• bundan neredeyse yirmi sekiz yıl kadar önce, yine bir ankara ve yine bir aralık ayı sabaha karşısı, ilk nefesimi almışım ben bu dünyada. doğumum çok sancılı geçmiş ama. çoğunuz bilir, bebekler doğum sırasında kafadan gelir. ben ise olması gereken şekilde yani kafadan doğru değil de ayaktan gelmişim, bu nedenle plasenta bağı boynuma dolanmış, boğulmuşum. doktorlar beni ana rahmine geri itip, çevirip çıkarmışlar bu dünyaya. şaka gibi. bu sırada kalbim durmuş ve kalp masajı, suni teneffüs benzeri müdahalelerle kurtulmuşum. 2 hafta süren bir küvez dönemi, 3 yaşına kadar boynumda kalan yara izleri ve halen göğsümde taşıdığım serum iğnesi izleri ile ucuz atlatmışım olanları.

    her neyse, aradan yirmi sekiz yıl geçti işte, iyi kötü geçti. çekilen acılarla da olsa geçti, alınan yenilgilerle de olsa geçti. güzel insanlarla yapılmış güzel sohbetlerle bitirdim bazen günleri. hiç kimseye anlatamadığım, anlatamayacağım şeyler de gördüm, yaşadım; hala kabuslarla gelen, hala beni uyutmayan. ama geçti işte yirmi sekiz yıl. kendimi saklayarak, delirmekten korkarak geçirdim bugüne kadar bu ömrü.

    bütün bunları saklayıp da normal insanlar arasında sıradan bir hayat yaşıyormuş gibi görünmeye çalışırken, bir akşam, birdenbire, öylesine karşımda beliriverdi o. uzun zamandır kimseyle konuşamadığım kadar rahattım. anlattığım garip şeylere gülerken belki de hiç olmadığım kadar huzurluydum. ben anlattıkça bir şeyler büyüyordu lan, ortak noktalar çoğalıyordu. aynı şeyleri aynı şekilde yapmaktan hoşlanıyorduk. zevklerimiz benzerdi, aldığımız ilk kasetlerden bahsederken, o sıradan anda bile, gözlerini görmeliydiniz. gülmek onun için yaratılmış bir hareketti belki de. sonra, telefonda adımı gülerek söyleyişi yeterdi. adımı, hiç kimse daha güzel söyleyemezdi sanırım. ulan beşiktaşlıydı bir de. ama bunlar da değildi asıl tesadüf. onun, yaşamanın yakıştığı bu suret-i meleğin de kalbi hayatının bir noktasında durmuş, daha sonra elektroşok ile hayata döndürülmüştü. onun da hayatında kalbi atmadan geçmiş dakikaları vardı. melekler de zayıftı, onu anlattı bakışları, kırılgandı. meleğim, ölümlüydü.

    iki insanı birbirine bağlayan şey, o insanı delirtebilecek tesadüf, ölmüş olmalarıydı daha önce.

    ben kendimi bu konuda farklı görürdüm hep. evet belki dünya denen bu pislik her gün binlerce insana bu acıyı bu duyguyu yaşatıyor, ölüm, nefesini üzerimizden eksik etmiyor ama -hatırlamasam bile- insanlara anlatacak kadar içime işlemiş bir gerçeğe daha doğrusu bu gerçeğin benzerine sahip birisinin varlığını bilmek bambaşkaydı. dahası o, çok kısa sürede hayatımın merkezine oturmuştu. hayattan aldığım tüm yenilgileri unutturmuş, sadri alışık’ın o hüzünlü sesiyle beynimin içine girip "bu sefer gol hakim bey" diyebileceğini düşünmeme bile yol açmıştı. evet, o da benim müjgan’ımdı, ve ne güzel yakışırdı o gözler bana bakmaya. ama benim gibi izole, statik bir adamın, bu kadar hızlı bir değişimle alt-üst olmaması mümkün değildi. yine de kendimden beklemediğim bir kararlılıkla anlattıktan sonra her şeyi, cevap vermesini bekledim 2 saniye kadar, bunca tesadüften bir mucize bekledim 2 saniye kadar. hiç bitmesin istedim o 2 saniye. güvende hissettiğim koskoca 2 saniye. sonrasında yine öleceğimi bilsem bile, hiçbir şeyin umrumda olmayacağı 2 saniye…

    hayat beni yine yanıltmadı elbette ki. dün, bir çift camın, bilmem ki kaç numara, arkasına saklanmış hayallerim vardı benim, ama bugün hayat bana teselli bile veremeyecek hale geldi; oyun bitti. her şeye rağmen;

    son yıllarımın belki de en güzel 2 saniyesini, en dolu anlarını bana yaşattığı için o’na teşekkür ederim.
    zar zor uyuduğum bir gece yarısı, rüyamda elimi tuttuğu için teşekkür ederim.
    uyandığımda "acaba gerçekten burada mıydı?" diye bana umut verdiği için teşekkür ederim.
    bir tesadüf ya da bir mucize...

