• normalde kitap okumayı seven bir insan değilim. ama bunu ne zaman okusam içime bir şeyler oluyor falan..yani aslında rezil bir kitap. böyle zırvalıklar beni kahrediyor. yani adamın biri bir gün bir kitap yazıyor ve herkes ondan deli gibi bahsediyor. bu sahtekar heriflerden nefret ediyorum.. bu heriflerin okuduğu bu kitabı bana kız kardesim vermişti. harika biridir falan. şaka etmiyorum bir görseniz anlarsınız. cidden makaradır. kahrolası kitabı çok beğendim..
  • "i just finished reading that goddam book called 'the catcher in the rye'. boy, am i angry. i was damn near throwing it out of the window. not because i didn't like it or anything. i had no high expectations for the book anyway. only thing i knew about it was it was kind of popular around, y'know. once in a while someone talks about it or it gets mentioned in some movie. even the chinese cashier guy in that bookstore told me that it was a great book. he said he read it in 3rd grade. 3rd grade for chrissake. i felt kinda sorry for him. i remember i told him i was a late starter or something. i didn't like that i told him that though. he didn't care but i still wish i hadn't told him that. i might have as well told him that i was buying it as a present for someone. but after reading the whole thing, boy, i could throw the book right to that cashier's 3rd grade chinese face. that caulfield kid, supposed to be the hotshot guy in the book. he spends entire 250 pages telling how bad his vocabulary is and yet how good he's at english and how much he loves reading books at the same time. he's really a hypocrite piece of crap. i mean it. take his despise for who he calls 'phonies'. he bitches about how he hates boring people who tell load of crap about things over and over and yet he doesn't shut his goddam trap for two hundred pages about his goddamn hat and stuff. forget the book itself for once. look at that website, sozluk. look at what people who liked the book wrote about it. just paragraphs from the book itself. how insightful for god's sake. it really proves that you read the book. it really does. just kind of thing that caulfield kid would really like. i mean it. he would sincerely love you. he would especially fall in love with how you bitch about all that conspiracy kind of crap. boy do i feel sorry reading it."
  • sallamayan ve sallanmayan bi adamın romanı? aylakalığı öğreten roman? tüyü bitmemiş ,bunalımlı , sancılı gencin romanı?conspiracy theory'de mel gibson'in elinde olmadan saplanti $eklinde surekli satin aldigi fakat hic okumadigi roman? yalnızlığın romanı? ölen kardeşin romanı? koanların romanı? bunalımın ve kasıntının romanı? yıkımın ve sarsıntının romanı? çaresizliğin ,pezevenge bi yumruk atamamanın romanı? aramaya cesaret edilemeyen kızın romanı?salinger'in tek romanı? holden caulfield'ın romanı?
  • lanet kitabı okudum, çılgınca bişeydi filan. bilirsiniz işte..
  • salinger'la pek işim olmaz ama kitap bittiğinde o holden caufield denen pis serseriye telefon açıp iki çift laf etmek istedim hemen. ama o kadar çok istedim ki, anlatamam size. felaket bir şeydi. ona, "ahbap, bu hayatta sahte olan her şeyden ve herkesten nefret ediyorum, anlıyorsun di mi beni ha?" gibi fiyakalı laflar söylemek istedim.

    sonra birden irkildim ve bunun sadece bir roman olduğunu farkettim. vay canına, ne kadar da kaptırmışım kendimi. çok sık olan bir şey değildi bu.

    bittim buna!..
  • the catcher in the rye'da holden'in kurtatmak istedigi insan grubu. cavdar tarlasinda kosan cocuklar tarlanin ucundaki ucurumdan atlamadan onlari holden yakalamak istedigini anlatir. cunku cavdar tarlasinda butun masumiyetleriyle kosan ve eglenen cocuklar hayatin acimasizligiya o ucurumdan dusunce karsilasirlar. holden da cocuklarin masumiyetlerini yitirmemeleri icin onlari dusmeden tutacagini ve sonsuza kadar cocuk temizligiyle kalacaklarini soyler.
    (bkz: if a body meet a body coming through the rye)
  • deha kokan lanet olasica bir kitap i$te. boyle $eyler okuyunca romanlari daha bir seviyorsunuz. $aka etmiyorum.
  • j.d. salinger'in tek romani. kahramani holden caulfield aslinda hic de kahraman degildir. kendi halinde buyume sancilariyla yogrulmakta olan bir genctir. kitap bir kult kitap sayilabilir. iki cevirisi var, "gonulcelen" ve "cavdar tarlasinda cocuklar". gonulcelen'i okumayin, salinger'i sevemezsiniz bile.
  • coskun yerli'nin cevirisini yermek icin geldigim baslikta insanlarin ne kadar sevdiklerini gorup dumur oldum. ben hayatimda bu kadar kotu ceviri okumadim. hatta kitabi okurken kendisinin kitabi okudugundan emin olamadim, o derece gozume batan hatalari vardi.

    ornegin lise basketbol takimindan bir gencin ortada oynadigini yazmisti. center kelimesinin anlamini yazmis direkt, zahmet edip bu pozisyona pivot dendigine bakmamis.

