• merkezi bağdat'tır. 750 yılında (abbasi halifeliği ile birlikte) başladığı kabul edilir ve 1258 yılındaki moğol istilası ile sona erer. (bkz: moğol istilası /@derinsular)

    "altın çağ" ifadesi ile kast edilen, kapsamlı bir tercüme hareketi (translation movement) ile batı klasiklerinin arapçaya çevrilmesi, çok sayıdaki bilimsel icadın gerçekleşmesi ve sanat (daha spesifik olarak da, mimari) alanındaki ilerlemelerdir.

    pbs tarafından hazırlanan 2 saat 40 dakikalık "empire of faith" adlı önemli belgeseli izleyerek ilgili dönem hakkında genel bir çerçeve edinmek mümkün: http://www.youtube.com/watch?v=s59lfxgmyjy

    aynı belgesel, türkiyelilerin "islam'ın altın çağı" denince bunu osmanlı çerçevesinde (ve daha da kötüsü fetihleri ölçü alarak) algılamala eğiliminde olmalarının neden problemli olduğunu anlamaya da yardımcı olabilir.

    konu hakkında daha detaylı bilgi için bkz.: http://en.wikipedia.org/wiki/islamic_golden_age

    ana tema:
    (bkz: islam /@derinsular)
  • üzerine biraz düşününce yaşanan bu altın çağ denen progresif akımların, sanatın, toleransın, bilimin, çoğulculuğun cirit attığı bu dönemim islam ile alakası olmadığını öne sürmek pek zor değil. in other words, islam'dan ziyade tek devlet altında muazzam zengin bir coğrafyanın bir araya getirilmesinin kısa süreli ateşlemesi demek daha doğru diye düşünüyorum. açıklayayım:

    tabi ki de bu tip tarihi süreçler için şu şu yüzden olmuştur şu şu yüzden olmamıştır gibi bir genelleme yapamayız. bu süreçler binlerce kilometrekarelik geniş coğrafi alanları, yüzlerce farklı dini-etnik grubu ve yüzlerce yılı kapsayan süreçler. bu sebeple basit neden sonuç ilişkileri ile açıklamak diye bir durum söz konusu olamaz diye düşünüyorum.

    ancak islam'ın altın çağını yaşadığı döneme dair elimizde çok net bir durum var. hani klişedir, avrupa leş bir karanlık çağ yaşarken medeniyeti islam coğrafyası taşıyordu diye. aslında durum öyle değil. söz konusu dönemde medeniyeti büyük ölçüde doğu roma, popüler adıyla bizans taşıyordu. bizans nüfuzu güney italya'dan anadolu'ya, mezopotamya'ya, levant'a, mısır'a ve mağrib bölgesine kadar yayılıyordu. roma'nın germen kavimlere düştüğü dönemden viking çağı ve haçlı seferlerine kadar popüler tarihçilik yakın zamana kadar pek merak üretmemiştir.

    popülerin ilgi üretmemesi söz konusuyken bizim klişe tarihçiliğimiz zaten yanından bile geçemez . halbuki enteresandır, biz anadolu'nun, doğu romanın varisleri olarak bizim medeniyetimizde en büyük payı olan koskoca bir milenyumu okumuyoruz, inkar ediyoruz. onun yerine gidip avrupa steplerinde bir adamın ömrüyle sınırlı kalmış ve çivi çakmayı bırak sadece medeniyetler yakıp yıkmış bir hun devletini fetişize ediyoruz.

    halbuki roma'nın düştüğü tarihten haçlı seferlerine kadar avrupa'da geçen "karanlık" diye anılan dönemde balkanlar ve ortadoğu'da bir bizans rönesansı yaşanıyor, antik dönem medeniyetinin ışığı sürdürülüyordu ve bu süreç tam tamına bin yıl sürüyor. bin yıl. anlatabiliyor muyum? bin yıl. 1000. biiiiiiin. bin tane yıl. popüler tarihte bile bu bin yıl görmezden gelinirken türk-islam klişelerinin domine ettiği türkiye resmi ideoloji tarihçiliğinde bizansı sadece istanbul'un fethi ve malazgirt ile okuyoruz. bunların bile arasında 350-400 yıl var. daha türkiye cumhuriyeti 100.yılını görmedi. anlatabiliyor muyum? ama orta asya steplerine 3.-4. yüzyılda iki tane taş çakıldı diye auuu diye gezen insanlarımız var.