    bilmiyorum. herhalde korktuğum kadar büyük değilmiş hayallerim. sığmaz sanarken hiçbir kalbe yalnızlığım, artık, ellerim bağlı sade bir yalnızlığın içindeyim.
    bugüne kadar hayatına girdiğim herkesten özür dilerim.
  • konunun ayrintisina inmek gerekirse 42'den ilerlersek.. hitchhikers guide to the galaxy'de bahsedilen 42 sayisi ile ilgili bulunan gerceklerden yakla$ik ornekler verecegim ve sonunda olayin ozune deginecegim:

    - incil'e gore ibrahim'dan isa'ya kadar 42 jenerasyon gecmi$ idi..
    - sayilarla ilgilenen bir besteci olan johann sebastian bach'in soyadini olu$turan harflerin sayisal toplami'ni "trinity"nin sembolu olan 3 ile carptiginizda 42 sayisini elde ediyorsunuz..
    - yine incil'den: "the beast was given a mouth uttering proud boasts and blasphemies, and it was given authority to act for forty two months" revelation 13:5
    - tevrat, her biri 42 satir olan kolonlara bolunmu$tur..
    - tanri dunyayi 6 gunde yaratmi$ ve 7. gunde dinlenmi$tir.. 6*7=42
    - dunyanin buyuklugu planck uzunlugunun 10 ussu 42 katidir..
    - i$igin sudan yansiyip gokku$agi olu$turmasi icin gerekli yansima acisi 42 derecedir.

    bla bla.. bunun gibi yuzlerce ornek var.. lakin douglas adams cogu zaman cogu yerde yaptigi aciklamada $oyle demi$tir: "romani yazarken orada bir sayi uydurmam gerekiyordu.. laptop'imdan kafami kaldirip bahceye baktim ve '42 hic fena degil' dedim.. herhangi bir sayi olabilirdi".. dolayisiyla "19 mucizesi 42 mucizesi gek guk mucizesi" falan tamamen cehalet saplantilaridir..
  • insanlarin sadece douglas adams'in 42'si icin buldugu tesaduflere baksaniz aslinda her olgunun kendi icinde n adet mucize ta$ima potansiyeli oldugunu farketmeniz gerekir.. dolayisiyla sayisal tesadufleri mucize olarak kabul etmek abesle i$tigaldir..
  • örnek vermek gerekirse..
    tenten hapistedir. cebindeki gazete parçasında yarın güneş tutulması olacağı yazar. ertesi gün tenten tam yerlilerce yakılacakken kendini tanrı gibi gösterip güneşin kararmasını ister gökyüzünden.. güneş tutulduğunda yerliler korkar ve yakılmaktan kurtulur kahramanımız..
  • (bkz: bu hikayedeki mal benim)

    tesadüf benim için çok olası değil bu yüzden olunca denk gelince hemen bir ilahi mesaj olarak algılarım böyle şeyleri.

    bazen gerçekten çok gereksiz hareketler yapıyorum.
  • zaman zaman mantıklıdır. dün gece ev arkadasım cüzdanını kaybettiğini anladı. cok üzgündü. gece 1 gibi kapı çaldı. ev arkadasımın bir arkadası elinde cüzdanla geldi. çok alakasız bir yerde yürürken yerde bulmuş. içindeki her şey tamdı. okulda karşılaşmak bile bu kadar zorken, alakasız bir yerde gece vakti cüzdanla karşılaşıyor. gerçekten hayatta bazı olaylar mucize gibi.
  • cenk korayda zamanin birinde 19 mucizesi diye bir kitap yazmişti. islama allaha tesadüf kariştirdiydi.
  • son günlerde papa ikinci john paul'ün aziz ilan edilme çabaları kapsamında da konunun vuku bulduğunu görüyoruz..
    papanın doğduğu günde gerçekleşmiş olan ve cenazesinin yapılacağı günde de gerçekleşecek olan güneş tutulmasının katoliklerce, kendisinin ilk mucizesi olarak değerlendirildiğini öğrenmiş bulunuyorum...

    tuti i mucize guyem ne desem laf değil...
  • tesaduften tesaduf cikarmasi yapmaktan uretkenlik acisindan cok farki olmamakla beraber metodolojik olarak da bir sherlock holmes heyecani tasimayan aktivite.

    (bkz: everything is something happened) (bkz: anthony giddens) vs. (bkz: aciklayabilirim) (bkz: pierre bourdieu)
hesabın var mı? giriş yap