• öncelikle, msg yani monosodyum glutamat dediğimiz şey, glutamat amino asidinin tuzu yani sodyumlu hali aslında. msg'yi ilk olarak japon bir profesör, 1900'lerin başında, “umami” tadının kaynağını ararken, deniz yosununu kaynatarak elde etmiş. glutamat, vücudumuzda çok miktarda bulunan, yediğimiz çoğu yiyecekte olan ve vücudumuzun da kendi üretebildiği yani esansiyel olmayan bir amino asit. dilde umami adlı 5. tadı algılayan tomurcukları tetikler, bu tat, et gibi proteinli besinlerden aldığımız “proteinli gıda” tadıdır aslında. domates, peynir gibi besinlerde de bolca bulunur ve bunların tadı bize bu nedenle güzel gelir.

    uzun zamandır merak ettiğim bir konuydu bu, böyle basit gibi görünen bir maddeden neden bu kadar korkuluyordu, neden bu kadar şeytanlaştırılıyordu, söylendiği gibi gerçekten sağlığa büyük zararları mı vardı? bu kadar zararlıysa neden tıp kaynaklarında hiç böyle bir bilgiye denk gelmemiştim?
    araştırırken öncelikle fda tarafından “generally recognized as safe”, yani “genel olarak güvenli kabul edilen” maddeler kategorisinde olduğunu gördüm. kendi sitelerinde bu konuyla ilgili bir yazı yazmışlar, orada msg içerisindeki glutamatın, besinlerle aldıklarımızdan kimyasal hiçbir farka sahip olmadığı yazıyor, ki bu da mantıklı çünkü vücudumuz da aynı tepkiyi veriyor. gıdalarla günlük olarak 13 gr kadar glutamat aldığımızı, msg ile alınanın günde 0,55 gr civarında olduğunu söylemişler. burada sorun yok zaten, söylediğim gibi, glutamat zaten vücudumuzda ve gıdalarda bol miktarda bulunan bir amino asit.

    yıllar içinde msg'den kaynaklanan baş ağrısı ve mide bulantısı tarzı ihbarlar almışlar. araştırmışlar ve bunları hiç kesin olarak msg ile ilişkilendirememişler. daha ileri araştırma için federation of american societies for experimental biology'ye (faseb) başvurmuşlar. onlar da msg'nin güvenli olduğunu, fakat eğer günde 3 gr üzeri tüketilirse baş ağrısı ve bulantı gibi geçici ve hafif yan etkilere sebep olabildiğini bulmuşlar. günlük gıdalarla alınan msg'nin 0,5 gr civarı olduğunu da hatırlatalım burada, yani 3 gr msg içeren yemek yemek kolay bir şey değil gibi duruyor.
    dünya sağlık örgütü'nün ve diğer ülkelerin sağlık ve gıda otoritelerinin de msg'yi güvenilir kabul ettiğini ekleyelim.
    sonuç olarak araştırmacılar da hafif yan etkiler dışında bir zararına rastlamamışlar. “msg semptom kompleksi” denen ve insanlar tarafından ihbar edilen bu yan etkilerin çoğunun msg ile ilişkisinin kurulamadığını, sadece az sayıda insanın bahsettiğim hafif semptomları yaşadığını söylemişler. açıkçası, zaten vücudumuzun temel yapı taşlarından olan bir madde olduğu için, ciddi yan etkilere yol açması da garip olurdu.

    ciddi yan etkilerden bahseden bazı çalışmalar, bu maddeyi vücuda enjeksiyonla vermişler, glutamatın bu şekilde alındığında beyne toksik etkileri olabiliyor gerçekten, glutamat nöronları fazla uyarıp ölümlerine sebep olabiliyor ama bize msg damardan enjekte edilmiyor sonuçta, gıdalardan aldığımız glutamat gibi o da bağırsaklarımıza gidiyor ve kan dolaşımına neredeyse hiç katılmıyor. katılsa zaten peynir de zehirli olurdu bizim için.

    gıdaların lezzetini artırdığı için kilo almaya ve obeziteye sebep olduğuna dair de iddialar var ama bir o kadar da bunun aksini gösteren çalışmalar var, bu nedenle bu da kesin bir sonuca bağlanamamış. size mantıklı gelebilir öyle olması ama kesin öyledir diyen bir çalışma yok. yenen yemek miktarını azaltır diyen çalışmalar bile olmuş. yani genel tıbbi literatüre girmiş, msg'nin zararlı olduğuna dair bir bilgi yok. birbirleriyle çelişen çalışmalar var ve bunlar sonuca ulaşmak için yeterli değil. deney, uygulanış şekli, hesaba katılmayan başka faktörler vb eleştirilmiş. kesin sonuçlar için daha iyi çalışmalara muhtaç bir konu bu.

    ayrıca msg, aynı miktardaki sofra tuzunun 1/3'i kadar tuz içeriyor ve yemeklerin daha az tuzluyken de tadının güzel olmasını sağlıyor yani msg kullanarak günlük tuz tüketimini azaltmak mümkün olabilir denen çalışmalar da gördüm.

    peki nereden geliyor msg'nin bu kötü şöhreti?