    her neyse, konumuza dönüyorum. islamcı tarihçilik (maalesef böyle militan bir tarihçilik kulbu takmak zorundayız, zira nesnel bir tarihçilikten ziyade burada ideolojik kaygılar hep ön planda) de dolayısı ile kendi geçmişini yüceltirken, işte efenim batı ahlaksız, leş, pislikti ama işte islam'dan medeniyeti öğrendiler diye bir tez işliyor.

    halbuki islam'da leş gibi bir bedevi çölünden çıkıyor, çıkışı da tamamen bir savaş ve genişleme üzerine kurulu. medeniyet kurmak şu bu gibi bir şey yok ortada, ne de çok önemli büyük medeniyet izleri bırakmışlıkları var. tapınılan kabe ve bölgenin tarihteki en iz bırakan yapısı olan petra bile islam-öncesinden kalma.

    islam bunun üzerine çok kapsamlı bir savaş doktrini olarak büyüyor, bütün kurgu genişleme (cihat), çoğalma (4 kadın), ganimet (yağma), cinsellik (kölelik ve cariyelik) üzerine kurulu. aslında baya barbar bir sistem olarak ilk açılımını yapıyor. bununla da kalmıyor, kendisinden önceki çok dinli coğrafyalara girdiği gibi milletin dinini baskılıyor, kuffar kavramını bolca işleyip çatır çutur kafalar kesip feci derecede dini baskı uyguluyor. dinden olmayana da dine geçmeye zorlayacak "teşvikler" veriliyor, islam ülkesinde müslüman değilsen 2.sınıfsın. e 1-2 nesil sonra kim çoluğu çocuğu bu zorluğu yaşasın ister, pat pat din değiştiriyorlar. anadolu'nun türk-islamlaşması da bu şekilde levant, iran ve mısır'ın arap-islamlaşmasına benzer dinamiklerle oluyor.

    ancak burada değişik bir durum var. islam devleti yağmaya aç kitleler ve savaşçılık avantajı ile yüzyıllardır birbirleri ile düzenli olarak sınır hattında savaşan 2 adet büyük medeniyeti yutuyor. daha doğrusu sasani imparatorluğu'nu direk yutuyor ve doğu roma'nın anadolu'dan daha önemli gelir, gıda ve insan kaynağı olan levant ve mısır bölgesini ele geçiriyor, üstüne bir de genel akdeniz ticaret hatlarında bazı kilit şehirlerle rolü çok büyük mağribi alıyor (eski kartaca olan tunis).

    küçük bir savaşçı arap elit bir anda elinin altında milyonlarca, çoğunluğu oluşturan muazzam kozmopolit ve farklı dinden koca bir nüfus buluyor.

    şimdi bir düşünün:
    bu arap elit löp diye sırf savaştan edindiği avantaj ile;

    1- koskoca pers medeniyetinin gelişmiş şehirlerini
    2- pers medeniyetinin devlet yönetim kültürü, vergi sistemini
    3- doğu roma'nın muazzam insan kaynağını
    4- doğu roma'nın levant-mısır gibi devasa gıda üretimi yapan, vergi bombası olan, feci zengin, kozmopolit, alt yapısı gelişkin bölgelerini
    5- dönemin teknolojik koşullarında en ideal iklim ortamını, yani akdeniz bölgesini, bununla gelen deniz ticaret hatlarını

    elinin altında buluyor.

    jackpot!

    bu bölgeler patır patır islam devletinin eline düşünce binlerce yıldır bütün akdeniz ve avrupa'yı besleyen muazzam zengin mısır ve nil havzası elinin altında. roman buraya 1000 yıldır yatırım yapmış. levant'ta koskocaman şehirler kurulu hazır bekliyor, ticaret çok gelişkin. okumuş insan bolcana var. oturmuş bürokrasi ve devlet yönetim sistemleri, verimli vergi sistemleri, oturmuş ticaret yolları var. avrupa şu bu sürünürken bizansın devam ettirdiği bütün sistem, medeniyet bir anda islam devletinin eline geçiyor.

