• bahsi geçen pasaport izmir pasaport ise uzak durulması gereken diyaloglardır. zira arkalarında kantar vardır.
    (bkz: kantar polis karakolu)
  • alman pasaport polisi: sprechen sie deutsch?
    cell gene: nein.

    adam nedense ingilizce bilip bilmediğinizi sormaz, ne hikmetse soracağı soruları sormaktan da vazgeçer, siz de geçip gidersiniz alamanyaya...
  • pasaport almak için emniyetin pasaport verilen şubesindeki polislerle de girilen diyaloglardır bu diyaloglar.

    misal:

    pasaport başvurusu yapılmış ücret verilecektir (meblağı hatırlamıyorum ama 2 milyonluk küsuratı vardır...örnek olarak 152 milyon diyorum):

    - memur bey: 152 milyon vereceksiniz.
    - streetrider: üzerimde 150 milyon var, 2 milyonum yok. (hakkaten de yoktu. tam para vardı üzerimde).
    - memur bey: (genç birisiydi, neredeyse benle yaşıt hatta küçük belki) tamam, 2 milyonu ben veriyorum sen sonra verirsin.
    - streetrider: (dumur dumur, hey gözünü sevdiğim yurdum insanı)...ee..teşekkürler

    1 hafta sonra pasaport alınırken aynı memur bulunur ve 2 milyon lirasi geri verilir. (bu arada elalemim ortasında parayı verirken yusuf yusuf olunur, rüşvet veriyorum sanmasınlar diye paranoyaklık tavan yapar...2 milyonun rüşveti mi olur demeyin.).

    edit: şimdi yazıyı okuyup "milyon"ları görünce bir tebessüm ettim. bu anım 6 sıfır atılmadan öncesine aittir .
  • hollanda'dan almanya'ya gecilirken sınırda tren durdurulur ve yesilimsi ve garip bir rengimsi uniformalı alman polisi flip flop yaparak rasgele yolcu secimiyle girilen diyolaglardır.

    alman polisi (ap) : good evening. may i check your pass please.
    riskman (rm) : sure... here it is...
    ap : (kontroller surer...) i am sorry but this pass is invalid.
    rm : (ilk yurt dısı tecrubesi nedeniyle gotu tavana vururken...) really... but dutch passport polices were accept it. something must be wrong!!!
    ap : (sop soguk ifade ile) no i am sure.
    rm : and so??? what is wrong?
    ap : there is no signature on your pass at first page...
    rm : (sırtından suzulen soguk teri kıçının çatalında hissederken) i promise i'll sign it asap.

    --- spoiler ---
    tercumesi
    ap : iyi aksamlar. pasaportunuzu kontrol edebilir miyim lutfen?
    rm : tabi.. işte buyrun...
    ap : uzgunum ama bu pasaport geçersiz.
    rm : (ilk yurt dısı tecrubesi nedeniyle gotu tavana vururken...) gerçekten mi... fakat hollanda posaport polisleri kabul etmislerdi. bir yanlışlık olmasın?
    ap : (sop soguk ifade ile) yoo.. eminim.
    rm : eee??? sorun nedir peki?
    ap : pasaportunuzun ilk sayfasında imzanız yok...
    rm : (sırtından suzulen soguk teri kıçının çatalında hissederken) soz veriyorum en kısa zamanda imzalayacağım.

    kıssadan hisse : pasaportunuzu alır almaz imzalamayı unutmayınız.
    --- spoiler ---

    (bkz: next)
  • yer: hollanda schiphol havaalani, o yillarda macaristanda yasayan deterjan schengen ulkelerinde vizesiz dolasim saglayan gri (servis) pasaportuyla birkacgun icin hollandaya gelmis, geri donmektedir:

    polis (pasaportu hisimla karistirir): nereye gidiyorsunuz anlamadim ben?
    deterjan: macaristana donuyorum

    p: hani vizeniz?
    d: bakiniz bu servis pasaportu ben ulkenize macaristandan geldim donuyorum simdi

    p (onundeki kitabi karistirir): ama siz turk vatandasisiniz macarsitan vize istiyor sizden, nerde vizeniz
    d (hala kibar): evet ama bu ozel bir pasaport, onunuzdki kitapta da yaziyordur, kutfen dikkatli bakin

    p (macaristanin avukati kesilir): onumdeki kitapta ne yazdigini ben cok iyi biliyorum macaristana vizesiz giremezsiniz diyor burada..
    d (sabri tasar): peki, tamam, haklisiniz giremem..(elindeki cantalari yere birakir) o zaman ben de burada kalirim, verin pasaportumu rotterdam trenini yakalayim bari

    p: ehu...bi dakka burda da kalamazsiniz..nasil yani..bi dakka durun..
    d (sesini yukseltir iyice): peki nasil girdim sizce buraya? onu dusunuyor musunuz?

