• bu oyuna ilgili en güzel anım şudur,

    adı ve yerini unuttuğum bir kalenin yanındayız. ortam kalabalık, neyse daha oyuna yeni başlamış bi eleman bizim karakterin yanına yanaştı. arkadaşla beraber oynuyoruz, neyse eleman zaten standart giysilerle gelmiş oyuna. işte napcam falan diye soruyor, o sırada bizim terzi karakterle iplik mi ne yapıyoruz, amk kendimizi tekstil sektörüne adamışız, yün eğiriyoruz, don biçiyoruz.

    neyse bu adam nasıl yapıyorsunuz bunu ben de yapiim falan dedi, dedik kardeş gidip "yün bulacan", dedi "nerden bulacam yünü", dedik ki "koyunlar var bak dışarda, git o koyunlardan yün al gel, sonra gerisini de öğretelim", tamam dedi, çıktı dışarı bu, kalenin duvarının dibinden bir koşması var görseniz.

    neyse bu koştu koştu kafadan küt diye koyuna tekme tokat girdi, hiç sektirmedi, veriyor küsküyü koyuna. tabi biz ne bilelim adamın koyundan yün almayı bilmediğini, malum bıçakla tıklayıp "yün al" demen gerekiyor, bu garibim ne bilir bıçak falan, artık nasıl bir noobluksa, vermiş attackı koyunun dibine. arkadaşla elemanın koyunla güreşmesini izliyoruz, bağırtılar arasında eleman veriyor odunu koyuna, veriyor odunu koyuna, abartmıyorum krize girdim, ulan gülmekten kusma seviyesine ilk o zaman gelmişimdir. sen çok yaşa e mi, hayatımın gizli kahramanı, koyun döven noob arkadaş
  • tekinsizliğin bu kadar net ve dipten hissedildiği hiçbir oyun yapılmadı dünyada.

    diğer tüm oyunların “güvenli alan rahatlığı” ultimada hiçbir zaman olmadı. şehrin ortasında bile 3 kişi tarafından öldürülüp lootlanma ihtimalinizin olduğu bir oyundu.

    tekinsizlik dedikçe aklıma gelen; dev bir dragonu öldürmek için girdiğiniz dungeonın dibinde dakikalarınızı harcarsınız. sonra biri gelip “s.a” der ve basar gider. işte o an yaşadığınız tekisnizliği yaratabileek başka bir oyun yoktur. selam veren adam arkada pusuda dragonun dip hp ye düşmesini mi bekliypr? veya arkadaşlarıyla mesajlaşıp baskın mı yapacaklar? dragonu kesmeye devam mı edeyim yoksa arkamı sağlama mı alayım?

    pvp ve pvm lerin tamamen birbirinden ayıldığı, canavar kestiğin yerlerde adam kesemediğin, lootlanamadığın safe oyunlar insana bu hissiyatı veremez.

    ya da pk’ların maden basıp donsuz madencileri ortada hiçbir sebep yokken öldürmesi kadar “gerçek insan davranışı” uygulayabileceğiniz başka bir oyun da yok.

    tüm oyunu yalnızca zanaatkar olarak geçirip esnaf dükkanınızla isminizi duyurabileeğiniz bir oyun da yok.

    yaşattığı hissiyatlar inanılmazdı. günümüz neslinin “hızlı kazan ve bol bol savaş ama hiçbir şey kaybetme” anlayışına tamamen ters; büyük emekler vermek zorunda olduğunuz ve basit bir pusuda çoğu şeyinizi yitirebileeğinzi gerçek hayat simülasyonuydu.
  • gerçek hayata fazlasıyla bulaşan oyundur. can sıkıntısı anında şöyle diyaloglar yaşanmışlığı vardır;

    -ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey nedir lan?
    -black pearl, mandrake root, blood moss..
    -..?
    -kal ort por, birader..
  • yıl 99 ya da 2000 tam emin değilim, bi internet kafeye gidiyoruz. 90lar genliçliğinin en büyük eğlencesi olan bilardo salonları yerini yavaş yavaş internet kafe furyasına bırakıyor. her mahalleye yavaştan internet kafe açılıyor. her internet kafede halflife'de böcek atıp deprem açan oçlar dolu. arada starcraft kapışmaları oluyor, arada halflife turnuvaları.

    birkaç marjinal tip var o zamanlar breakdance moda, bunlar bol pantolon giyiyor (gangboy muydu neydi) rap dinliyor. (internet kafelerde enigma, prodigy falan çalıyor bu arada) o breakdance'ciler tony hawk pro skater diye bi kaykay oyunu var onu oynuyor falan.