    şimdi burada bu aydınlanma çağı islam'ın getirdiği bir şey mi? yoksa islam devletinin altına giren bu yeni sistemin, milyonlarca insanın, görece toleranslı bir ortamda (çünkü çoğunluk müslümanlar değil, toleranslı olmak zorunda islam devleti. özellikle ilerleyen yıllarda arap coğrafyanın dışına taşılınca zaten abbasilerin gayri-arap unsurlar liderliğinde kurduğu çoğulcu düzen emevilerin arapçı-despot düzenine karşı bir devrim olarak gelişiyor) bir arada bulmasından doğan zengin bir dünya mı?

    hatta coğrafya çok geniş ancak mağrib'den horasan'a kadar bağlı olduğu için bu kozmopolit yapılar bir anda kendini çok geniş ama tek bir devletin altında buluyor. ayrıca bu devletin merkezi yönetimi güçlü de değil, bir sürü yerel etnik azınlığın, dini grubun etkisi ile sürüyle yerel emirlik-hanedanlık ve bunlarla ilişkide olan muazzam üst düzey bir insan kaynağı var. bilim adamları, şunlar bunlar ispanya'dan antik yunan'dan oradan buradan bilimi tek bir sistem altında işleyebiliyor. hanedanlar bu dolu dolu insanlara finansman sağlıyor şan şöhret için (bkz: patronage). bütün bu bilim zaten doğu roma sayesinde muhafaza edilmiş, üzerine gelen devletin içindeki yeni halklarda bu sistemde oluşan standartlaşma sayesinde ve bu açık ortamda çok ideal koşulları buluyorlar.

    dediğim gibi, zaten selçuklular gelene kadar da merkezi bir islam rejimi kalmıyor. bu dönemde hindistan'dan türkistan'a, ispanya'ya kadar yerel-eski inanışlarla etkileşime girmiş, eski öğretileri sentezleyen muazzam derinlikli sufi hareketler ortaya çıkıyor, işin içine antik dönemden, roma'dan gelen felsefe, hukuk, matematik, geometri, tıp, devlet yönetimi teorileri, bürokrasi kültürü, ticaret açıklığı kültürü, büyük şehir nasıl çevrilir kültürü geliyor. ve elinin altında bunu zaten yüzyıllardır yapan sistemler var. arap yarımadasında büyük şehir mi varmış? bedeviler daha önce şehir kurup muazzam altyapı kurup geliştirmiş mi (bunu ırkçı bir refleks ile söylemiyorum, sonuçta ideal coğrafya değil yani arap yarımadası, akdeniz ise medeniyetin beşiği olmaya ideal bir ortam)? aradan 1400 yıl geçti de petrol çıkınca o coğrafyalarda şehir ancak bitmeye başladı. insan nasıl yaşar oralarda başka?

    işte islam'ın altın çağı denilen dönem bu tek bir yapı altında birleşmiş ama çoğulcu, adem-i merkeziyetçi, akdeniz ve pers medeniyetinin halihazırda kurduğu sistemin yağmalanması ve yeni entegre edilen nüfusların getirdiği teolojik ve diğer bilimsel alanlardaki katkılarının islam devletini beslemesi ile oluşuyor. keza bu dönem bir saman alevi gibi aniden parlayıp gidiyor. neden?

    çünkü islamlaşma artıyor, merkezi yönetimler geliyor, özellikle ortadoğu'ya selçuklu gibi ortodoks sünnizme hizmet eden militarist bir devlet geliyor, bu çoğulcu ortam yok oluyor.
    azınlıklar azalıyor, islam nüfus artıyor, ortodoksi güçleniyor, mütezila gibi hareketler tamamen ortadan kalkıyor. binlerce yıllık roma ve pers medeniyetinden elde edilen boost bir yüzyıl bile sürmüyor ki islam coğrafyası birbirini katletmeye başlıyor. birbirine cihat ediyor.
    genelde klişe efenim işte moğollar geldi diye böyle oldudur ama bence çok önce oluyor. daha henüz abbasi rejiminin gücü varken hanbali hareketinin çıkışını falan inceleyince bu durum daha net gözüküyor.
  • tamamen bizans imparatorluğu'nun farklı inanç ve düşüncelere hoşgörüsüzlüğü nedeniyle oluştuğu da iddia edilen sebepler arasındadır .

