• insanı gelişmiş ülkede hissettiren tanımlar vardır. bunlardan birisi de "konfor alanı".

    evine 2 ay maaş girmediğinde aç kalacak, bakın sıkıntı çekecek sorunlar yaşayacak demiyoruz burada "aç kalacak" diyoruz, kişilere hangi konfor alanından bahsediyorsunuz.

    sevdiğim işi yaptım para kazandım, hobimi mesleğe çevirdim, birikimle bir start-up'a yatırım yaptım, sıkıcı 9-6 işimi bıraktım freelance çalışmaya başladım, memurluğu bıraktım küçük bir yerde kafe açtım falan fıstık... bunlar bu ülkede azınlık. yok mu? var ama senin aileden durumun yoksa kusura bakma da bokumu yaparsın bunları.

    hepimiz diken üstündeyiz, hepimiz. diken üstünde olmadığımız bir gelecekte konuşuruz bu konfor alanından çıkmayı.
  • halbuki çıksa, nasıl muazzam bir hayat bekliyor kendisini değil mi sayın koduğumun politik doğrucuları.

    edit: halbu ki değil, halbuki. archer05 uyardı sağolsun.
  • bu da yeni moda oldu. hayatından memnun olmayan herkes, memnun olan ve kendi kabuğunda olan insanları konfor alanından çıkmamakla suçluyor ve de kimisi bir adım öteye giderek oradan çıkması için baskı yapıyor.
    hatta kendinden örnek veriyor bak ben böyle yaptım da şöyle oldu diye.
    x yemeğini yerken herkes farklı tat alır.
    ben bamya sevmem sen taparsın.
    senin gözünü yakmayan güneş beni iki saat ağlatır.
    sana iyi gelen ilaç bana zehir olabilir.
    sen okyanusu aşarsın ama bir damla su beni boğabilir.

    lütfen insanları rahat bırakın. her şeyin herkese aynı derecede iyi gelmesini ve aynı etkiyi yaratmasını beklemek ahmaklıktır.

    konfor alanı çok güzel, insanlardan uzak huzurlu bir yerdir. lütfen "oradan çık artık" diyerek insanları darlayıp huzurunu bozmayın. emin olun bir insan kendi refah ve keyfini sizin onu düşündüğünüzden çok daha fazla düşünüyor.
  • boş yere yüklenilen insan.

    herkesin imtihanı farklıdır. kendi hayaline, kendi yaşam tarzına göre başkasının yaşamını değerlendirmemeyi öğrenemedi insanlar.

    konfor alanı belki de çıktıktan sonra bir daha geri dönemeyeceğiniz bir yuvadır. belki ne yaparsanız yapın en mutlu olduğunuz anlar konfor alanında kalacaktır.

    belki hayal ettiğiniz şeye kavuştuğunuzda bunun konfor alanından çıkmaya değmeyeceğini farkedecek ama geri dönmek istediğinizde o alanı veya o hisleri bulamayacaksınız.

    belki asıl mutluluk şu an elimizde olan ve biz 10 yıl sonra bugünleri hatırlayıp üzüleceğiz.

    konfor alanından çıkmak bir başarı değil, risktir. buradan çıkmaya gerçekten değer mi diye 3 kere düşünüp 1 kere harekete geçmek lazım.

    bunu ben çok yaptım. ama ne yazıkki pişmanlıklarım da az değil. bazen değer miydi diye düşünüyorum.
  • rahat bırakılması gereken insandır. konfor alanını yeniden normalleştirmeliyiz. kapitalizm her dönem yeni bir söylemle insanların huzurunu kaçırarak, sonsuza dek böyle bir havucun peşinden mi koşucam ulan demelerine ramak kala yakalayıp yeniden ve ilk günkü gibi kandırmayı başarmaktır.
  • popüler kültür zırvalarına kulak asmamış insandır. medeniyet konfor alanı üzerine inşa edilmiştir. birbirini kopya yapıştır yapan bir yığın dijital mürşit durmadan konfor alanından çık diyip duruyor. sebep? neden? empirik bir veriyle bunu bana açıklayabilecek olan var mı? ben göremiyorum. yani ben konfor alanımdan ya o alanı daha güzelleştirmek için geri dönmek üzere çıkarım ya da kendi seçtiğim bir konfor alanına geçiş yapmak için çıkarım. neden sırf biri dedi diye anlamsız bir edebiyatla kendimi sağa sola savuruyorum?

