• hz. mevlana diyor ki: "iki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur"
  • zaman zaman aklıma bir arada bulunmasında bir çelişki bulmadığım ancak bir arada olduğuna da az rastladığım bazı ikilikler geliyor:

    - hem tam anlamıyla bir birey olmak*; hem de birey olmanın gerektirdiği rasyonaliteyle çelişmeyecek bir biçimde, gayet rasyonel biçimde bir başkasını, anlık bir durumda onun için canını verebilecek kadar sevebilmek

    - hem oldukça hazcı olmak, hem de bu hazcılığı yaşamaya engel olabilecek bazı etik değerlere sahip olup bu etik değerlere bağlı kalabiliyor olmak

    - hem çocuk ruhlu kalabilmek, hem de olgun ve rasyonel davranabilmek

    - hem eğlenceli konuşma tarzına sahip olmak, hem de oldukça düşünsel/rasyonel bir insan olmak

    - ilişkiler üzerinde hem inanılmaz rasyonel, hem de inanılmaz duygusal olabilmek

    - hem türkçe rap, hem progressive rock, hem arabesk, hem klasik müzik dinleyebiliyor olmak

    - aykırı/uçuk müzikler dinleyip marjinal bir tutumda olmamak: aykırı müzikler dinleyip dövme yaptırmamak, küfür etmemek, sigaraya/alkole mesafeli olmak. mesela zevkle 21st century schizoid man dinlemek, ama tek eşli mutlu çocuklu bir yaşam sürme niyetinde olmak

    - hem bir düşünce insanı olmak, hem de mesela severek deep turkish web izleyebilmek

    - tek gecelik ilişki yaşayan bir insan olup, aynı zamanda çok iyi bir insan olmak

    ...*

    -

    bu gibi ikiliklerden bazıları (örneğin, hazcılığa rağmen kendi etik değerlerini çiğnememek) kişinin ruh güzelliği ile alakalı; bazıları ise, bir arada bulunduğunda kişinin mevcut kalıplardan ne kadar sıyrılabildiğini, kişinin ne kadar özgün bir insan olduğunu, yani birey gibi görünmeyip gerçekten bir birey olduğunu, başkalarının kendisi üzerindeki yargı ve izlenimlerini hiç önemsemeyip aklın doğrultusunda gitmeye ne kadar yatkın ve istekli olduğunu gösteriyor.

    ilk örneği ele alalım: kişi birey olmaya yakınlaştığı ölçüde başkalarına uzaklaştığından, bir başkasına kendisine verdiği kadar değer verme ve onun için büyük fedalar yapabilecek olma fikirlerine de haliyle uzaklaşıyor. bir başkası için büyük fedalar yapabilecek olma durumu ise ancak ve ancak o bir başkasının, kişinin hayatının anlamının büyük bir parçası olduğu durumda meydana gelebiliyor. fakat en birey gibi görünen kişiler dahi böyle bir anlam yaratımı ve farkındalığına uzaklar ve anlamsızlık içerisinde tek başlarına sürüklenip gitmekteler.

    üstteki maddelerde yok ama konu birey olmak iken aklıma geldi: mesela toplumdaki birey olma algısına göre birey olarak nitelendirilebilecek insanlara baktığımızda çoğunun çocuk istemeye de uzak olduğunu görürüz. kişi birey olduğu ölçüde kendine yakınlaşır ve kendisinin sahip olduğu tek şey olan ömrünü en verimli şekilde geçirmeyi, bu verimi maksimize etmeyi hedefler. böyle bir isteğin içerisinde de çocuk düşüncesi, çocuk büyütmek hayatın büyük bir dilimini işgal edip verimi fazlasıyla düşüreceğinden haliyle yoktur. buradaki problem de kişilerin "verim"i, anlamı hesaba katmadan, nasıl bir hayat geçirirseler kendileri için tatmin edici bir hayat sürmüş olacaklarının farkındalığına sahip olmadan tanımlıyor olmaları:

    "çocuk istemiyorum; gezmek tozmak sevişmek eğlenmek, hayattan maksimum zevki almak istiyorum"
    "çocuk istemiyorum; gerçekleştirmek istediğim şeylere vakit ayırmak istiyorum, üretmek istiyorum"

    haz almak gibi en primitif arzu, ya da ihtiyaçlar hiyerarşisinin en tepesinde bulunan kendini gerçekleştirme arzusu; ne olursa olsun bu gibi oldukça maddi arzular, sağlayacakları "hayattan tatmin olma düzeyi" açısından, bir çocuk dünyaya getirip onunla gerçek bağlar kurmanın yanında gülünç arzular gibi duruyor. bu arzulara kapılıp giden ve çocuk sahibi olmayan çoğu insanın, yaşlandığında ve geriye dönüp baktığında, büyük bir tatminsizlik duygusuyla içten içe pişmanlık duyacağını düşünüyorum; özellikle de hayatını çocuğu ile kurabileceği bağ düzeyinde başka ilişkisel bağlar kuramayarak geçirmişse.

    özetle bu ikilikler, güzel bir ruh ve duru bir akıl gerektirdiklerinden benim için oldukça değerliler. geçenlerde liseli/üniversiteli bir gencin atabileceği türden bir iki tweet attım çünkü aklıma geldi ve atmak istedim; atarken de mesela bir felsefecinin böyle tweet'ler atma ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu aklıma getirdim. bu ya kendini farkında olarak ya da olmadan *bir kalıba sokma güdüsünden, ki bu gibi kararlar zamanla birike birike kişinin karakterinin o kalıba uymasını sağlıyor; ya sosyal kaygılar nedeniyle, ya kimlik yaratma uğraşından, ya da başkalarındaki halihazırda var olan kendisine dair o "ulvi" algının darbe alacağını düşünmesinden. bu gibi görünmez baskılara göğüs gerebilen, kendisi kalmayı önemseyen ve kendisi kalabilen insanlara inanılmaz saygı duyuyorum; biraz da akılcı ise anında "kasıntı olmayan düşünce insanı" ikiliğine dahil ediyorum. i have a dream: "abi"li konuşan bir filozof.

    küçük prens'ten çok sevdiğim şu cümleyle bitsin:

    "bir insan hem işine bağlı hem tembel olabiliyor anlaşılan"
  • "eğer bir ikilk varsa ya bire indir ya da üçe çıkar ki her bir şey üç temele sahiptir."
  • (bkz: binary)
  • muzikte iki vurusluk nota.
  • oktay rıfat’ın 1963 yılında aşağı yukarı ve karga ile tilki adlı kitaplarının birlikte yeditepe yayınlarından çıkan baskısı.
  • basketbol'da oyun oyun esnasinda üçlük çizgisi ve pota arasında kalan alandan atılan şutlara verilen ad.

    tek potalı mahalle maçlarında ise, normal maçlarda üçlük çizgisi olarak kullanılan işaret ikilik belirlemek için kullanılır ve bu çizginin sınırları dışından çekilen şutlar ikilik olarak isimlendirilir. eğer şut esnasında "ikilik çizgisine basarsanız, çektiğiniz şut teklik sayılır.
  • şu karşıki karlı dağlar türküsünde kullanılan anlamı "ortaklı, iki tane".
  • suresi dortluk notanin iki kati kadar olan nota.
    ici bos, kuyruksuz nota.
  • anla$mazlik anlaminda kullanir bunu eskiler.
    (bkz: ucluk)
hesabın var mı? giriş yap