    ilk fetih dönemlerinde bizans'tan atılan ama sasani devletinde kendine yer bulan çeşitli dinden ve mezhepten bilim adamlarının eserleri de keşfediliyor. bugün biz yunan'ız diyerek bizans mirasında hak iddia etmeyi oksimoron bulmayan yunanistan halkına rağmen bizans pagan inanışı diyerek felsefe okulunu kapatıp filozofları sürüyor mesela.

    ömer'in derdi fetih, devletin sınırları vs olduğundan bu eserlerin umrunda bile olmadığı iddialar arasında.

    bu sırada bu fethedilen yerlerdeki hristiyan mezheplerinden insanlar da islam devletini bizans a karşı hami kabul ediyorlar.

    hatta iddiaya göre müslümanlığı da görünüşte kabul ediyorlar ama ritüeller vs aynı kalıyor.

    eski müslümanlar da yeni müslümanların bu halinden şüpheleniyor. ama işte adam kendince dini yaşıyor. ne yapacaksın?

    işte o alanda din tartışmaları başlıyor. nesturi hristiyanlar çetin ceviz çıkıyor. ikna edebilmek için onların beslendikleri bizansça pagan geleneği diye yasaklanan ortadoğu ve hellenizm mirası felsefe keşfediliyor.

    mantık, felsefe ile böyle tanışan araplar bu tartışmaları kazanmak için iddialara göre daha önceden umursamadıkları bu kitapların dünyasına kendilerini veriyorlar.

    tartışmaları kazanan müslümanlarsa dini sorgulayarak anladıklarından islam'ın altın çağı başlıyor.

    ta ki, moğol türk orduları ve haçlılar arasında sıkışan arap müslüman devletleri ve selçuklu çareyi öbür dünyayı sorgulayan halkta değil. hristiyanların askeri tarikatlarının bağnazlığında bulana kadar bu çağ devam ediyor.

    bağdat'ı moğollar yaktı ondan bilim bitti fikri de var. haçlıları yenmek zorunda kalan araplar felsefeyi yasakladı. bağnaz sert inançlı ordular istedi fikri de var.

    sonuçta bağdat yanmadan önce filozof katledilen bir yer haline gelmiş. bu hikaye de böylece bitmiş.
  • cosmos a space time odyssey'in 5. bölümünde islamic golden age of science şeklinde tanımlanıp, ibn-i heysem örneğinden hareketle uzun bir sekansı mevcuttur.
  • yoktur diyenlerin içinde düzgün düzgün fikrini anlatanların eleştirileri ve verdikleri bilgiler doğrudur ancak varlığını da ispatlıyor..
    islamın altın çağı arapların fethettiği yerlerde kozmopolit ve büyük şehirler kurması, burada ilahiyat dışında sair; bugünün kavramlarıyla, bilimsel felsefi edebi işlerle uğraşacak akıllı cins insanları destekleyecek bir ekonomi ve sosyal ortam oluşmasıdır. yapılan şey ise kadim medeniyetlerin, eski yunan, iran hint, birikimine erişmek onu afganistan'dan ispanya'ya uzanan bir kültür coğrafyasında müslüman olduğu kadar müslümanlara sınır komşusu olan diğer gayrı müslim ülkelerin de erişimine açmaktır.. bu da dünyanın tarihine yön vermiştir. çok fazla olmasa da cebir, optik vs gibi alanlarda orjinal katkılar buluşlar da vardır ki onlar da bugünün islam alemine bakınca mucize gibi büyük şeyler..