    konfor alanı terkeyleme absoludistlerinin laflarını dinleyerek başını belaya sokan, saçma salak geri döndürülemez işler yapan, elalemin bokunu çeken bir yığın insan gördüm. zaten tüketim odaklı sistemin temel felsefelerinden biri de amansızca bir maceraperestlik, kumarbazlık, riskçilik değil mi? sağduyulu, öngörülü, tasarruf eden insan istemiyor adamlar.

    edit:
    bu benim kendi bireysel düşüncem ancak leicester üniversitesinde benim düşüncemi destekleyen bir araştırma yapılmış:

    "bu makale 'konfor alanı' hakkında yapılan yönetimsel ve psikolojik yararların hayali olduğunu ve empirik veriyle desteklenmediğini ortaya koyuyor.

    konfor alanının nötr anksiyete içeren sabit ve kısıtlı bir dizi davranıştan oluştuğuna dair varsayım, şaşırtıcı ki, 1908'de yerkes ve dodson adında iki hayvan davranış bilimci tarafından, ironik bir şekilde, japon dans eden fareleri üzerinde yapılan bir deneye dayanmaktadır. hayvanlarla yapılan bir deneyin insan davranışına adapte edilmesiyle alakalı metodolojik noksanlığı bir kenara bırakırsak, bu araştırmada stres-performans eğrisine dair neredeyse hiç empirik veri bulunmadığını görebiliriz. örneğin 2003 yılında harris ve white bu eğiriyi destekleyen yazıların literatürün %2'sine denk geldiğini keşfederken bu eğirinin tam tersinin gerçek olduğuna dair araştırmalar literatürün %46'sına denk geliyor. yani hangi seviyede olursa olsun stres bir bireyin zamanını, enerjisini ve dikkatini tüketiyor, yaptığı işten onu alıkoyuyor ve performansını düşürüyor.

    öyle görünüyor ki insanlar konfor alanlarını terk ettiklerinde 'optimal performansları' neredeyse hiçbir zaman artmıyor. hatta empirik kanıtlar gösteriyor ki bir insan konfor alanınndan ne kadar uzaklaşırsa performansı o kadar düşüyor.

    ne yazık ki bu tür bir 'iyi konforsuzluk' okumasının, eğer bir idareci tarafından benimsenirse, çalışanlarına karşı zorbalık olarak yansığıdına dair güçlü deliller bulunuyor. paradoksal olarak bu tür bir davranışı benimseyen idareciler çalışanları konfor alanlarından uzaklaştırırken kendileri konfor alanlarına daha çok yerleşiyor. bu tür yönetimsel değişimler zorbalık oranını artırıyor.

    bu araştırmada konfor alanıyla alakalı üç anahtar varsayımı değerlendirdik ve bunların doğruluğunu destekleyen hiçbir empirik kanıt bulamadık.

    gene de, aksine deliller olmasına rağmen, stresin performans açısından 'iyi' olabileceğine dair yönlendirmelerin hala işletme kitaplarında pazarlandığını görebiliyoruz."
    https://figshare.le.ac.uk/…72456/files/18332711.pdf

    şurada da bir kadın sürekli konfor alanından çıkmaya zorlanarak nasıl tükenmişlik sendromu yaşadığını anlatıyor:
    "liderlik uzmanları tarafından amansızca konfor alanımın dışına itildikçe doğrudan tükenmişlik sendromunun içine düştüm. konfor alanı dediğiniz şey kelimenin tam anlamıyla bir ideal sıcaklık alanıdır. ama psikolojik olarak bakarsak bu alan bir insanın kendini hafif hissettiği ve çevre kontrolünün kendisinde olduğu bir nokta. kişisel gelişim optimizasyonu tayfasının bu noktayı terk etmeyı saplantı haline getirmeyi nasıl başardıklarını anlamış değilim." https://www.theguardian.com/…ort-zone-mental-health