    "...gencler caydanligin etrafinda oturmuslardi" yazmis. ulan ne alakasi var diye dusunmustum ilk cay ne alaka bu ortamda demistim, sonra jeton dusmustu. 'pot' kelimesini gorunce hemen caydanlik diye atlamis, cocuklarin ot cevirdiklerini de anlamamis. iste bu noktada kitabi okumadigini dusunmeye baslamistim, caydanlik ne alaka acaba diye dusunmemis, kitabin ruhunu anlamamis.

    kendisi turkce'ye de hakim degil gibi geldi bana. kahramanimiz aradigi bir seyi buldugunda 'tombala, iste burada' diyor mesela. ben hayatimda aradigini buldugunda tombala diye sevinen insan gormedim. coskun bey yine 'bingo' sozcugune sozlukten bakmis ve direkt cevirmis. anlam onemli degil kendisi icin sanirim. yine kitabi okumadi diye dusunmustum.

    sozlukteki genel kaninin aksine, ingilizce bilen insanlara orijinalini okumalarini tavsiye ediyorum, dusundugunuz kadar yorucu olmayabilir. bu kotu ceviriden sonra orijinalini okumustum.
  • bir yazar farkını üç şekilde ortaya koyar:

    1. üslubu özgündür. alışılmadık, klasik anlatım tekniklerini bir kenara itip bambaşka bir tarz yaratır.
    2. ilgi çekici, daha önce ele alınmamış konuları işler.
    3. karakterleri azami ölçüde gerçeğe yakındır.

    benim için bu üç ölçüt bir edebi eseri yorumlamamda etkilidir. eğer bu üç özellikten hiçbiri sağlam örülememişse, o eser sıradandır, bir fark yaratamaz. ama en az ikisine sahipse kendini belli eder, benden geçer not alır. dünya klasiklerine baktığımızda veya çağdaş dünya edebiyatına göz attığımızda da durumun böyle olduğunu görürüz.

    "edebiyatta amaç güzeli bulmaktır" demiş tanpınar zamanında. bir başkasına göre ise edebiyatta amaç gerçeği hissetmek olabilir. bu bakımdan bir okur marcel proust okuyarak kelimelerin binbir türlü zincirlemesine takılabileceği gibi, sadece insanı anlamak için rus edebiyatına da yönelebilir. kendi adıma söylemem gerekirse, rus edebiyatı diğerlerinden farklıdır. edebiyatı insanı anlama amacıyla en etkili kullanan yazarları içinde barındırır. genelde kelimeleri sanat olsun diye sıralamaz, gerçeğe ulaşmak için araç olarak kullanır. amerikan edebiyatında ise poe vardır. poe'nun eserleri bize gerçeğin kurgudan çok daha tuhaf olabileceğini öğretmiş, göstermiştir. amerikan edebiyatı da rus edebiyatıyla birlikte daha nesneldir.

    salinger'in bu romanda yapmak istediği çok basitti. bunu tıpkı the beatles şarkıları gibi görüyorum; düzenlemeler ve armoni basit gelse de bir başkası benzerini yapamaz, yapmaya çalıştığında çuvallar. daha karmaşığını, deneyselini yaparak insanları etkilemeyi çalışmaya niyet etse de başarılı olamayacaktır muhtemelen. bir nevi doğa kanunu devrede çünkü... kısa ve net. basit olan daima öndedir. sembollerde de, özlü sözlerde de, resimde de, edebiyatta da...

    romanda salinger'in yarattığı üslup başka hiçbir kitapta karşınıza çıkmamıştır, çıksa bile o eser daha sonra yazılmıştır ve muhtemelen bir taklittir. salinger eserine basitliği özümsetmiştir, okurun kafasını karıştırmadan, gerçeğe yakın olarak, önüne ayna tutarak bir nevi... holden gerçek bir ergen yansımasıydı. konuşmasıyla, beyninden geçirdikleriyle, verdiği tepkilerle, çevresiyle olan ilişkilerinde...

    en başta sıraladığım üç özellikten 1.'si ve 3.'sü salinger'in eserinde fazlasıyla mevcut. bunu anlamak zor değil. yazım tekniği bir yazar tercihidir ve genellikle kurguya göre seçilir. hele ki eser, eğer birinci tekil ağzıyla yazılıyorsa o zaman iş daha farklı boyut kazanır, daha da zorlaşır, karakterin kendini yansıtması gerekecektir ki eser başarılı olsun. bu romanda holden'ın kendini tüm yönleriyle okura sunduğunu görebiliyoruz. romanda olay örgüsü basit diyelim... peki öyleyse, bu basit olaylar çerçevesinde bir insanı baştan aşağı nasıl tanıyabiliyoruz? burada görünmez bire etkileşim var. iyi bir edebi eser illaki karışık ve anlaşılmaz olmak sorunda değildir. eğer öyle olsaydı rus edebiyatı dünya klasiklerinin yarısından fazlasını kaplamazdı. edebiyat güzeli aradığı kadar insanı da anlatmak zorundadır. salinger de en basit haliyle bunu yaptı.
hesabın var mı? giriş yap