    p (kafasi iyice karisir): bir dakika..evet nasil girdiniz hani hollanda vizeniz?
    d: birazdan ozur dilemek zorunda kalacaginiz bir tavir icindesiniz. elinizdeki pasaport turk hukumeti tarafindan cok onemli (ehu..abarttik tabi ama gerekli bir hamleydi) devlet gorevlilerine verilir. siz beni asagiliyorsunuz lutfen amirinizi cagirin

    (bu arada tartisma ortamindan killanan amir polis gelmistir bile neler oluyor burada diyerekten..sonra olayi farkeder..servis pasaportunu da bilmektedir..polisin kulagina birseyler fisildar)

    son sahne
    p: gercekten cok ozur diliyorum..dilerim ulkemiz hakkinda kotu fikirlere sahip olmadan gidiyorsunuzdur
    d (otuz iki dis): yine gelecek ben...
  • portekiz'e gitmem gerekti. bunların büyükelçilikleri de ankara'da, bizzat oraya başvurmak gerekiyor. üstelik pasaportu da gelip elden almak gerekiyor. hadi lan deyip fransa'ya başvurdum, çakallar gibi oradan aldım vizeyi. ertesinde de münih üzerinden lizbon'a uçtum. kakara kikiri günler geçti. geri dönüyorum. türkiye'ye istediğim tarihte direk uçuş olmadığı için yine münih üzerinden geri dönüyorum. işte özne olan pasaport polisiyim o halde neden şüphelenmiyorum diye kendisine telkin veren ibne alman polisi burada karşıma çıkıyor. grup halinde gitmiş idik. kimse sorun yaşamadan geçip giderken ben genç bir polisin olduğu bankodaki sıraya geçtim. pasaportu eline alan gözlüklü alman polisi önce bana baktı sonra vizeye ve giriş çıkış damgalarına baktı, kafasını salladı ve

    sarı pipi: tekrar avrupa'ya gelmeyi düşünüyor musunuz?
    peder zickler: bilmem.
    sarı pipi: vizeniz mayıs 2008'e kadar devam ediyor. planınız yok yani?
    pz: yok belki gelirim bilmiyorum.
    pipi: hmm ama fransa'ya da mı gitmeyeceksiniz?
    pz: şu anlık öyle bir planım yok.
    pipi: ama fransa'dan vize almışsınız.
    pz: ha evet istanbul'da portekiz konsolosluğu olmadığı için fransa'dan almak zorunda kaldık.
    pipi: evet ama neden fransa'dan aldınız? fransız elçiliğindekiler böyle yapacağınızı biliyorlar mıydı? (herif elindeki damgayı da kenara koydu bu arada. hayır anlamadığım adamın ülkesine girmiyorum transit geçiş yapıyorum allahsız pezevenk)
    pz: tabi ki biliyorlardı canım.
    pipi: ben nereden bileceğim bildiklerini.
    pz: telefon açıp sorun o zaman.
    pipi: böyle olmaz bu işler. bana belgeleri göstermeniz gerekir. çünkü fransa'dan vize alabilmeniz için onlara fransa'da bir şehre gittiğinize dair beyanat vermiş olmanız gerekirdi.
    pz: ama sonuçta bu kural dışı bir şey değil. schengen deniyor bu vizeye benim bildiğim kadarıyla bir çok avrupa ülkesinde geçerli öyle değil mi?
    pipi: evet ama yanlış beyanat vermiş olabilirsiniz. fransa'dan alıp portekize gidiyorsunuz çok saçma.
    pz: (gerildim artık, arkamı dönüp bir off çektim) amına koyim ya (türkçe)
    pipi: ne dediniz?
    pz: hiçbir şey türkçe bir deyim. can sıkıntısında söylenir.
    pipi: siz bu kadar iyi almanca nasıl konuşuyorsunuz? almanya'da mı yaşadınız?
    pz: (ulan amına kodumuna bak ya) hayır almanyada öğrenmedim. türkiye'de öğrendim.
    pipi: aksanınız nasıl bu kadar iyi, almanya'ya gelmiyor musunuz?
    pz: hayır ülkenizi sevmiyorum. türkiye'de öğrendim çok zor bir dil değil.
    pipi: sevmiyorsanız burada işiniz ne?
    pz: yahu burada işim yok ülkeme dönüyorum ben transit geçiş, siz neden şüpheleniyorsunuz anlamadım ki.
    pipi: şüphelenmem için bir çok sebep var aslında.

    ibne polis burada tipimi de kast ediyor. hani yakışıklı ve seksiyim tamam, ama sakallar işi bozuyor, biraz fazla ortadoğulu gibi gözüküyorum.