    1968 yılında, çinli bir hekim, new england journal of medicine'ye bir mektup göndermiş. çin yemeği yedikten sonra çarpıntı ve boynunda, sırtında ve kollarında uyuşukluk hissettiğini yazmış. buna da “çin restoranı sendromu” demişler. aslında o dönemlerdeki ırkçı algının da bir rolü var muhtemelen bu olayda. bu hekim mektubunda, o restoranda buna sebep olabilecek; tuz, alkol ve msg tükettiğini yazmış ama halk tarafından direkt msg'nin etkisi bu diye yorumlanmış, ortada bir kanıt yok aslında. işte o gün başlamış msg'nin kötü şöhreti ve bu şöhret, iddiaların çoğunu destekleyen çalışmalar olmadığı halde, o zamandan beri devam etmiş.

    sonuca gelirsek, çok konuşulan, bu nedenle çok araştırılan, insanlar tedirgin olduğu için msg'siz ürünler diye bir pazarlama stratejisi olarak bile kullanıldığı bir duruma gelmiş ama bilimsel olarak hala msg'nin zararlı olduğu kanıtlanamamış ve büyük kuruluşlar tarafından da güvenilir olarak kabul ediliyor bu nedenle.

    kişisel yorumum, saf glukoz/fruktoz ve fazla tuz tüketimi gibi, zararları ve yol açtıkları metabolik sendrom, obezite ve yüksek tansiyon, hatta kanser gibi hastalıklar kesin olarak kanıtlanmış gıdalar/maddeler varken, msg yemeyerek sağlıklı olacağımızı düşünmek gerçekçi değil çünkü asıl düşmanlar hayatımızın her yerinde, bunlardan kurtulmadan başka düşman aramaya gerek kalmıyor pek.

    edit: aşağıda benim ciddiye alınmamam gerektiğini söylemiş bir yazar. fakat paylaştığı çalışmada tam da benim söylediğim şey yazıyor. msg, parenteral, yani damar içine verildiğinde beyin lezyonlarına sebep olmuş. fakat oral yolla insanlara tek seferde 10 gr msg verildiğinde bile bir yan etkisi gözlenmemiş. bunun haricinde çeşitli hayvan türlerinin diyetine eklendiğinde hiçbirinde toksik, kanserojen ve teratojen etkisinin olmadığını da söylemişler. yeni doğanlara mama içinde verildiğinde de zararının olmadığını söylemişler hatta farelerde öldürücü doza ulaşmak için tek seferde kilogram başına 18 gr msg vermeleri gerekmiş. 70 kg insandaki karşılığı 1,26 kg msg oluyor.
    kısaca paylaşılan çalışma zaten benim söylediklerimi onaylamış, bu nedenle teşekkür ediyorum paylaşan yazara.
  • adı üzerinde: katkı maddesi. üstelik makromolekül de değil, her bi yere sızabilen küçük bir molekül. aminoasit türevi, bu daha da ürkütücü.
    tıbbi çalışmalarda bir sorun var: ispat etmenin güçlüğü. bir yönü anlatılmış, lobiler falan filan (bkz: #29642580) bunun dışında tamamen iyi niyetli serbest bir ortamda dahi ispat zordur. sigara ile akciğer kanseri ilişkisinde sebep-sonuç ilişkisi olduğunu düşünmeniz, öyle olabileceğini destekleyen çalışmaların olması başka, hukuken adım atmanızı sağlayacak kesinlikte ispat başka bir şey. sadece lobiler sayesinde değil, biraz da bu yüzden sigara karşıtı yasalar bu kadar gecikti. buna kanıta dayalı tıp deniyor.
    gıda takviyeleri ve hormon katkılarının erken ergenlik yaptığı iddiası da böyledir. hissedersiniz bir şeyleri ama ispatlayamazsınız. hava kirliliği- sanayii-kanser ilişkisi için de onur hocanın yaptığı gibi somut çalışmalar gerekir.

    ambalajının üzerinde msg gördüğüm anda geri bırakıyorum. sizin de aynısını yapmanızı öneririm. elbet kurtarmaz, dışarda yemek yediğinizde aşçıya sormuyoruz hangi yağ, hangi katkı şu bu kullanmış diye. gittiğim restoranlar kullanıyordur muhtemelen, belki bir yasa çıkar, sigara gibi onlar da menünün bir yerine yazmak zorunda kalırlar.

    son söz; savunanların savunmaktaki gayesini anlamıyorum, bir gıda katkı maddesi niye böyle cevval şekilde savunulur ki? en iyi niyetle bunun akademik bir bilim felsefesi tartışması olduğunu varsayıyorum.

    edit: sözlükte hakim küstahlık malum. densizin teki iki gram bilgi verecek, araya onlarca küstah hakaret serpiştirmiş. saygısızlık yerine tezini açıklasaydı ortada bir fikir olurdu. bu sadece sinir bozucu. sokakta depinen çocuk ağzı.
    "zararli oldugunu savunan insanlarin gayesini anlayamiyorum, acik bir sekilde vucudun ve bilimin nasil isledigini bilmiyorsunuz. bari beyninizin algilayamadigi konularda yorum yapmayin."

    saygıdeğer beyzadem izin verirse bir çocuk hekimi bu konuda bu kadar yorum yapsın. vücudun nasıl işlediğini bilirim yani. beynim de algılıyor bişeyleri. sizin titrinizi alayım haşmetlim. hipokratın sağ taşağı olmalısınız.
    küstahlık ağır bir hastalık. tedavisi de yok.
    bundan sonra da yazmadan önce size yollayayım, onaylarsanız yazarım... ya da en iyisi siz edepsizlik etmeyin.
  • - 1980'de fda tarafindan gorevlendirilmi$ "federation of american societies for experimental biology" grubu tarafindan yapilan analizde gunluk kullanimda herhangi bir zarari bulunmadigi sonucuna varilmi$.

    - 1986'da fda'in tavsiye komitesi tarafindan gunluk tuketim miktarlarinda alimlarin olasi kisa vadeli reaksiyonlar di$inda insana herhangi bir zarari olmadigi aciklanmi$.

    - 1987'de dunya saglik orgutu ve united nations food and agriculture organization msg'yi gida icerikleri arasinda "en guvenli" kategorisine koymu$.

    - 1991'de avrupa komisyonu'nun gida komitesi msg'nin guvenligini tekrar onaylami$ ve gunluk alimda herhangi bir sinir koymami$.

    - 1992'de american medical association raporuna gore hicbir glutamat ce$idinin ciddi bir saglik sorununa yol acmadigi saptanmi$.

    - 1995'te tamamlanan ve varolan akademik makalelerin taranarak 350 sayfalik rapora cevrildigi "federation of american societies for experimental biology" ara$tirmasina gore yemekle alinan msg'nin alzheimer, als gibi uzun vadeli kronik hastaliklara ya da beyin tumoru veya hasarina yol actigina dair hicbir delil olmadigi tespit edilmi$.

    kaynak:

    http://www.cfsan.fda.gov/~lrd/msg.html
  • ba$ta ce$itli konserveler, hazir corbalar, bulyonlar, salamlar - sucuklar vs. olmak uzere, bircok hazir besinde kar$imiza cikan katki maddesi. kullanim amaci lezzet vermekten ziyade var olan lezzeti (mesela cilek ya da et tadi) on plana cikartmak - belirginle$tirmektir. bunu da tat almamizi saglayan bezlerin salgilarini arttirma esasina gore saglar. bu ozelligi yuzunden cinsel uyaricilara benzetilebilir.
  • e 621.
  • insan vücudunda 20 çeşit aminoasit bulunur. bunların 8 tanesi gerekli aminoasitlerdir, yani insan vücudunda üretilemezler ve dışarıdan alınmaları gerekir. 12 tanesi ise gereksiz aminoasitlerdir, yani insan vücudunda bolca üretilip kullanılırlar.

    şimdi minicik bir araştırma yapalım, google'dan inek sütünde bulunan aminoasitler şeklinde aratırsanız, karşınıza bolca makale çıkar. bunları açıp, 100 gram inek sütü içinde hangi aminoasitten ne kadar bulunduğunu ayrıntılı olarak görebilirsiniz.

    neyse, bu araştırma sonucunda göreceksiniz ki, 100 gram inek sütü içinde en fazla bulunan aminoasit, glutamik asittir. glutamik asit, zaten vücudumuzun bolca ürettiği aminoasitlerden biridir.

    monosodyum glutamat ise glutamik asidin sodyum tuzudur. bu maddeler bizim vücudumuzda zaten fazlasıyla bulunur ve tespit edilmiş herhangi bir zararları da yoktur.

    saçma sapan bir şekilde uzun zamandır başlatılan bir kampanya var, kimse bilmiyo ya salla amına koyim. bi kaç tane terim kullanınca konunun uzmanı oluyosun zaten.

    gerçi bu ülkede insanların beslenme konusunda dinlediği kişi de canan karatay, şu videoda, 4.37 ye gelirseniz kendisi burada fruktoz şekerinin 5 karbonlu yapıda olduğunu söylemekte, amına koduğumun arama çubuğuna fruktoz yazıyorum, sikik vikipedi bilgisiyle (buyrun burdan), fruktozun aslında 6 karbonlu bir mononsakkarit olduğunu görüyorum.

    yani gazetelerde yazan, televizyonlara çıkıp uzmanmış gibi konuşan kişilere pek güvenmeyin. burhan kuzu nun bu ülkede anayasa profesörü olduğunu düşünün ve duyduğunuz her şeyi sorgulayın amına koyim.

    edit: imla
  • kikunae ikeda adli tokyolu kimya profosurunun; et, peynir, domates ve kuskonmazda aci, tatli, eksi ve tuzlunun disinda ortak baska bir tad daha var gozleminden yola cikarak buldugu madde. gunumuzde bircok baharat karisiminda bulunmaktadir. sinir hucrelerini oldurebilen bu madde saglik icin oldukca tehlikeldir. genellille hazir gidalarda bol miktarda bulunur.
  • gayet etkili bir migren krizi tetikleyicisidir.
  • mutfak havasını solumuş biri olarak bu madde beni çok tedirgin ediyor.

    kısaca; evinizde yaptıgınız patates püresini hatırlayın. daha lezzetli olması için patatesleri bile sütün içinde kaynattıgınız zamanı, süt ile ezdikten sonra tereyağı ve muskat rendesi ile kariştirdiginizı hatırlayın. pütürsüz olması için nasıl ezdiğinizi de.. şimdi marketten aldığımız o toz patates püresine dönelim. sadece sıcak suyla kariştirdiginizda sizin iki saatte yaptıgınız o patates püresini 7 dakikada, daha homojen ve en az 4 kat daha yoğun patates aroması hatırlayın. işte bu madde bu işe yaramaktadır.

    bu şey aslında glutamik asidin bir tuzudur. glutamik asit proteinleri oluşturan 20 amino asitten birisidir. besinsel açıdan bakıldığında elzem olmayan bir amino asittir, yani vücudumuzda sentezlenebilir ve sentezleniyor da.. tavukta falan bol bol var.

    temel kullanım nedeni bir üründe olmayan bir lezzetin el yordamıyla eklenmesidir ki millet olarak herşeyin bokunu cıkardıgımız gibi bunun da üstesinden geldik. özellikle otel işletmeleri ve restoranlarda rahatlıkla kaynatılabilen et suyunun yerini bu madde almiştir. artık herşey tozdur ve su ile homojenize edildiğinde elimizde hazır demi glace sos, hazır patates püresi ve napoliten sos oluşuvermektedir.

    ek: hamburger yediniz. tıka basa doydugunuzu hissediyorsunuz, adım atacak haliniz yok neredeyse. akabinde sinemaya gidiyorsunuz. sinemada hiçbirşey yapmamanıza rağmen iki saat sonra dışarı cıktıgınızda kendiniz kurt gibi acıkmış hissediyorsunuz. bu acıkma olayın sizin sindirim sisteminiz ile alakası yok maalesef. tüketmiş oldugunuz hamburger kan şekerinizi düşürdü. bilin bakalım bunu hangi molekül yaptı?
  • bazi bitkilerde dogal olarak bulunan, sagliga zarari / yarari tam olarak cozulemedigi icin pek cok ulkenin saglik bakanligi tarafindan onaylanan, ama kamuoyundaki yankilari ve "herseyin azi karar cogu zarar, dogal madde diye girtlagimiza sokusturmaniz gerekmiyor" havasi yuzunden son zamanlarda karaya bulanan bir garip madde. bu maddenin en kotu yan etkisi insulin salgisini arttirmasi ve kan sekerini dusurmesidir, bu yuzden yarim saatte bir acikirsiniz. obesite'nin bas kaynaklarindan oldugu varsayilmaktadir (ispat degil, varsayim). son 20 yildir kullanimi cosmustur, cunku bu madde sayesinde cok daha az "besin" koyarak cok daha fazla urun uretebilirsiniz. mesela icinde 10% tavuk suyu, 90% msg olan bir corbanin tadi size icinde 100% tavuk suyu olan bir corbadan daha guzel gelecektir. bu baglamda bol bol somurulmektedir. fast food sektoru bu maddenin son kalesidir, en saglam kalesi degil. en saglam kalesi hazir corbalar, corba tozlari, hazir yemekler, bulyonlar hatta ve hatta abur cubur, cukulata gofret turevi seyler bile olabilir. sanilanin aksine nerede ise tatsiz ve tussuzdur. bu yuzden ota boka her seye konabilir.

    daha fazla bilgi icin : http://www.msgtruth.org/
hesabın var mı? giriş yap