    neyse lafı uzatmiyim biz de o kafenin gediklileri kafe sahibi abi kardeşle samimiyiz (tufi ve tafo ;) neyse arada paramız olmuyor bunlar bize veresiye açıyor. biz de harçlık aldıkça borcumuzu ödüyoruz, hiçbir zaman borç dengesi tutmuyor ama yine de bi şekilde ödeniyor borçlar. (şimdinin büyük futbol kulüpleri misali) bi gün aramızdan piçin biri ortaya şöyle bi fikir attı: "beyler x mahalleye yeni bi kafe açılmış oraya gidelim bu ibnelere de borçları ödemeyelim" herkeste derin bi sessizlik, lan fikir hem acaip güzel hem de dünyanın en adi fikri. herkes birbirine bakıyor biri bi şey dese hepimiz ona tamam dicez. ya tufi'yle tafo'ya madik atacaz ya da hak yolundan ayrılmayacaz. içimizden biri dedi ki tabi lan manyak mısın hadi gidip bakalım şu yeni açılan kafeye.

    suratlarımızda şerefsizce bir gülümsemeyle bu yeni açılan internet kafenin yolunu tuttuk, vardık kafeye 6,7 sap. içerde öyle bi sigara dumanı var ki havada koyu dumanla açık renk duman arasındaki ufuk çizgisi görülüyor o derece ;) hemen sansar tipli kafe sahibi ferhan'a yazdırdık isimleri boş masa bekliyoruz, bu arada da 2 şerli 2 şerli ayrıldık oyun oynayanları kesiyoruz ne oynuyorlar nasıl oynuyorlar falan.

    ve hikaye zurnanın zırt dediği yere geliyo, bi tane eleman var bilmediğimiz bi oyun oynuyo, etrafına abartısız 8-10 kişi toplanmış oyunu izliyo. evet ultima online (nebula/locus). eleman mage char açmış, yan skill scribe, scroll yazıyo. ulan o parşomenin sesi ne kader tatlı öyle çıtır çıtır yazıyo. oyunun bir müziği var seni alıyor başka bir dünyaya götürüyor öyle tatlı. bir de oyun online insanlarla sohbet muhabbet halindesin. bizi aldı bi merak.

    neyse elemanın oyun bitti kalktı, kafede kanepe var oraya oturdu millet elemanın başında soru soruyo eleman oyun hakkında bi şeyler anlatıyo. (bu arada elemanın nicki cymern, hatta şöyle de bi hikayesi var eleman o zaman jandarma asayiş guildinde, bi guild kapışmasında poi yiyor, poliyken server save alıyor ve bi bug oluşuyor. bizim eleman poili kalıyor fakat enerjisi hiç düşmüyor. statslarda enerji yeşil görünüyor ve o günden sonra hiç poi yemiyor) (1,2 ay böyle kaldı eleman, çok şikayet olunca bronx düzelttiydi bugu)neyse bu eleman biizm yan okuldan çıktı, muhabbet sohbet falan derken oyun bizi de sardı, oynamaya başladık ve koca 3 yıl ziyan. öss ziyan, puanlar rezalet. evde kavga dövüş, ben de evden kaçmak için siktiriboktan bir üniversitede işletme fakültesine kayıt oldum. okulun 2. ayında tüm hayatımı, bu oyun uğruna ziyan ettiğim 3 yılımı ve o an içinde bulunduğum okulu düşünüp bi karar aldım ve okulu bıraktım, tekrar sınava girdim ve türkiye'nin en iyi okullarından birini kazandım. ama bu arada 2 yıl çöp oldu(o zamanlar bi üniye kayıt yaptırdığın zaman ertesi sene okul puanı düşüyordu 1 sene de bekledik zük gibi)(herhalde borç taktığımız tufiyle tafo'nun ahı tuttu)

    kıssadan hisse; hayatınızın geleceğini etkileyecek hiçbir şey için, bu bir oyun da olabilir bir insan da olabilir o kadar vakit harcamayın.

    lakin bu oyunun başlığını ne zaman solda görsem içimde bir şeyler kıpraşır, ulan bak şimdi nujelm mezarı basıp sw kasan appleri kestiğimiz günleri özledim, ferisian spawnındaki kapışmaları, maden basmayı hatta skara'da scroll yazmayı bile özlemişim.. ;) ey gidi günler ey gidi gençlik.

    edit: @cumming soon 'un belirtmesi üzerine scrool ifadeleri scroll olarak değiştirildi, kendisine teşekkürler ;)
  • bütün sosaria topraklarının altını üstüne getirip runebooklar dolusu binek spawnı bulduktan sonra her bineğin saat kaçta çıkacağını ezbere bilmenin,

    bankanda 2523423 tane bile olsa llama spawnında llama gördüğünde dahi heyecandan yüreği ağzına gelmenin,

    ıssız ve kasvetli britain mezarlığında katil kovalamanın verdiği heyecanın,

    britain köprüsünde şehri caos guildinden korurken birbirinin arkasını kollayan arkadaşların verdiği güvenin,

    jhelom kasabasında kimi zaman bir terzi kimi zaman simyacı* kimi zaman balıkçı olarak çalışıp para kazanmanın verdiği huzurun,

    minoc'taki madenlerde demir döven demirci arasında yapılan ticaretin,

    wastelands'in karanlık dehlizlerinde ensede balron nefesi duymanın ice serpentların, krakenların arasından geçerek artılı silah peşinde oraya buraya duvar atma silsilesinin,

    britanya bankasının üstünde* altında kırmızı mustang üstünde rare dyed mage robe'la takılan zamane tikilerinden nefret eden bir grup bombacının organize olup bankanın alt salonlarına yerleştirdikleri greater explosion potionların havada bıraktığı barut kokusunun tadı bir başkaydı. eski günleri özlememe sebep olan efsane electronic arts oyunudur. ah ulan ah.
  • minoc'daki o gariban madencilerin nasıl stres altında çalıştığını kimse bilmez. yer yer katliam çıkar hepsi pklar tarafından kesilir. bazen bir kahraman gelir tüm pkları keser tüm iyi yürekli madencileri kurtarır sonra o madenciler kendini kurtaran kahramanı kesip üzerindekileri eriterek ingot yapar ekmeğine bakar. kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bir stres topudur ultima online.
  • dünyanın gelmiş geçmiş en güzel oyunu.. hayatımın oyunu... deseler ki bu gece sana adriana lima'yı mı verelim? yoksa sabaha kadar ultima mı oyna?

    adriana lima'yı seçerdim sanırım ama adriana'yla daha önce hiç beraber olmadığımdan kaynaklanıyor o.. ultimayı senelerce oynadım.. ama demek istediğimi anladınız heralde, sevişmekten daha büyük haz verir insana bu oyun.. (adriana ayrı)
  • ilk göz ağrım.

    ulan ne kadar eskide kalmış bu oyun. ben hala oynuyorum orası ayrı ama şunu fark ettim, artık +9 çöpçü sopası diye başlık açınca altına girilen entryler garip garip şeyler. epiclik auralar falan filan. kalmadı bizim vanquishing katanamız ortalıklarda. üzüyor adamı.

    hala eskilerden kalma şarkılar çalınca ultima online moduna giriyorum. çok iyi hatırlarım, yaşım küçük, 9 10 falan. abim oynuyor o aralar ben daha başlamamışım. odasına kapanıyoruz saatlerce o oynuyor ben seyrediyorum. ben diyeyim 146 sen de ixir. böyle bağımlılık yapan bir oyun. neyse.. abim de craft oynuyor hep. hiç sevmez action. bir de ilk yılları, yanlış hatırlamıyorsam snn. millet pk gördü mü altına sıçıyor. abim yine kazıyor minocta, çıkarmış üç beş blackrock, bloodrock, sevinçliyiz değerli maden bulduk diye. evet ben de böyle bir malım abimin mining yapmasını izliyorum. neyse pk geldi ordan in por ylem ler in nox lar derken kovalamaca oldu, ben arkada gerginlikten tırnaklarımı yiyorum. uzun bi koşuşturma sonrası giriverdi gzye de rahatladık. ama nasıl gerilmişsem, çıktım abimin odasından, annem çıktı karşıma. "noldu oglum niye titriyorsun" diyor. böyle de etkilemiş zamanında.

    vay be eski dost.
  • origin'in multiplayer oyunlarda yaptigi en buyuk devrimlerden biri.. gayet buyuk bir map uzerinde tum player'larin gercek oyuncular oldugu izometrik frp oyun..
  • bu başlık altında hepimizin ortak noktası;
    bu bir oyun değildi farklı bir yaşam biçimiydi.
    ölmek gerçek hayatta tükenmişlik sendromu yaşatıyordu, aşırı acımasız bir sanal dünya...
hesabın var mı? giriş yap