    başka bir araştırma insanların konfor alanını terk etmelerinin yapmak istedikleri şeye pozitif veya negatif bir etkisinin olmadığını, bu etkinin onların bu işi ne kadar yapmak istedikleriyle alakalı olduğunu söylüyor. https://www.sciencedirect.com/…ii/s0191886921003998

    konfor alanından çıkmakla alakalı öğütlerin bireysel deneyimlerden kaynaklandığı, bunların samimi olarak fayda edeceğini zanneden kişilerin tavsiyesi olduğunu düşünebiliriz. ama bazılarını da tükenmişliğe sürüklüyor. https://www.fastcompany.com/…side-your-comfort-zone

    yani eğer size yarıyorsa tabii ki yapın. eminim ki optimal stres seviyesine geldiği zaman harikalar yaratan milyarlarca insan vardır. ama bence ben onlardan biri değilim.

    bir de bunun abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. bu benim kendi düşüncem. ben konfor alanından çıkma absolutizmine karşıyım. düşünün uğraştınız didindiniz, kendinize güzel bir hayat kurdunuz, torun torbaya karıştınız, emekli oldunuz, haydaa tekrar konfor alanından çıkmak için her şeyi bırakıp gidiyorsunuz. mantıklı mı? zaten "pozitif rahatsızlık" (öyle bir şey varsa (bence yok)) bir deneyim halidir, bir tedavi yöntemi değildir. sürekli sürekli kendini rahatsız ederek mükemmel başarıya veya nirvanaya ulaşılacağını düşünmüyorum. kendi bireysel düşüncem.
  • son dönemin popüler söylemleri sürekli olarak “konfor alanından çık” diyor.

    oysa konfor alanı her zaman kötü olmayabilir. bazen orada beslenir ve gelişiriz; çıkmanın da bir zamanı vardır. yeterince gelişmeden zorla çıkıp kendimizi ortaya atmak, bizi kaldıramayacağımız risklere sokabilir.

    ben bunu ana rahminde konforlu şekilde büyüyen bir bebek üzerinden örneklemeyi seviyorum. bebek orada besleniyordur ve yeterince büyümeden çıkması risklidir.

    zamanımız geldiği halde direnip çıkmadığımızda ise, bir zamanlar bizim için ideal olan koşullar artık kötüleşmeye başlar. biz rahat olduğumuzu düşünsek de ana rahminde gereğinden uzun kalmış ‘’geçkin bebekler’’ gibi yıpranırız ve farketmeden yaşamımızı zayıflatırız.

    çıkmanızın büyük olasılıkla iyi olacağı konforlu alan, artık beslenmediğinizi düşündüğünüz, hatta enerjinizi yok yere tükettiğiniz hissettiğiniz alanlardır. buraların dışına doğru yol almanın biraz kaygı hissettirmesi doğaldır. bununla birlikte ''burada benim için hiçbir şey yok'' hissini yoğun şekilde yaşıyorsanız, yaşam artık genellikle konfor alanınızın dışındadır.
  • siki taşağına denk kişi beyanı. asgari ücretle çalışan 2 çocuk babası güvenlikçi kemal abiye bunu söylemeyin sakın.
  • konfor alanından çıkmamak bir tercihtir. cesaret edememek gibi söylemlerle bu tercih kucumsenmemelidir.

    kimisi para, güç ister ve bunun için agir bedeller öder. kimisi huzur ister, satın alabileceği ile yetinir.

    net olarak gozlemim; yas ilerledikçe insanin psikolojik ekseni huzur isteyen tarafa doğru kayıyor. konfor alanından çıkmak ise cehaletin verdiği cesaret olarak tanımlanmaya başlanıyor.
  • (bkz: oblomov)

