede başladığını, aynanın nerede bitip gerçeğin nerede başladığını anlayamayan modern insan sarılacak "gerçek nesne"ler arar, bulamazsa kurgusal olarak yaratır. lacan'a sorsan objet petit a, borges'e sorsan hrönir, bana sorsan çukulatalı dondurma..
  • "insanın ruhsal yaşamından anlayan herkes, insan için önceden yaşanmış bir hazdan vazgeçmekten daha zor bir şey olmadığını bilir. doğrusunu söylemek gerekirse, karşılığında bir şey almadan hiçbir şeyden vazgeçmeyiz." (freud)
  • evrensel düzenin bir kuralıdır:

    her kim gayri meşru bir haz yaşar, onu dengeleyecek bir acı yaşaması mukadder ve kaçınılmazdır.

    peygamberin koyduğu ölçüler çerçevesinde yaşananlar ise bundan müstesnadır. onlar ikram-ı ilahi hükmündedir.

    peygamberin ve evliyanın ayak izlerini takip etmeyenler, istikamet çizgisinden ayrılmış ve ifrat-tefrit kutuplarına kaymışlardır.

    bir kimse istikamet çizgisinden kaç derece ile ayrılmışsa, diğer kutupta aynı derece ile kendi zıttını üretmiş olur ve o zıt yani antitez ona musallat edilir.

    böylece kişi kendi ateşini kendi tutuşturmuş olur.

    bu hayatta başımıza ne kadar bela ve musibet gelmişse, bu mekanizma ile üretilmişlerdir ve hepsi kendi ellerimizin ürünüdür.
  • "başkalarını, kurduğumuz hayallere ortak etme ve inandırma yükü olmadığı zamanlarda, sanatsal ve edebi yaratıcılık coşkulu bir mutluluk halini alır."

    orhan pamuk, şeylerin masumiyeti, sayfa 22.
  • "haz, göründüğünden daha karmaşık bir kavramdır. bir taraftan, tüm varlığımıza sızar; az çok şiddetli, az çok elekten geçmiş, az çok kılık değiştirmiş bir biçimde, yaşamımızın her anında vardır. belki de hiçbir şey onun alanının enginliği kadar çarpıcı değildir ki ancak eksikliğinde bunun farkına varılır. basit bir depresif dönem, hazzın kaybının neyi temsil edebileceğini bir anda anlamamızı sağlar.

    ama haz aynı zamanda, yaşayan her şeyin arasında olmanın basit hazzından, hiçbir engelin zapt edemediği dizginlenmemiş bir şiddete uzanan kendi dışavurumlarının sergilenen spektrumunu da dikkate almamızı sağlamak zorundadır. ayrıca, hazdan söz etmek, onun yer-değiştirmelerinden ve yüceltmelerinden olduğu gibi, zorunlu olarak onun aşırıya kaçma potansiyelinden de söz etmektir."

    (andre green)
  • "püritenler şüphe içinde yaşar, bizse haz isteriz. tarif ettiklerim, tüketicilerin nesnelerden yarattığı hazlardır, aklı başında bir faydacının şüphe ettiği ve kuşkusuz şüphe etmesi gereken dayatılmış hazdır."
    (richard sennett, "yeni kapitalizmin kültürü"nden)
  • seneca: “en çabuk gerçekleşen haz aynı zamanda ilk yok olandır.”
  • ilk matrix filminde sulu bifteği ısırdıktan sonra kırmızı şarabı koklayıp mideye indiren ve ruhunu karşısındaki ajana satmak niyetindeki cypher'ın düşündürdükleri:

    "haz, yatağından çıkarılan bir maden, bedenlerdeki makine sisteminin teknolojik bir ürünü, zevklere dair bir lojistiktir; dosdoğru hedefe gidiyor ve kendi ölü nesnesinden başka hiçbir şey bulamıyor orada."

    ~ jean baudrillard, "baştan çıkarma üzerine"
  • en verimli enerji kaynağı
  • "dünyada erkekler ve kadınların paylaşabildikleri yalnızca iki haz vardır: yemek ve seks!"
    * *
hesabın var mı? giriş yap