    pz: bakın ilk defa çıkmıyorum yurt dışına. orada bir sürü vize giriş çıkış daha var görüyor musunuz?
    pipi: konumuz onlar değil. fransadan vize alıp portekize gitmeniz sorun.
    pz: ne yapacağız ya?
    pipi: bilmiyorum. fransa konsolosluğu sizin portekize gitmeyeceğinizi bilmiyordu sanırım.
    pz: tabi ki biliyorlardı (yalan) iş gezisi bu. bir konferansa gitmemiz gerekiyordu. davet mektubu filan hepsini verdim fransaya.
    pipi: görebilirmiyim o davet mektubunu.
    pz: nasıl ya dalga mı geçiyorsunuz. fransa konsolosluğuna verdim diyorum o yazıyı. arayın onlara sorun o zaman.

    bu arada da yandan millet akbil basıp geçer gibi geçmektedir. sinirlerim tavanda ama kötü bir söz söylememek için azami çaba sarfediyorum küfretmemek için, yarım saat sonra kalkacak uçağı bana kaçırtmak için beni sorgu odasına almayı düşünecek ibne polise. bu sırada da yandaki bankoya beraber seyahat ettiğimiz sevgili aykut ışıklar da geldi. o da bakıyor acaba sorun ne diye. o öyle bakarken onun bankodaki polis de onun bana baktığını görmüş ve olaydan işkillenmiş. benim polise bir şeyler sordu. sonra dönüp aykut ışıklar'a sormuş. "niye bakıyorsunuz ona?" diye amına koyim herifler iyice çete sanmaya filan başladı. aykut ışıklar da tvnin dışında ikili muhabbetlerde harbiden komik olabilen birisi. sonradan konuştuğumuzda anlattı. polis ona öyle şüpheli sorunca bana bakmaya devam ederek, beni kınıyormuş gibi kafasını iki yana sallamış ve cık cık cık yapmış sanki yazıklar olsun der gibi. hahah polis de basmış damgayı aykut abiye var yoluna git demiş. ben de halen debeleniyorum bu arada.

    pipi: uçak biletinizi görebilir miyim?
    pz (bir şey demeden uzattım bileti)
    pipi: buraya geliş biletlerinizi de görebilir miyim?
    pz: (mal mal suratına bakarım sıfıtanı sıçayım senin der gibi) yok
    pipi: elektronik çıktısı da mı yok? buraya geliş biletinizin elektronik çıktısına bakmam lazım.
    pz: bilmiyorum yoklar burada.
    pipi: puff. hmmm mmm. sizi göndermemem gerekiyor.
    pz: sizin evinizde mi kalacağım?
    pipi: (ters ters bakar)

    öfledi püfledi bir süre. bilgisayarında bir boka klik kilk yaptı hiçbir şeye bakmadığı halde. sonra istemeyerek bastı damgayı. bunu özellikle yapan ibneler var. rahatsız oldukları konu, vize vermemek için ellerinden geleni yaptıkları halde bu kadar basitçe ülkelerine girilmesi. ifrit oluyorlar buna. özellikle avusturya almanya ve polonya gibi ülkeler fitil oluyorlar buna. ibneler.

    türkiye'deki polis de bir o kadar cooldu. aldı pasaportu bastı damgayı sakızını çiğneyerek bir göz kırpıp verdi pasaportu hiçbir şey demeden. ben de işaret parmağımla onu gösterdim ayak üstü hiphop klibi çektik herifle.
  • yer: londra heathrow havaalani. istanbul'dan konferans icin gelinmistir. sinir polisi ve deterjan arasinda hala unuatamadigim su diyolog gecer:

    sp: londraya gelmenizdeki amac
    d: konferansim var

    sp: ne konferansi, adi ne?
    d: enhr

    sp: tamam da konusu filan ne, enhr ne?
    d: european network for housing researchers

    sp: sunus yapacak misiniz yoksa sadece dinleyici misiniz?
    d: sunus yapacam

    sp: makaleniz var yani?
    d (hasminnn): evet evet elbette

    sp: basligi ne, ne anlatacaksiniz?
    d (siritir): hehe..ciddi misiniz?

    sp (hic siritmaz): elbette..lutfen kisaca ne sunacaginizi anlatin
    d (kamera sakasi filan diye dusunerek, yari siritkan bir halde): konusu kentsel konut alanlarinin donusumunde gecekondu uzerinden kazanlian getirilere dair bir fayda maaliyet analizi. yeterli mi? begendiniz mi konumu yoksa sinifta mi kaldim..ehi..dilerseniz abstractimi de gostereyim size

    sp (hic siritmaz ve duraksamaz): iyi olur
    d: ...