    aşağılık kompleksiyle modern bilim tırtdır, herşeyi müslümanlar bulmuş zaten vs vs diyen islamcıların abartması bunu gölgelemez..
  • altın çağ burada bir övgü ifadesi değildir bir başarı ve gelişimi ifade eder ki karayiplerde korsancılığın olsuğu çağa da "korsanlık altın çağı" denir mesela.
    bu çağ ise yaşanan olaylar zinciri ile açılıp somra da kapanmıştır

    ilk önce temel:
    hristiyanlık geldi, büyük konstantin bunu devlet dini yaptı ki zaten halk arasında yayılmışnolan bu din kabul olundu. aziz maksimos felsefeye, özellikle platonculara, karşıydı böylece kateşizm okulları yani patrikhanelerdeki teoloji denen bilim ile zati olan bilimin yolları kesildi. siyasi sebeplerden ötürü imparator i. justinianus denen bela atina akademisini*feshetti. (düşünsenize tübitak veya oxford bir gün birden bire yok ediliyor sırf siyasi sebeplerden ötürü, felaket olurdu!) bu akademiden kaçanlar araştırmalarıyla falan herşeyini toparlayıp doğudaki büyük kiros döneminden beri verilen ferman ile (ki bunun yazımına babil sürgünündeki yahudiler sebep oluyordu) vicdan özgürlüğü tanıyan pers imparatorluğuna sığınıyorlar.

    şimdi tam da bu dönemde buna etmen ilahiyatıyla falan islamiyet değil de arapların tam kendisi!
    ancak birinci fitne ve ikinci fitne gibi olayların yanında bu göçebe savaşçı arapların hakimiyetinde yaşayan bir grubun yazdığı doctrina jacobi eserinden anlıyoruz ki bu araplar yerleşik yönetimi beceremiyor. emeviler mesela ali sülalesini kontrol altında tutmaya çalışmak ve bir vassal yapmak yerine halen arabia felixte gibi yaşamaya çalışıp hepsini öldürmeye falan çalışıyor. ama moğollar döneminde nasıl bir uzakdoğunun en batıyw açıldığı pax mongolica var ise bu göçebelerin döneminde de bir abbasiler dönemi var.
    halife harun reşit o zamanlar küçük bir pers yerleşimi olan bağdat'ı bir imparatorluk şehri olarak inşaat ediyor ve pers yönetim sisteminin devamlılığını sağlayarak zekice bir hamle yapıyor. böylece perslerin elinde bulunan tüm bilimsel veri ve bilgi burada beytül hikmet akademisinde toplanıyor.
    islamiyet altın çağı da tam burada başlıyor işte. batıdaki franklar yani şarlman imparatorluğunun kurduğu üniversite akademik sisteminden endülüsteki kordoba akademisinden beytül hikmete uzanan bir hem ticari hem de bilimsel ağ oluşuyor.
    arapçada falasifa veya filasifa denen filozoflar yetişiyor. filozof derken bunlar laf kalabalığı yapan insanlar değil bildiğimiz bilimsel deneyler gözlemler yapan yıldızbilimcilik ve tıp gibi alanlarda yetkin insanlar. ibn rüşd, ibni sina, farabi ve taberi gibi isimlerden bahsediyoruz.
    ancak en başta dediğim gibi buraya kadar gelen olayların tam tersinin yaşanması ile herşey tepetaklak oluyor. gazali isminde zehir zeki bir hezarfen çıkıyor ki bu adam mutezile ile eşari çatısmasında elinden geldiğince eşariliği yani mantığın allah var olduğundan önemsiz olduğunu savunan birisi. filozofların tutarsızlığı isimli eseri ile celal şengör hocanın de dediği gibi:
    "plato'nun batıya attığı kazığı (skolastik düşünce, idealar dünyası) bu adam doğuya atıyor". felsefe terk ediliyor ve beytül hikmet eski şanını kaybediyor ancak tabuta çakılan son çivi bu değil tabi ki.
    hülagü hanın moğolları bağdat'ı kuşatıyor ve bu şehri tamamen yıkıyor. dümdüz, pert! araplar güneyden gelmişti göçebeler olarak moğollar ise aksi yönden gelip onlwrın inşaat ettiği medeniyeti yıkıyorlar. batıda ise reconquista oluyor yani hristiyanlar ispanyayı "geri alıyor" (reconquista bu demek latincede) ancak bunu kendini aziz augustinus veya aquinolu thomas gibi kişiliklerin atina akademisinden devam ettirerek getirdiği üniversite geleneğine sahip italyanlar, franklar veya almanlar değil vizigot ve gotlar gibi asturias topraklarında yaşayan eğitimsiz ve şehir hayatından yoksun yıkıcı kavimler yapıyor bunu. orası da bitti!

    en son geriye kalan islami otoriteler ise eşariliğe geçiyor, daha mantığa önem veren görüşler merkez dışında mısır veya iran gibi yerlerde azınlık kalıyorlar. ibn rüşde averroes veya ibni sinaya avicenna diyerek o franklar ve italyanlar "allah var olduğundan mantığa ihtiyaç yok" diyen arapların unutlmaya terk ettiği eserlerini derleyip avrupada yaşatıyor. ki elimize bu insanlardan bilgi geçebildiyse bu üniversiteler sayesindedir.
    yüz yıl sonra ise italyaya bizans mültecileri yanlarında aslında bizans zamanında yasaklı olan bilgileri götüreceklerdir, bu bilgiler ışığında ise rönesans başlayacaktır.
    berektli hilalde başlayan medneiyet ateşi, fenikede yandı, atinaya gitti oradan bağdata gitti, orada yayıldı, söndürüldü ve avrupa'da tekrar yakıldı.

    edit: imla hataları
  • vahiy, akıl ve fıtrat dini olan kur'andaki islama dönülmeden bir daha yaşanması mümkün olmayan çağdır. ilk darbe muaviye ve emevi saltanatından gelmeşti. islamın paylaşım, adalet, ekonomik eşitlik gibi kavramları gerçek hayattan çekilmiş, vahiy dini yüz binlerce sahte hadis ve rivayetlerle boğulmaya başlamıştı. bu haksızlığa ve zulme direnen peygamber torunları katledilmişti. buna rağmen rey ehli olan büyük imam ebu hanife başta olmak üzere, vahye ve ehli beyte bağlı, akılcı ve inşacı alimlerin direnciyle ortalık nakilcilere tam olarak bırakılmadı. ve özellikle bazı abbasi halifelerinin döneminde hızlanarak artan birikimle 10 ve 11. yy da büyük bir sıçrama yaşandı. bu dönemden 12. yy a kadar vahiy, akıl ve fıtrat dini islamın alimleri muazzam işler yaptılar. yüzlerce bilim adamı yetişti, keşifler yapıldı, bir çok eser yazıldı. endülüs gibi bir medeniyet inşa edilebildi.

    ancak nakle, ihyaya, keramete önem verenler türlü hileyle otoriteyi de yanlarına alarak gücü ele geçirdi, nizamiye medreselerinde müfredat değişti, mutezile dışlanırken, eşari yapı her yeri zaptetti ve gazali ile birlikte bilimsel hayat dondu. içtihat kapısı kapatıldı. sapkın tasavvufçular islama sızıp bilgi şüphelidir, ibadeti öne çıkarın, ilham alan şeyhlere mürit olun dediler. müşriklik sinsi şekilde her tarafı sardı. ardından da 15-16. yy tasavvufu ve nakşibendiliğin 4 terk felsefesi ile tüm müslümanların sömürgeleşmesine zemin hazırlandı, ümmet uyuştu, o gün bu gün islam dünyası baş aşağı. (bkz: tasavvuf ayrı bir şirk dinidir/#57314191)

    değerli ilahiyatçı ali akın bütün süreci çok güzel özetlemiş şurada. müslümanlar vahiy ve akıldan nasıl koptu

    (bkz: ebu hanife/#59948955)

    öze yani gerçek kuran islamına dönüş için; (bkz: kuran müslümanlığı/#57576153)

    (bkz: islamın tek kaynağının kuran olması gerekliliği/#53826085)
  • bu konu hakkında yukarıda yazdıklarım biraz yanlış anlaşılmış. hatta tahminime göre bu ve birkaç başka konuda yazdıklarım dolayısıyla bazı arkadaşlar ateist misin?, müslüman mısın? tarzı sorular soruyorlar bana.

    öncelikle şunu açalım. meselenin ateist olmakla, müslüman olmakla alakası yok. islam tarihinin bu şekilde dönemleştirilmesinin doğru olup olmamasıyla alakası var.

    konuyla ilgili frank griffel'in yazdığı gazalinin felsefi kelamı kitabının giriş bölümüne bakılmasını tavsiye ediyorum. sadece girişe bakmanız yeterli devamı ayrıntılı felsefe-kelam çalışması çünkü.

    kitabın girişinde batılı araştırmacıların islam tarihini değerlendirirken tıpkı antik medeniyetlerde olduğu şekilde bir altın çağ varmış gibi sandıklarını ve bu mantıkla hareket ederek 8-12 yy arasına islamın altın çağı'nı dönemselleştirdiklerinin altı çiziliyor.

    işin oryantalizm yönü buradan başlıyor. 19. yy'da avrupa islam devletlerini birer birer işgale ve kolonize etmeye başladı. bu kolonizasyon üstünlük/aşağılık sınıflandırmalarını da beraberinde getirdi.

    bugün bizim oryantalistler dediğimiz araştırmacılar kendi ülkeleri tarafından işgal edilen toplumlara üstten bakıp ya tahkir etmeye, ya da batının tamamıyla zıddı bir konuma sokmaya çabaladı.(mesela batı rasyonalisttir, doğu irrasyonaldir, mistiktir tarzı söylemler)

    işte islamın altın çağı ve bunun son bulması geyiğini ortaya atan ve işleyenlerin (örn: ernest renan, goldziher vs.) niyeti müslüman toplumları yüceltmek falan değildi, tam tersine aşağılamaktı. bunların iddiaların genelleştirirsek şöyle; müslümanlar her ne borçluysa yunan ve batı medeniyetine borçlu, gazali adlı dinci yobaz zaten altın çağ denilen yunanlardan çıkan küçücük birikimi de yok etti. ondan sonra yaklaşık 900 yıldır müslümanlar aklını çalıştırmayan, yobaz, kafasız, aşağılık ve sürekli gerileyen mahluklardan ibaret.

    bu söylemlerin yayılması batının islam dünyasındaki nüfuzunu ve hakimiyetini artırma amacıylaydı. ve ortada gerçekten bir sorun vardı islam ülkeleri birbiri ardına işgal ediliyordu. tabii ki işgal altındaki topraklar (hindistan, mısır başta olmak üzere) bu söylemlerden çok daha fazla etkilendi.

    bu etkilenmenin sonucunda akıl düşmanı gazali veya roger arnaldez'in dediği gibi gazali akıl düşmanı değil de yaptığı şey veya etkilenenler yanlış etkileniyor benzeri söylemlerle altın çağ olarak tanımlanmayan dönem tıpkı oryantalistlerin yaptığı gibi aşağılandı. islamcılık dediğimiz şey işte bu zamanlar da doğdu. islamcılık tanımı sadece siyasi islamı kastetmez. islamcılık kavramı içine modernistleri, kurancılığı, arapçılığı, yeni selefilik hareketlerini ve birçok farklı akımı alan bir kavram olarak kullanılıyor.

    islamcıların içinde birçok farklı akım olsa da çoğunluğunun temel zihniyeti oryantalistlerin tahkir ettiği dönemi ve övdüğü dönemi kabullenir vaziyettedir. ama bu sefer biraz değiştirerek. mesela: 'gerçek islam işte o 9-12 arası dönemde yaşayanların islamı, daha sonrakiler gerçek islamdan koptular', 'batının herşeyini biz bulduk, çünkü o zaman biz gerçek islamı yaşıyorduk ama sonradan gazali gibi akıl düşmanları çıktı ve bu islamı kaybettik' ya da 'arap milleti her daim bilimi ve felsefeyi geliştirdi taa ki o barbar türk ve moğollar islam aleminin yönetimini eline aldı işte o zaman bu topraklar felakate uğradı' ya da işi biraz daha değiştirerek kabul eden cabiri gibi 'aslında gazali sonrası düşünen arapların hala etkisinde olan endülüste ibn rüşd gibi büyük feylesoflar çıkmaya devam etti.' ya da irancı nasr gibi 'yok yav iran filozof kaynıyordu; sühreverdi, molla sadra ve bunlar bugünkü bstı tarzı felsefe gibi felsefe yapıyorlardı.' ya da sadece türk istilası yüzünden o kadim altın çağın yok olmadığını ispata çabalayan şemseddin günaltay gibi 'aslında türklerin mezhebi maturidilik akılcıdır. taa ki o akıl düşmanı eşari mezhebini akılcı türklerin başına bela eden gazali'nin etkisine girene kadar.' gibi söylemlerle yapıldı bu.