    -rutin ihtiyaçlarım için markete gitsem yeter.
    -aman, bu trafikte o yol hiç çekilmez şimdi.
    -boşver ya siz gidin, canım hiç istemiyor.
    -üşürüz ki, hava çok soğuk.
    -deli olma, bu sıcakta dışarı mı çıkılır?
    -genelde evde olmak daha huzurlu.
    -kitaplarım, internet, dizi-film falan, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.
    -yalan yok, bazen çok sıkılıyorum ama uyuyunca unutuyorum.
    -acayip yalnızım fakat bu konuda ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
    -aslında yapmam gereken şeyleri biliyorum lakin içimde hiç enerji yok.
    -bu şehir yüzünden her şey. memleketteyken çok sosyal biriydim aslında ben.
    -şimdi bir ton hazırlık gerek. başka zaman gideriz.
    -başımıza bir şey gelmesin?
    -en iyisi bende buluşsak?
    -yok yok, bu böyle olmayacak.

    siz de evinizden çıkmamak için yukarıdaki cümlelerden biri ya da bazılarını sıklıkla düşünüyor ya da dile getiriyorsanız, derneğimize* katılım için ön elemeyi geçtiniz demektir.

    bazıları bu bazı bahanelerin bazılarını genele yayıp bizi bağımlısı olduğumuz bir sirkülasyonun içinde hapseden alana comfort zone demişler. bilen bilir ama biz yine de tanımını yapalım, comfort zone kısaca; insanların içinde bulundukları rutin yaşam döngüsünü kapsayan alana verilen addır.

    bu alan içinde her şey hakimiyetimiz altındadır, hayallerimiz bile. iş yolumuz belli, terzi köşebaşında, alışveriş yaptığımız mağazalar aynı, görüştüğümüz insanlar ali ayşe, uğraşılarımız ve hobilerimiz kendimize göre sıradan. yani rahat alan, biz kendimizi ne kadar sosyal, aktif ve entelektüel olarak düşünsek de, farkında olmadan bizi tembelliğe ve asosyalliğe iten, hayallerimizi hep ertelememize neden olan sınırlarımızdır.

    kimileri "rahat battı galiba!" şeklinde karşı çıkılabilir fakat rahat alan, yaşantısını eksik ya da tatsız görüp vizyonunu açmak isteyenler için -kesinlikle- duvarları kırılması değil, genişletilmesi gereken bir alandır. yani bu sayede kendimize yeni bir hayat kurmuyor, var olan hayatımız üzerine eklemeler yapıyoruz.

    aslında bu alandaki insanları sadece yalnız yaşayanlarla sınırlandıramayız. evli insanların, çoluklu çocuklu geniş ailelerin büyük bir kısmı da bu alana hapistirler.

    rahat alanımızın sınırlarını biraz genişlettiğimizde ise sıradaki alanlar şöyle tanımlanıyor;
    learning zone---panic zone---magic zone.

    rahat alandan öğrenme alanına adım atan birey, kimi zaman çeşitli ön yargılar ve alışılagelmiş tereddütlerle panik alanında başarısızlığa kapılma korkusu yaşıyor. fakat yeterli özgüven ve çaba ile sınırlarını genişletip yepyeni bir alana geçiş yaptığında ise hayallerini gerçekleştirmenin haklı olarak hazzını yaşıyor.

    bu alanlar do you dare to dream? isimli bu videoda çok güzel bir şekilde anlatılmış.

    bu bağlamda araştırmacılar comfort zone'un ortasına demir atmış, evinden çıkmak isteyip çıkamayan insanlara rutinlerini kırıp kendilerine yeni uğraşılar ve zevkler edinmelerini, yaşam alanlarını ve bilinç seviyelerini genişletmelerini öneriyorlar.

    evet, türkiye şartlarında bunun ne kadar iştah açıcı olduğu ayrı bir tartışma konusu fakat tüm orospuluklarına rağmen hayat devam ediyor...

    not: geçenlerde sorumlu bir dernek başkanı olarak yıllardır sadece balkondan gördüğüm epey ötemdeki bir ağaca doğru yürüdüm. sonra biraz altında oturup oradan bu kez balkonumu izledim. içerideyken dışarısı çok rahat anlaşılmıyor gerçekten. dışarı çıkın!

    edit:mla.
hesabın var mı? giriş yap