    sinir suklum puklum gecilir
  • turcino hırvatistan'dan slovenya'ya trenle geçiş yapmaktadır. tren sınırda durur ve bir adet polis gelir herkesin pasaportunu sorar. sırp ve hırvat olanlar pasaportunu gösterir, polis göz ucuyla bakar geri verir, sloven olan kimliğini verir (evet sadece kimlik, pasaport yok) polis ona da olur der. turcino pasaportunu verir ve görev bilinci yüksek (!) polis pasaportu kitap okur gibi okumaya başlar baştan. kapı gibi oturma izni ve schengen vizesi olduğu halde dikkatle inceler. her nedense kıl kapar ve telsizle diğer polisleri çağırır. bir anda tüm polisler kompartmana doluşur. pasaportu alır her biri inceler, ışığa tutar bakarlar ve diyalog gelişir.

    p: polis
    t: turcino

    p: slovence biliyor msun?
    t: hayır bilmiyorum. ingilizce biliyorum.
    (ingilizce denmesine rağmen polis veya polisler zaman zaman almanca konuşur, pek bir şey anlamayan turcino ingilizce cevap verir)

    p: (türkçe olarak su kelimeyi söyler) nüfus?
    t: buyrun burda
    (alır kimlikle pasaportu karşılaştırır gözünü pörtleterek)
    p: nerede oturuyorsun?
    t: mariborda öğrenci yurdunda
    p: tam adresi nedir yurdun, kaldığın yeri anlat.
    t: bilmem ne caddesi bu numaradayım. şu binanın yanında yerim.
    p: ne yapıyorsun orada?
    t: erasmus öğrencisiyim.
    p: ne okuyorsun
    t: xyz mühendisliği
    p: kaçıncı sınıfsın?
    t: 3tüm 4 oldum
    p: ne zamandır burdasın?
    t: şu kadar aydır

    akabinde alınan cevaplar ile birlikte pasaportun, oturma izninin seri numaraları merkez bildirilir ve cevap beklenir. tabi bunu gören yolcular artık bir suçluymuşsunuz gibi size bakar. 5 dakika sonra olumlu cevaplar gelir ve polis ordusu başımızdan dağılır. diğer yolcuların şaşkın bakışları arasında tren hareket eder. o suçlayıcı bakışlar yerini hafif acırımsı, sevecen bakışlara bırakır.
  • fransız dallama polis: öeğen jöğğğö papepapeeğğğ
    pz: i can't speak french.
    fransız dallama polis: oğağağa ğğğğğ ğğğğ pığğğğ
    pz: (gülümseyerek) i'm sorry i can't understand you.
    fransız dallama polis: (pasaportu karşıtırıp damga vurarak) üğğü moağaa de la ağaağ ğğğğğ
    pz: yes yes.
    fransız dallama polis: (pasaportu uzatarak) have a nice day.
    pz: oğğğğuva.

    ingilizce bilip sizi anladığı halde fransızca konuşan bir fransız dallamasıyla karşılaşma olasılığınız yüzde 78,3'tür.
  • hırvatistan'da dubrovnik'ten split'e doğru yol almaktayız. otobüs boş, gerine gerine yolculuk ediyoruz. neyse abuk ülke sınırları yüzünden bosna'ya bir girip sonra tekrar hırvatistan'a gireceğiz. bosna sınırında otobüse polis gelir. zaten bosnalılar, hırvatlar kimlikle geçiş yapabiliyorlar. otobüste bir kaç kanadalı hatun var onlar da pasaportları ucundan gösterirler polise ve en arkaya arkadaşımla ikimize doğru polis yaklaşır. bizim pasaportları alır ve kulübesine gider. bu arada belirtmekte fayda var, ben zamanında pasaportu ne akla hizmetse uzun saçlı fotoğraf verip almış, bir aya kalmadan da saçlarımı kestirmiştim. yani cidden fotoğraftaki gibi gözükmüyorum. neyse polis içeri tekrar gelir, bana doğru;

    p1: (biraz da taşaksal) pasaporttaki resim senin mi?
    t: evet
    p1: pek benzemiyorsun.
    t: biliyorum iki yıl önce öyleydi
    p1: hmm.. teşekkürler

    biz tabi polis indikten sonra olayın taşağını arkadaşımla yapmaya koyulmuşken tekrar kontrol noktası. yine aynı olaylar, polis bizim pasaportları alır. geldiğinde tekrar bana doğru;

    p2: fotoğraf enteresan. sen misin o?
    t: evet, ne yazık ki!
    p2: hiç de benzemiyorsun
    t: ya evet iki yıl önceydi işte, bilirsin (you know) gençlik zamanları (young times, haha young times ne ya)
    p2: evet, böyle daha iyi olmuş, iyi ki kestirmişsin.
    t: (önce bir şaşkınlık) hehe haklısınız, ben de böyle memnunum
    p2: (pasaportu uzatır) hadi bakalım iyi yolculuklar bi daha öyle yapma saçı
    t: olur, teşekkürler..(gülmemek için kendini zor tutmak)

    (bkz: giggle loop)
hesabın var mı? giriş yap