• bu fıkralardan bazıları başka dillere çevrildiklerinde yarmaz.

    the priest of a small irish village was very fond of the ten chickens (plus one cock rooster) he kept in a hen house behind the parish manse. one saturday night, the cock rooster was missing, and as that was the time the priest suspected cock fights occurred in the village, he decided to say something about it at church the next morning.

    at mass, he asked the congregation "has anyone got a cock?" all the men stood up. "no, no" he said. "that wasn't what i meant. has anybody seen a cock?"

    all the women stood up.

    "no, no" he said. "that wasn't what i meant, either. has anyone seen a cock that doesn't belong to them?" half the women stood up.

    "no, no" he said. "perhaps i should rephrase the question: has anybody here seen my cock?"

    all the choir boys stood up.
  • idris amerikaya gitmiş, kısa zamanda çok para kazanıp zengin olmuş. birgün temel'i aramış:

    + ula temel napayisun?
    - napayum da, iş yok güç yok sürüniyurum.
    + ula sen de gelsene ha buraya, bak ben zengin oldim.
    - haçan ben hamsidan başka bişey bilmem ki, amerika'da ne yaparım.
    + ohooo, burada yerde bulduğun paraları toplasan yine geçinirsin.

    idris uçak biletini almış, temel de uçağa atlayıp amerika'ya gitmiş. havaalanından dışarı çıkmış, bi bakmış yerde 100 dolar! "vay be idris gerçekten doğru söylemiş" demiş. tam eğilmiş parayı alacak, vazgeçmiş. "ulan ilk günden çalışmaya mı başlanır!".
  • adamın biri omuzunda maymunla bara girmiş. barda içkisini yudumlarken maymun da ordan oraya zıplayıp bulduğu herşeyi yiyormuş. bir ara bilardo masasına zıplamış ve herkesin şaşkın bakışları arasında bi tane bilardo topunu yutmuş. barmen "hey! maymununun ne yaptığını gördün mü?" diye bağırmış. "yoo, ne yaptı ki?" diye sormuş adam. "bilardo topumu yuttu!" demiş barmen. adam "hiç şaşırmadım. bu pezevenk gördüğü herşeyi yer" demiş ve hesapla, maymunun yediği herşeyin parasını ödeyip çıkmış.

    iki hafta sonra aynı adam maymunuyla yine gelmiş bara. barda içkisini yudumlarken maymun yine ordan oraya zıplamaya başlamış. barda bulduğu bir yeşil eriği önce kıçına sokmuş, sonra çıkarıp yemiş. bunu gören barmen iğrenerek "hey! maymununun ne yaptığını gördün mü?" diye bağırmış. "yoo, ne yaptı ki?" diye sormuş adam. "barda bulduğu eriği önce kışına soktu, sonrada çıkarıp yedi" demiş barmen. adam "hiç şaşırmadım. bu pezevenk hala gördüğü herşeyi yiyor. ancak bilardo topunu yuttuğundan beri herşeyi önce ölçüyor"
  • çölde petrol araması yapan bir şirketin genel müdürüne, çöl ekibinden bir mektup gelir. mektupta susuzluktan şikayet edilmektedir. müdür bağırıp çağırır.. “bu heriflerde iş yapmamak için her bahaneyi uyduruyorlar yahu! su yokmuş!”
    sekreter söz alır:
    müdürüm bu defa ciddi galiba, çünkü pulu zarfa toplu iğne ile tutturmuşlar.
  • üç kayserili bir arabaya binip pavyona gitmişler.

    çağırmışlar garsonu, "biz para yemeye geldik aslanım" demişler.

    garsonun gözleri parlamış, ellerini ovuşturmuş, "hoş geldiniz, sefalar getirdiniz efendim. ne arzu edersiniz?" demiş.

    kayserili'nin biri cevap vermiş, "bir şişe gazoz, üç tane bardak. donat baalım masayı!"
  • bir fransız, bir alman ve bir türk müzede "adem ve havva cennet bahçesinde" tablosuna bakıyorlarmış:
    alman, "bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? adem ile havva mutlaka alman olmalı." demiş.
    fransız, alman´a karşı çıkmış:
    "havva ne kadar güzel, adem ne kadar yakışıklı. bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz fransız olmalılar."
    türk, tabloyu uzun uzun izledikten sonra kararını vermiş:
    "bunlar kesin türk´tür. üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hâlâ kendilerini cennette sanıyorlar."
  • bir gün temel'le dursun köyden istanbula gelmişler birlikte çalışmaya başlamışlar, 6 ay geçmiş cepde para yok, karar vermişler ki, yola yalnız devam edecekler, üstünden bi 6 ay da geçmiş buluşmuşlar, temel her zamanki fakir temel, dursun parayla, arabayla, ev anahtarıla gelmiş, temel şaşırarak "nasıl yaptın bunu?" sormuş, dursun da "senden sonra gidip altın fabrikasında işe girdim her gün iş çıkışı biraz altın yutup eve gelip onu sıçıyordum ve böylece para topladım" demiş. ayrılmışlar, üstünden bir hafta geçmiş temel dursun'u buluşmaya davet etmiş, dursun yine arabasıyla gelmiş, görmüş ki, o da ne, temel polis arabası, tank, helikopterler eşliğinde geliyor, dursun şaşkınlıkla sormuş bu da ne, temel de cevap vermiş ki:
    -senden sonra uranyum fabriğinde işe girdim, her gün iş çıkışı az biraz uranyum yutdum, osurdum fabrika partladı, şimdi beni şehir kenarına sıçmaya götürüyorlar.
  • iki iç anadolulu empire state binasinin önünde konuşuyor. biri "oğlum biliyon mu bu binanın tepesinden atlayınca adam anca üç günde yere düşüyomuş" , diğeri " e ölmüyo mu.?" diye sormuş. "ölmez misin hiç" demis "üç gün aç susuz "
  • zengin ve fakir adam eslerine hediye alirlar. zengin bir zumrut ve mercedes alir. fakir sorar neden iki hediye aldin. zengin eger zumrutu sevmezse arabayla idare eder diye cevap verir. fakir ben de ayakkabi ile dildo aldim der. zengin sorar neden dildo aldin. fakir de ayakkabiyi begenmezse dildoyla kendini siker demis. tabi ingilizcesi daha komikti. so she can go fuck herself diyor ekiekieki.
  • başbakan erdoğan, dış destek aramak için ingiltere’yi ziyarete gitmiş. ziyaret sırasında kraliçe tarafından çay içmeye davet edilen erdoğan, kraliçeye kendisinin liderlik felsefesinin ne olduğunu sormuş.
    kraliçe: 'çevremi akıllı insanlarla dolduruyorum tayyip'cim' demiş.
    erdoğan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini sormuş.
    kraliçe, 'onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum tayyip'cim; bak nasıl, şimdi gör' demiş.
    kraliçe hemen tony blair'i aramış ve:
    'blair, lütfen bu soruya cevap veriniz: annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu çocuk? ' diye sormuş.
    tony blair: 'bu çocuk ben'im majesteleri' diye yanıtlamış.
    kraliçe: "doğru. teşekkürler, iyi çalışmalar blair" demiş.
    erdoğan’a dönerek:'gördünüz mü erdoğan'cım?' demiş.
    erdoğan:'evet majesteleri, çok teşekkür ederim, bu müthiş metodunuzu kesinlikle kullanacağım' diyerek oradan ayrılmış.
    yurda dönüşünde hemen arınç'ı yanına çağıran erdoğan:'bülent abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum demiş.
    arınç :
    'tabii efendim, nedir?'
    erdoğan: senin annenin bir çocuğu var, babanın bir çocuğu var ve bu çocuk senin ne kız ne de erkek kardeşin. kimdir bu?
    arınç sağa bakmış sola bakmış düşünmüş tasınmış ve en sonunda:
    'efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?' demiş. tam ağlayacak gibi olmuş ki, erdoğan kabul etmiş ve arınç oradan vakit kaybetmeden ayrılmış.
    arınç hemen bakanlar kurulunu toplantıya çağırmış, saatlerce bu sorunun cevabı üzerinde düşünmüşler, ama kimse bir cevap bulamamış. en sonunda bülent arınç, kemal derviş’i aramış ve durumu açıkladıktan sonra:
    'annenizin bir çocuğu var, babanızın bir çocuğu var ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu çocuk?
    derviş: 'hayret bişisiniz yaa.. bunu bilemeyecek ne var, tabii ki ben'im !' diye yanıtlamış.
    cevabi alan arınç koşa koşa tayyip'in yanına gider.
    'buldum buldum buldum efendim, kim olduğunu biliyorum, bu çocuk kemal derviş’tir'. gözlerini yaşartarak ve burnunu silerek 'vallaha billaha ben kendim düşüne düşüne buldum efendim' demiş.
    tayyip büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş:
    'olmadı bülent abicim olmadı bu ya, doğru cevap tony blair idi abi yaa...'
hesabın var mı? giriş yap