haziranda ölmek zor
-
gece leylak ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüregim
uy anam anam, haziranda ölmek zor
calışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
yorulmuşum, acıkmışım, uykusamışım
anama sövmüs patron
sıkmışım dişlerimi
islıkla söylemişim umutlarımı
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler
cıkmışım bir dalgadan, vurmuşum sokaklara
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla dallarda
insan iskeletleri
gece leylak ve tomurcuk kokuyor
'uyarına gelirse tepemde bir de çınar' demiştin yıllar önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki manda gönü
demek ki
sile bezi
bir de memedin yüzü
bir de saman sarısı
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran 63u
bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
okşar yanan alnını nazim ustanın
bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
gece leylak ve tomurcuk kokuyor
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
suramda bir kuş ötüyor.
haziranda ölmek zor.... -
haziranda ölmek zor
orhan kemal'in güzel anısına
işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak
sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur
çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara
sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri
asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi
asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!
sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!
neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı
işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?
kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?
«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
(1977)
1963'lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire.
onüç yılda özümsemişim o olayları, onüç yıl sonra damıtabilmişim. o günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. "el elden üstündür, taa arşa kadar" demiş eskiler. h.h. -
grup yorum'un bohemian rhapsody'si.
-
ayrıca ek bir bilgi olarak, grup yorum kasetinde haziranda düşenlere derken üç büyük türk yazarını kastetmiştir( hekesin sandığı gibi tek nazım'ı değil.) ahmed arif ve orhan kemal 2 haziranda ve nazım hikmet 3 haziranda ölmüşlerdir.
-
dinlediğim ilk grup yorum şarkısıdır. ne hasan hüseyin'i ne de nazım hikmet'i bilirdik o zamanlar. 3 haziran ne demek sonra öğrendik.
"anama sövmüş patron
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı"
derken hangi öfkenin haykırıldığını bilmezdik. öğrendik. nazım hikmet'in emeği vardır üzerimizde, bildiklerimizde... onun için hep söylemek lazım, hep hatırlamak lazım bu şarkıyı. nazım'ı unutmamak lazım. -
bir hüsnü arkan bestesidir.
-
"-haziranda ölmek zor'u bana imzalatmaya gelen kimi dostlar, sevgiyle soruyorlardı;
-haziranda ölmek zor da, temmuzda, ağustosta, mayısta kolay mı?
-ben de şöyle diyordum onlara;
dilerim, on üçüncü ayda ölesiniz!
-on üçüncü ay yok ki!
-öyleyse çok yaşayın!"
(hasan hüseyin, haziranda ölmek zor, 2. basım için önsözden, 1982)
orhan kemal ve nazım hikmet'e bir saygı duruşu olarak yazılan kitap 1977'de ilk baskısını yapmıştı.
orhan kemal, nazım hikmet , ahmet muhip dıranas, ahmet arif, cahit zarifoğlu, cemil meriç ve daha niceleri haziran'da yitirdiklerimiz.
dünya edebiyatından başkaları da var; "acı" anlamına gelen (bkz: gorki) adını kendisine uygun bulan maksim gorki, nobel ödüllü yazar william golding, peter pan'ın yaratıcısı james matthew barrie, george sand erkek kimliği ile yazmış olan aurore lucile dupin ve büyülü gerçekçiliğin büyülü yazarı, cemil meriç'le aynı kaderi paylaşan jorge luis borges, bazıları..
çoğu kişi güneşli havalarda ölmek istiyor. doğrusu, ben beyazlara sarılmışken bembeyaz bir günde ölmek isterim.
"ölmek, sıcak bir günde derin bir göle dalmak gibidir" diyor, richard bach
bu yüzden, ölmüşseniz hangi ayda olduğunuzun bir önemi yok. -
hiçbir zaman 2013 haziranındaki kadar anlamlı ve hüzünlendirici olmayacaktır 90 nesli için...
(bkz: ethem sarısülük)
(bkz: abdullah cömert) -
rahat bir on beş sene önceydi. ortaokula giderken bağlama sesi duymaya tahammül edemediğimiz özenti zamanlarımızdı. ne zaman türkü formatında bir şey duysak "ıyy amele" tepkisi verdiğimiz gerizekalı zamanlardı. çok sevdiğim bir servis şöförümüz vardı. o zaman idrak edemediğim böyle müzikler çalardı kasetçalarında servisin. bir kere şimdi zülfü livaneli olduğunu bildiğim yine böyle bağlamalı bir şarkı çalıyorken gösterdiğimiz çocukça tepkilere verdiği ayarın hayatım üzerinde etkili olduğunu bilseydi eminim mutlu olurdu şimdi. işte grup yorum ile de onun sayesinde tanıştım. o kaseti alıp bütün yaz dinledim. bilgisine değil; ama duygusuna haiz olarak ağladığım parça idi haziranda ölmek zor. bilirdim de acı ve haksız bir şeylerden sözettiğini; anlamazdım çok. şimdi anlıyorum......
-
"bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, ernesto "çe" guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. kötü şeyler gördük. savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. biz de öldük. ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. teşekkürler dünya."
kazım koyuncu
haziran'da ölmesi en zor gelen böyle tanımlamıştır kendi ölümünü... teşekkür edip, gidiyorum diyen sesini ebediyete armağan edip, bir şey demeden, şikayet etmeden, hiçbir şey almadan, çok şey vererek yol ayrılmış, gitmiştir. ayak izi muhakkak kaldı da, yürek izi hiç geçmez. ışığım sönmeden gidiyorum dedi, ve gitti. gitmeseydi...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap