• 1910'da paris'te doğan yazar evlilik dışı bir çocuk olduğu için annesi tarafından terkedilmiş anne ve babasının kim olduğunu hiçbir zaman öğrenememiştir. daha çocukken tanıştığı hapishanelerle ilişkisi yıllarca devam etmiştir. notre-dame des fleurs (çiçeklerin meryem anası) adlı ilk romanını da hapiste yazmış olan yazar bu romanıyla ve daha sonra yazdığı journal du voleur-(bkz: hırsızın günlüğü) ile başta sartre olmak üzere birçok yazarın dikkatini çekmiş hatta ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışken bu yazarların verdiği dilekçe sayesinde bu cezadan kurtulmuştur.
    aşağılık kabul edilen birçok şeyde derin bir güzellik bulduğunu iddia eden ve bunları yeniden saygınlıklarına kavuşturmaya çalışan yazar kendini hep daha belirgin kılmaya çalışmıştır.
    "en"lerle uğraşmaktan büyük haz alan yazar "yazgının en parlağına sahip olamasam da en yoksulunu istiyorum" der. bu belki onun tüm suç yaşamının da bir açıklamasıdır çünkü yazar hep en kötü suçu en farklı şekilde işlemek, insanlarla ilişkilerinde hep daha garip, daha sıradışı olmak gibi istekler içindedir.
    jean-paul sartre'ın "aziz genet- oyuncu ve kurban" adlı yapıtından sonra sartre'la tüm ilişkilerini kesen yazar, kendisini özellikle günlüğünde birçok yerde aziz olma çabası içinde biri olarak gösterirken sartre'ı bu aziz genet isminden dolayı suçlamış ve ölene kadar onunla barışmamıştır.
  • "hani akşamları
    ayna önünde ağzını çalkalarken
    ansızın yüzündeki kırışıklıklarla tanışırmış gibi,
    gerçek tek bir söze ihtiyacım var.” jean genet, balkon
  • madeleine gobeil - hiç içki içmediğiniz söyleniyor... neden?

    jean genet - geçen akşam sartre ve simone de beauvoir'la yemek yiyordum, duble viski içiyorlardı. beauvoir bana şöyle dedi:
    "her akşam alkolde azar azar yitip gidişimiz sizi ilgilendirmiyor çünkü siz tamamen yitmişsiniz."
    alkolle küçük çaplı kendinden geçmeler beni pek etkilemiyor. ben uzun süredir uzun bir kendinden geçişte yaşıyorum.

    piçlik, ihanet, toplumun reddi ve yazı - madeleine gobeil ile söyleşi
  • kleptomani hastalığından ailesizlikten ve tecavüzcülerin külünden doğarak yazarlığa terfi eden hatta bu terfi etmeyi fransa'da dönemin en iyi saçmacı modernist düşünürlerinden biri olabilecek kadar ileri götürebilen çelimsiz adam. genet gibi adamlar efsane olmayı hak etmiş kişilerdir, yalnızca yeraltını sevenler değil bütün kamu tarafından takdir edilmelidir. çünkü genet gibi artık kayışını koparıp atmış adamlar için yapılabilecek tek iyilik budur. hali vakti yerinde jean paul sartre'ın; orhan pamuk karşısındaki fethi naci, dostoyevski karşısındaki belinski heyecanıyla genet'i bir aziz ilan etmesi ve genet'in bu tutuma koyduğu ters tavır genet'in tekliğinin ve açmazlarının bir kanıtıdır. seneler boyunca binlerce adamla birlikte olduktan sonra artık huzurlu bir hayatı hak etmeyeceğini görüp bütün absürd işlere girişip tam da kalenin surlarına çıktıktan sonra o surların üstünden atlamaya çekinmeyen orospular gibidir genet. çünkü genet suçu doğallık olarak almış, "anarşistim" demiş ve anarşizmin en iyi savunusunun ilkelerden hiçbir kayıp vermemek olduğunu görmüştür. misal, hollywood sinemasının tatlı yüzlerinden winona ryder'ın beverly hills'teki bir alışveriş yerinden sırf heyecan olsun diye bir elbise çalmaya kalkışması ya da ahmet altan'ın aldatmak romanındaki kadının misafire gittiği evdeki bibloyu çantasına atması ile genet'nin sürekli hırsızlıklara karışması, protestolara katılması, suç işlemekten çekinmemesi hatta bütün bu suç eylemlerini bir ödev bir huzur duygusu bir tatminiyet gibi yerine getirmesi arasında çok büyük fark vardır. suç genet'de hayattır ve genet tam bir amor fati savunucusudur. kitapları ve eylemleri dışında yanına daha fazla sokulamazsınız. bugün yaşıyor olsaydı genet ile arkadaş bile olamazdınız.
  • ***

    buna karar vermedim, karar almadım. çalmaya başladımsa bunun nedeni aç oluşumdu. daha sonra edimimi haklı çıkarmam, bir anlamda onu "sineye çekmem" gerekti. eşcinselliğe gelince, hiçbir şey bilmiyorum. bu konuda ne biliyoruz? bir erkeğin sevişmek için şu ya da bu pozisyonu neden tercih ettiğini biliyor muyuz ki? eşcinsellik gözlerimin rengi, ayaklarımın sayısı gibi bana verilmiş bir şeydi. küçük bir çocukken öbür oğlanların benim üzerimdeki etkilerinin bilincine vardım, kadınlar beni hiç bir zaman çekmediler. işte ancak bu çekiciliğin bilincine vardıktan sonradır ki eşcinselliğimi, kelimenin sartre'cı anlamında özgürce "seçtim", "karar kıldım" başka bir deyişle eşcinselliğin toplum tarafından kınandığını bile bile, buna razı olmam gerekti.

    ***
  • balkon isimli bir tiyatro eseri vardırki offf offf bir genel evde geçen olayları anlatırr 3 saati geçer oturdumu kalkası gelmez adamın
  • siyasi hareketlerin içinde de yer almıstır.zenci hareketlerini destekler,alman kızılordu,filistin kurtulus orgutu çalısmalarını haklı bulduunu acıklar.yasamda secme hakkını kullanıp kendini reddeden topluma karsı olmayı secmistir.varolusu sucta bulur ve sucun guzel ve ilahi olduunu savunur.kotulugu sonuna kadar yasamanın toplumsal duzen taraafından ele gecirilmemek için gerekli olduunu soyler.escinsellii de tamamen topluma karsı olmak için secmistir.
    olduunde kendi istei uzerine fas'ta tanca yakınlarında kucuk bi ispanyol mezarlıına gomuldu.mezarlık bi hapishane iile bi genelevin ortasında idi.
    (bkz: zenciler)
  • ben bir fransızım,
    ama tüm kalbimle filistinlilerin yanındayım, onları savunuyorum. onların da kendilerini savunmaya hakları var!

    (bkz: tek başına)
  • bugün 100. yaşını doldurmuştur. "asırlık çınar" denir ya, aha bu o işte!
  • hayatımın 9 saati bu adamın (bkz: balkon) oyunu seretmekle geçti bi din adamı bi general ve hakim hiç bu kadar komik değildi
hesabın var mı? giriş yap