    kısaca tamamen ideolojik reflekslerle oluşan müslüman kesimin savunmacı, islam düşmanı kesimlerin tahkir edici söylemleriyle bu islamın altın çağı miti çok geniş kesimlerce kabul gördü. daha birçok söylenen var ama özet geçtim.

    tabii ki bazı tarihçiler islamın siyasi üstünlüğünü kastediyor(ki o dönemlerin sahiden islam toplumunun en güçlü olduğu dönem olduğu tartışılır, osmanlılar dururken), bazıları daha farklı şekilde bir dönemlendirmeyi kastediyor. bunlara daha çok tarihçilerin sınıflama ihtiyacından doğan şeyler gibi bakmak daha doğru bence. bilemiyorum.

    ayrıca bu dönemi aşağılamıyorum kesinlikle. mesela ibn sina batı merkezlilerin aşağıladığı gibi sadece bir yunan şarihi değil çok önemli fikirleri olan bir filozoftur.

    ama islamcı kafalar skolastiğe deyim yerindeyse köpek çekerken gelip bir taraftan ibn rüşd'ü övüyor. bu çok farklı bir kafa. bir taraftan batının teknolojisine, bilimine sövüyor diğer taraftan onların herşeyini biz bulduk diyor.

    neyse çok uzatmayayım. bu zaten bir açıklama ihtiyacına binaen yazıldı.
  • aşağılık kompleksine giren müslümanların gerçek islam bu; işte bilim, işte akıl, işte felsefe diyerek sığındığı ve sadece kendilerini kandırdığı uyduruk ve bir o kadar avrupa ve arap merkezli bir dönemlendirmedir.

    din ile bilimin farkını anlayamayan, akıl ve bilim zannettiği pozitivist zihniyeti benimseyip akla tapmayı maharet sayan, felsefe deyince aklına sadece batı tarzı felsefe gelen, bırak dini ilimleri ve arapçayı içlerinde en bilenlerinin bile 'min haysu hüve hüve'yi okuyamadığı ama nedense kur'anı en doğru anlayanların(uydurulan din indirilen din geyiği) kendileri olduğunu sanan bu vasat müslümanlar hiçbir zaman okumadığı, okusa bile anlayamayacağı düşünce adamlarını dincilik propagandası yapmak için kullanmaktan çekinmiyor, bilimsel gelişmelerin sadece kronolojisini verip inandığı dini bu sıralamayla din düşmanlarının eleştirilerinden kurtardığını sanıyor ve üstüne hiçbir şey bilmediği, bir tane ciddi makale bile okumadığı, altın çağ olarak adlandırılmayan yüzyılları küçümsüyor... yazık...
  • abbasi devri, halife harun reşid dönemi 8. yy.
    beni musa kardeşler, halife me’mun’un emri ile, boylam üzerindeki bir dereceye tekabül eden mesafeyi ölçmek için, bir heyet ile, sincar’a gittiler. araştırmalarına başlayarak, bir kazığa uzun bir ip bağladılar ve kuzeye doğru çektiler. ipin bittiği yerde yükseklik aldılar. güneye doğru da aynı işi yaptılar ve ipin bittiği yerde yine yükseklik aldılar. ipin boyu ile yükseklik derecelerinin farkını hesapladılar. dünyânın çevresini eşit parçalara bölerek, tül hattı (boylam) uzaklığını ölçerek, dünyanın çevresini yaklaşık 39.000 km. olarak buldular. bugünkü modern aletlerle yapılan hesaplamalarda dünyânın çevresi 40.000 km. olarak bulunmuştur.
hesabın var mı? giriş yap